Başladığınız tarihi bırakmadan geçmeyinnn.
İyi okumalar dilerim kuzularım🇹🇷🫀_________
"Türk'ler ; savaşta ölmekten gurur duyarlardı , yatakta ölmekten ise korkarlardı."
-Hüseyin Nihal ATSIZ
Dağlar bugün ayrı bi' hırçındı. Rüzgar sert , hava kapalı , etraf korkutucu bir şekilde sessizdi. Bugün bu dağlar tekrar ve yeniden , en dehşet şekliyle , vahşete gebeydi...
Silah arkadaşı , yoldaşı , en yakın arkadaşı , kardeşi yerine koyduğu adamın ; Güntekin'in parçalanmış bedenini taşımakta zorluk çekiyordu. Elindeki Güntekin'in kana bulanmış , kan kırmızısı bordo beresini sıkı sıkıya kavramıştı.
Dağların sessiz vaveylalarına eşlik eden patlama ve çatışma sesleri , aklında ise daha az önce Güntekin'in kaşının ortasından girmiş , ona bakan gözlerindeydi. Kara , boncuk gözlerinin nasıl parladığını daha sonrasında nasıl gözleri açık bir şekilde ona baktığındaydı.
Kara Kara Güntekin'in gün yüzlü, gül kızı ; Güneş Gül 'ün gözlerine nasıl bakacağını düşünüyordu. Annesine 'anam' demişti , Güntekin'in. 'Gelir merak etme, bana emanet. Oğlun kardeşimdir , ana ' demişti.
Sağ bacağındaki 2 kurşundan olsa gerek aksıyordu. Bir kolunda , üç karın boşluğunda saymıştı. Ve kulağı sıyrılmıştı. Atılan füzelerden dolaylı iç hasar ve bedeninde yırtılmalar , kafasında ise bir yarık vardı. Çok kan kaybetmişti. Başı dönüyor, gözü kararıyor , sesler buğulaşıyordu. Aldığı her nefes ciğerini yakıyor ama yinede bazı uzuvlarını kaybetmiş, delik deşik olmuş; kardeşinin, şehidinin naaşını bırakmıyordu.
Güntekin'in seveni bekleyeni vardı. Asıl hayatta kalması gerek o'ydu çünkü sebebi vardı. Onun yollarını gözleyen ; annesi , arkasında yaslanabileceği; babası , her koşulda onu bekleyen , seven ; karısı ve en önemlisi Güneş'i vardı. Onun gününü aydınlatan , gecesini gündüze çeviren Güneş'i vardı. Onu bekleyen , hasretini çeken ,onsuz büyümek zorunda kalan ve kalacak olan , hatta belki babasının yüzünü, sesini unutacak olan canından çok sevdiği kızı ; Güneş'i vardı.
Neden kendisi ölmemişti? Neden kendisi değildi? Neden?
Ağır yaralı vicudu , sırtındaki bedenini taşıyamadı ve yığıldı. Tepki veremiyordu. Sonun geldiğini iliklerine kadar hissetti. Korkuyor muydu? Belki ama hayır . Onun korktuğu unutulmaktı . Hatırlayacak kimsesi yoktu.
Onun babası evvelden gidenlerdendi. Annesi ondan iğrenir , öldürmeye teşebbüs edecek kadar nefret ederdi. Şimdi ise bu diyarlarda değildi. Kardeşi geldi aklına ... Pişmanlık ve acıyla buruştu yüzü son defa.
Yüz üstü son çırpınışlarını veriyor , okyanus mavisi gözleri kanıyla boyanmış , beyaz kara bakıyordu. Durgun ve Telaşsız. Hırçın okyanus , son çırpınışlarını veriyordu.
Görüş alanına pembe, küçük , kız çocuğu ayakkabıları girdi. Nerde görse tanırdı. Son gücüyle ayakkabıların sahibine baktı. Görüşü bulanık , sesler buğuluydu.
"Mihri... "
Karanlık onu çoktan kendine çekmişti.
Son duyduğu ise otoriter bir erkek sesiydi."OĞUZ! OĞUZ UYAN OĞUZ!"
....
"OĞUZ AÇ GÖZLERİNİ!"
••••••••••••••••••
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ERVAH
General Fiction" Ölüm gidene mi zordu? Kalana mı? Şehit olmak mı zordu? Gazi kalmak mı? Al bayrağa sarılı tabutta olmak mı yoksa o tabuta bakmak mı zorudu? "