.
Düşünürüm, olanları
Ne kadar, geç kaldığımı.
.
Sabah, yanımda henüz uyanmamış Cihan girmişti görüş açıma. Gözlerim yüzünde gezinirken, bana baktığından farklıydı. Sert bir mizacı ve ifadesi vardı ama hep bana gülümserken görüyordum yüzünü.
Yatakta doğrulmaya çalıştığımda, Cihan'ın belimde olan elleri izin vermemişti. Yeterince sıkı tutmuyor gibi, çıkmaya çalıştığımda daha da sıkılaşmıştı. "Cihan," diyerek mırıldandığımda, gözlerim hala yüzünde geziniyordu. Bir elim istemsizce havalandı ve şuan belirgin olmasa da yerini ezbere bildiğim gamzesine dokundu.
Dokunduğum yerde çukur oluştuğunda, Cihan'ın uyanmış ve gülümsüyor olduğunu fark ettim. Belimde olan bir elini, yanağında olan elimin üzerine koydu ve dudaklarının üzerine götürdü. "Abiciğim, günaydın." diye mırıldandı boğuk çıkan sesiyle. Gözlerini hala aralamamıştı.
Gülümsediğimi anladığımda, o da gözlerini aralamıştı. Bakışları gülümseyen yüzümde gezindiğinde, yanağında olan çukur daha da belirginleşmişti. "Günaydın," diye mırıldandığımda, dudakları üzerinde olan avcumu öpmüştü.
"Cihan!" Babamın sesini duyduğumda, yüzümde olan gülümseme yavaş yavaş solmuştu. Cihan bunu fark ettiğinde kasılsa da, bir şey dememişti. "Cihan nerede, Pelin?" Kapımın önünde konuşmaya başladıklarında, Cihan'ın kolunun üzerinde olan başımı kaldırdım ve bedenimi doğrulttum.
"Bilmiyorum, karakolda işi vardır." Cihan da yatakta doğruldu ve ayağa kalkarak kapıya ilerledi. Bende arkasından ayağa kalktım ve yanına ilerledim. Cihan kapıyı açtığında, babamın ve Pelin ablanın gözleri buraya dönmüştü.
"Cihan," Babam beni gördüğünde susmuştu. Gözleri bir kaç saniye bende gezindi ve sonrasında derin bir nefes aldı. Tekrar Cihan' döndü. "Sonra konuşuruz." Benimle ilgiliydi ya da ben fazla alıngandım. Yatağımın yanında olan telefonumun çağrı sesiyle, babamın gözleri bu kez telefonuma dönmüştü.
Telefonu alarak sesini kıstım. Arayana baktığımda Oğuz yazıyordu. Kaşlarım hafifçe çatılsa da, ekranı kapatarak eşofmanımın cebine atmıştım. Bakışlarını hala üzerimde hissettiğim babama bakmadım. Ama o buna rağmen konuşmayı seçti.
"Kim o?" Kaşlarım çatılırken, gözlerim ona dönmüştü. "Beril mi?" Kafamı hayır anlamında sallayarak yanlarından geçmek için adımladım. Kapının önüne geldiğimde, Cihan cebimde hala titreyen telefonuma bakıyordu. Babamın yanından geçecekken kolumdan tutmuştu. "Işıl, eğer seni hala rahatsız etmeye devam ediyorsa-"
Başımı gözlerine bakmak için kaldırdığımda, kolumu da sertçe ondan kurtarmıştım. "Seni ilgilendirmiyor, baba." Ama senin yüzünden olduğunun farkında olmalısın. Yine , yine ve yine kırmamak için açmadım ağzımı. Söyleyemediğim her bir kelime, boğazıma yumru olup oturdu birer birer.
Yanından geçip gittiğimde, yalnızca su içmek istiyordum. Burada bulunduğum her an boğazımda bir yumru hissediyordum zaten. Suçlu ne Pelin Hanımdı, ne Cihan, ne Ömer, ne de Asaf'tı. Belki suçlu babam bile değildi ama yine de acıtıyordu canımı.
Babamın bana her bir bakışı, sözü, dokunuşu öyle bir irkilmeme neden oluyordu ki, kendimi tam anlamıyla -ki yarım da olsa- rahat hissedemiyordum. Her bir sözcüğü yıllar önce yaptığımız son konuşmaya, her bir bakışı yıllar önce son kez bakışına, her bir dokunuşu yıllar önce saçlarımı okşarken bana verdiği huzura götürüyordu beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yağmurda Islanmayı Seçtik
ChickLit/Aile Kurgusu/ Yeni bir ev, yeni insanlar, aynı baba fakat farklı ruh. Gözlerinde yoktu artık küçük bir çocuk, çoktan terk etmişti yuvasını. Heyecan yoktu artık içinde, bedeni büyüyünce terk etmişti kalbini. Yeniden canlanacak, bazen solacak duygula...