"Bazen kaybolmak, bulunmaktan daha kolaydır. Kimse seni hatırlamaz."
Korkunç, kim bu sonsuz evrende tek soy olduğunu düşünebilirdi ki?
Kambur bir şekilde yattığımı fark ettim. Hareket edemiyordum. Ve sanki göz kapaklarım gözlerime yapışmış gibiydi. Tek yapabildiğim şey nefes almaktı. Başımı oynatmayı denedim ama bu hareketim işe yaramadı. Kendimi ne kadar zorlasam da olmuyor, daha çok canımın acımasına neden oluyordu. Bulunduğum konum çok rahatsız edici olmakla beraber can yakıcıydı.Ağrıyan boynum ile birlikte vücudumdaki tüm yaralar sırasıyla kendini göstermeye başlamıştı. Kaşlarımı çattım ve istemeden inledim. Ardından acıyla bir nefes verdim.
Kuruyan boğazım, sanki içine zehir enjekte etmişler gibi ağrıyan bacaklarım, başımın her yerini kaplaması yetmiyor gibi çeneme ve boynuma da vuran baş ağrım ve belimden başlayıp kasıklarıma kadar giden ağrı yüzümü buruşturmama sebebiyet verdi.
Nihayet biraz hareket etmeyi başardığımda sırılsıklam olduğum gerçeği yüzüme sertçe çarptı. Gözlerimi aralamayı başarabildim.
İlk başta her yeri bulanık gördüm. Ardından görüntüm netleşti ve bir ormanda olduğumu fark etmemle afalladım.
Sonunda doğrulmayı başardığımda yaslandığım şeyin ağaç olduğunu fark ettim. Zar zor kalktım. İlk başta dengemi koruyamadım ve başım döndüğü için dengemi kaybettim ama az önce yaslandığım ağaca tutunarak dengemi korumayı başardım.
Hemen sonra midem güçlü bir şekilde çalkalandı. Elimi, aniden gelen bu mide bulantısına karşı karnıma götürdüm ve diğer elimle ağaca yaslanarak hafif eğildim, sonrasında ise öğürdüm. Birkaç kere öğürdükten sonra midemdeki her şeyi boşaltmıştım. Derin nefesler alıp kendimi toparlamaya çalıştım ama anlamsız bir çabaydı. Neyse ki kusmam ile beraber ani gelen mide bulantım yavaş yavaş geçmeye başlamıştı.
Gökyüzünde duran, tüm heybeti ile parlayan güneş bir anlığına gözlerimin sulanmasına neden oldu. Güneş orada duruyordu ama sanki yağmur yağacakmış gibi gökyüzü griydi. Ve ayrıca hava da soğuktu ve soğuk rüzgarlar esiyordu.
"Hey," dedim ağrıyan boğazımla. "Kimse yok mu?"
Hava tamamen grileşti ve havadaki küçük sıcaklıkta kendini yitirdi. Yüzüme gelen küçücük bir yağmur damlası ile yağmur yağdığını fark etmem uzun sürmemişti.
"Neredeyim ben?" diye fısıldadım. Bağırmak istesem de az olan enerjim ve ağrıyan boğazım buna engel oluyordu. Acıyan ve haddinden fazla sulanmış gözlerimi genişçe etrafta gezdirdim. Ama bu, içimin daha da sıkıntılanmasına sebep oldu. Etrafta kimse yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP KRALLIĞIN KAYIP VELİAHTI
Viễn tưởngKayıp krallığın kayıp veliahtına hakkı olanı alması söylendi. Ancak kimse hakkı olanın ne olduğunu söylemedi. Konuşurlar ki bir veliaht daha varmış, Tanrı gücüne sahip değilmiş, tanrı katiliymiş. Dediler ki toprağın içine gömülmüş bir halk yaşarmış...