P.S: Bu kitaptaki tüm olaylar kurgu olup hikayenin ve karakterin orjinal hakları J.K. Rowling'e aittir. Kurgu içerisinde değiştirdiğim karakterler bazılarını gücendiriyorsa affola, hikayenin akışı için bazı değişiklikler yapılmıştır.Lütfen okuduğunuz bölümlerle ilgili memnuniyetinizi ve şikayetlerinizi dile getirmekten çekinmeyin, bol bol yorum atın.
Keyifli okumalar! -Adelaide Bakırcıyan
_________________________________
Tanrı tarafından kutsanmış, taşı toprağı altın olan bu düz ovalarda yaşayanların sabah akşam karşılarına çıkan en ulu varlık; Alagöz Dağı'nın heybetli görüntüsüdür. Kuzeyindeki sıra dağların çıplak gözle görülen uzaktan görüntüsü bile ürkütücüdür, korkunçtur. Bu dağların eteklerinde bile yaşamak; en az altı ay kar altında ve eksi 40 derece soğukta, tabiatın insanoğlunun önüne adeta set çektiği zorluklarla boğuşarak yaşaması anlamına gelir. Bundandır ki burası çoğu zaman yozlaşmış sahireler için sürgün yeri olarak belirlenmiştir.
Baharda; sabahın erken saatlerinde kalkanları Alagöz Dağı karşılar. Güneş ilk ışıklarını dağın doruğundan batıya doğru uzatırken, batı yamaçları alçak bulutların gölgesi altında kalır. Temmuz – ağustos aylarında bile yarık olan zirvesi beyaz karlarla örtülüdür. Yaz aylarında akşam güneşi ufukta kaybolduğunda Alagöz'ün zirvesi kızılımsı güneş ışıklarının yansımasıyla adeta bir renk cümbüşü oluşturur. Dört bir yanı karanlık sarmaya başlarken, Alagöz'ün zirvesi ışıl ışıldır. Güneş onu daha terk etmemiş, o daha güneşe iyi geceler dememiştir. Duyguların doruğunu soluyanların yıldızlara ulaşacağı yol; bu dağın zirvesinden mi geçer acaba!
Doğanın bahşettiği güzellikleri görmek istemeyen gözler tarafından sürgün yeri ilan edilen bu topraklarda yaşarken umudu en diri tutan şeydir Alagöz Dağı'nın zirvesi. İçi daralana umut olur, hayallere yoldaş olur, hayattan kopması için terk edilen sahirelere büyü olur, nefes olur.
Dağın mucizelerini, doğanın bizlere bahşettiklerini insanoğlu göremez, görse bile aklı idrak etmez. Onların kanınca çorak, verimsiz, soğuk bir arazidir burası. Yaşam formu bulunmaz sandıkları bu dağ dimağlarının ermeyeceği efsunlu yaratıklarla doludur. Adem evladı burada yaşamayı meşakatli bulur, buraya yolu düşen insan ellerini açar da yakarır Tanrı'ya canını tez vakitte alması için. Ondan mütevellit burası sürgün yeridir. Sürgün yeri ise sahireler içindir.
Sahireler büyü gücüne sahip kimselerdir, binbir çeşidi vardır, binbir rengi... Onlar bütünleşebilmeyi öğrenmişlerdir, doğayla bütünleşirler, elementlerle bütünleşirler, ruhlarıyla ve ruhlar alemiyle bütünleşirler. Rüzgara dönüşürler bazı zamanlarda, bazı zamanlarda çorak arazileri yeşile boyar, kurumuş dallara çiçek açtırır, toprağa küsmüş yağmuru yeniden evine, yeryüzüne, döndürürler. Ölüleri görürler, ölülerle konuşurlar, ölümün kendisiyle arkadaşlık ederler. Gözünü kulağını tüm güzel şeylere kapamış olan insanoğlu için tehditten başka bir şey değildir sahireler. Bu yüzden tespit edilen hangi sahire varsa gücü yeterlerse ölümle yetmezse sürgünle cezalandırırlar.
Ne zaman ki karşılarına güçlerinin yetmediği sözlerinin geçmediği bir sahire çıkar, kollarından tuttukları gibi Alagöz'ün eteklerine bırakırlar. Alagöz en güçlü sahirelere ev sahipliği yapmaktadır. Ama ikiyüzlüdür işte insanoğlu. Korkup eceline terk ettikleri sahirelerin büyüsüne ihtiyaç duyar, yönetilmeye bayılan insanlar kendilerine lider belirledikleri kimselerin fani hayatlarını beş on sene uzatabilmek için yine sahirelere başvurur, aşkına cevap vermeyenleri kendilerine bağlamak için sahirelerin orada burada düşürdüğü birkaç sayfayı bulur da büyü yapmaya kalkışırlar. Sürgün sahirelerini büyüden uzak ve arazinin sınırları içinde tutmak için de yine büyüye başvururlar. Kimliğini, şerefini, büyüsünü para pul için satan fani dünyaya kendini fazla kaptırmış sahireler onlara yardım eder ve bu arazinin etrafına kocaman görünmez duvarlar örülür. Bu duvarlar ne içerden ne dışardan aşılamaz, kırılamaz, içinden hemen sıvışıverilecek bir delik dahi bulunamaz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Sahire (Draco Malfoy Fanfiction)
FanfictionBir zamanlar bembeyaz olan teninin şimdi yer yer çökmüş haline ve morarmış gözaltlarına bakıyordum. Sevgilim hala çok güzel görünüyordu, bir mermer heykel kadar kusursuz... Islanmış kirpiklerini yeni yaşlar süslüyordu. Ellerimi tuttu. "Bunu yap...