Birkaç kişinin beni daha fazla tutmaya başladığını hissettim, sonra yukarı kalktım. Bir yere bırakıldım. Nefes almayı unutmuştum sanki, gerçi bunun artık bir önemi yoktu.
Boynuma bir ip geçirdiklerinde bile tepki vermedim. Etraftaki bağrışmaları duyabiliyordum. Birkaç dakika geçti, ne olduğunu göremiyordum fakat birilerinin konuştuğunu algılayabiliyordum.
Dudaklarımdan çıkması gereken kelimeler beni terk ederek yalnız kalmamı sağladı. Daha urgan boğazımı kıstırmadan boğuldum. Benim normal, sıradan bir hayatım vardı fakat kendimi birden bir kabilenin için de bulmuş, sonra ise bir anda idam edilmeye getirilmiştim. Tüm kemiklerim sızladı, ölümüme ağladı.
Krallıklar için bağımsızlar suçlu sayılıyor olabilirdi, onlar krallıktan kaçmış bir kabile olabilirlerdi ve ben de onların içine katılmıştım.
Ölüm bile bozamazdı varoluşunu.
Güneş söndü.
Evren ağladı.
Son bir defa,
Evrenin kollarında
Kapattı gözlerini.
Ne kötü, ölüm bozdu en güçlü ışığı.“Durun!” Az önce tahtta gördüğüm kadın ölüm emrimi verdiği anda başka birinin sesini duydum. Kulaklarımın sonsuza dek sağır olmasını istedim. Haykıran kişinin adının Eric olduğunu öğrendiğim adam olduğunu tahmin edebiliyordum.
Kapalı göz kapaklarım titredi. Tekrar tekrar göle düştüm, hiçbirinde boğulmaktan kurtulamadım. Ölüm, sonsuz bir şekilde beni ele geçirdi, her seferinde işkence çektirmek için tekrar diriltti, sonda hep tekrardan öldüm.
“Gözlerini açın, bir kere daha deneyeceğim!” Duymamak için çaresizce kafamı eğdim, elimden kulaklarımı kapama imkanı gelmedi, onların arkamda bağlı olduğunu biliyordum.
Biraz süre geçti, ardından gözümdeki bez çıkarıldı. Etrafa baktığımda gördüğüm şeyler ile afallamıştım çünkü benimle birlikte idam edilmeyi bekleyen Ainsley, Boris ve Edwin’i beklemiyordum. Diğer tarafımda ise az önce haykıran adam duruyordu. Hepsinin elleri bağlıydı ancak o adam henüz idam edilmeyi beklemiyordu. Elleri bağlı bir şekilde dizlerinin üstünde duruyordu ve benim aksime dik durmak için hiçbir çaba sarf etmediği belliydi, onun duruşu buydu.
“Hissediyorum, yüce güneş şahidim olsun ki hissettim!”
Etrafın sessizliği hâlâ aynıydı, bir tek o adamın isyankâr sesi karışmıştı ortama. Her ne derse desin isyan edermiş gibi çıkıyordu sesi. Onu görmek istemedim, içimde derin ve anlamsız bir kin oluştu, dişlerimi sıktım, yine gözlerimi yumdum.
“Yemin ederim!”
Etraftan bir şaşkınlık nidası yükseldi. Terleyen avuç içlerimden adeta damlalar düşüyordu. Başımın dönmeye başladığını fark etmemle birlikte ayık kalmaya çaba gösterdim.
Aniden ne olduğunu bilmediğim bir nedenden dolayı yere sertçe düştüm. Artık boğazımda bir ipte yoktu. Hayır, biri beni itmemişti bile fakat öyle bir hızla düşmüştüm ki, dudaklarımdan güçlü bir çığlık kaçtı. Sanki arkamdan gelen güçlü bir rüzgârdı beni iten. Yere sertçe düştüğümde ilk saniyelerde ne yapacağımı bilememiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP KRALLIĞIN KAYIP VELİAHTI
FantasíaKayıp krallığın kayıp veliahtına hakkı olanı alması söylendi. Ancak kimse hakkı olanın ne olduğunu söylemedi. Konuşurlar ki bir veliaht daha varmış, Tanrı gücüne sahip değilmiş, tanrı katiliymiş. Dediler ki toprağın içine gömülmüş bir halk yaşarmış...