Üzerimde siyah bir pantolon ve siyah bir hırka vardı. Kafama ise siyah bir şapka geçirmiş, kısacık saçlarımı arkadan toplamıştım. Saçlarımı keseli ise birkaç gün oluyor sadece. Çünkü saçlar anıları saklarmış, oysa benim hiç güzel anım kalmamıştı artık.
Hepsi o gün, onunla, onlarla gitmişti.
Her günümü ağlayarak geçirmiştim. Fakat artık gözyaşlarım kurumuştu, akıtıp rahatlayamıyordum. Gözyaşlarım kuruduysa saçlarım da kısalsın o halde demiştim sanırım, bilemiyorum.
Zaten ben artık neyi biliyorum ki?
Bildiğim ne kaldı benim?
İki saat vardı ve ben tırnaklarımı yiyordum stresten. ‟Sakin olur musun biraz?" Karşımda arkadaşım vardı, çok samimi olmadığım ve buradan gider gitmez onu da arkamda bırakacaktım. Çünkü artık hayatımda kimseyi istemiyordum. İstediğim hayata ulaşana dek de herkesi harcayabilirdim. ‟Sakin falan olamam. Buradan gittiğimde, o ülkeye adım attığımda sakin olurum anca."
Bu gece bir tekneyle denizde açılacak ve bir yük gemisine binip İngiltere'ye gidecektim. Üç gün orada konakladıktan sonra da orada anlaştığım kişi gelip beni alacak ve Londra'daki evine götürecekti.
Planım ise hazır ve basitti. Oraya gitmeden önce kimlikte ismimin yanına bir isim daha ekletmiştim. Mila. Ailem eğer peşime düşerse veya bir gün nerede olduğumu öğrenmek isterse diye de gizlice ülke değiştirecek ve orada hem vatandaşlık kazanmak hem de soyadımdan kurtulmak için evinde kalacağım çocukla evlenecektim.
O çocukta sosyal medya üzerinden şans eseri takipleştiğim ve bir kez konuştuğum biriydi. Evinin kirasını ödeyemediğini biliyordum ve teklifim de buydu. Ben onun evinin kirasını ödeyecektim, o ise faturaları. Karşılığında ise bana soyadını verecekti.
Tüm bunları hazırlamak için de bayağı para dökmem gerekmişti. Parayı ise o gün, ailemi terk ettiğimde eve gidip kasadan almıştım. Nasıl olsa hayatım mahvolmuşken, bir parayı bana çok görmezlerdi. Zaten onların gözü para da görmezdi artık.
Bizi kaçıracak kişi de Londra'da yaşayan zengin biriymiş. Bağlantıları kuvvetliymiş duyduğuma göre ama kim olduğunu bilmiyor ve de sadece bana sunabilecekleriyle ilgileniyordum. Yük gemisi de ona aitmiş. Onun ailesine yani.
Bizi de orada bekleyecekmiş ve her birimizin kimlik kopyasını alıp üç ay sonra bizi yeni isimlerimizle ülkeye yasal yollarla girmişiz gibi gösterecekti.
Yani gerçek ismimle sadece birkaç saat daha yaşayacak, sonra da ömür boyu Mila olarak hayatıma devam edecektim.
Hayır, pişman değildim.
Evet, özleyecektim ailemi.
Fakat onların yaptıklarının yanında benim terk edişim koca bir hiçti gözümde. Çünkü bizim hikayemizde hem herkes masumdu...hem de hiç kimse masum değildi. Çünkü bizim hikayemizde bizim geçmişimiz yine bizim katilimizdi. Bizi kurban eden ise ailemizdi. Zaten her insan bir gün mutlaka ailesinin kurbanı olmuyor muydu? ‟Eğer ülkeyi sorunsuz terk edebilirseniz hiçbir sorun çıkmayacak, korkma."
Evet, sağ salim ülkeyi terk edebilirsem. Peki ya edemezsem? On beş dakika sonra bir araç gelip beni alacaktı ve tekneye doğru yola çıkacaktım. İstanbul'un bir limanına götüreceklerdi beni, ailemi terk edebileyim diye.
Peki bundan sonrası ne olacaktı?
Kalbimin üstünde koca bir taş varmış gibi hissediyordum ama elimden de bir şey gelmiyordu. Yaralarım oluk oluk kanıyor gibiydi. Fakat yara bandım yoktu. Zaten yara bandım olsa bile yapıştıracak, yaralarıma merhem olacak insanlar yoktu yanımda. Koskoca bir yıl geçirmiştim burada ailemden ayrı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL
ActionBir saat önce gazeteciydim şimdi ise bir model. Gece öğrenci olacaktım, sabaha karşı ise köstebek. Hayatım bu kadar karmaşıktı ve ben bir yılan tarafından sokulalı çok olmamıştı. Şu dakika ise...bir kelebeğin tutuşan kanatları içimdeki ruhu temsil e...