"Heyecanlı mısın?" dedi Harry.Heyecan.
İçinde bulunduğum durumu tarif etmek için yeterli bir kelime miydi?
Bundan üç ay önce bambaşka bir insandım ve şu an o insanın olmak için can attığı bir yerdeydim ama bu şu anki bana mutluluktan çok korku veriyordu.
Bay Crouch'ın yaptığı incelemeler ve testler, artık her neyse, sonunda bitmişti ve bana pek sık görüşmemek kaidesiyle pek değerli soyadını bahşetmişti. Gururumu hiçe sayıp bu teklifi kabul etmek hiç bana göre bir hareket değildi ancak Dumbledore kimliksiz olarak bu dünyada barınamayacağımı söylemişti.
Annemden bahsetmem ise yasaktı.
Bu dünyaya benim bildiğimden de fazla hasar vermişti annem, Dumbledore onu anmamın benim mutluluğumu etkileyeceğini söylemişti. Şimdilik Crouch'ların yurtdışında eğitim almış torunuydum, daha fazla bilgi paylaşmamam gerekiyordu.
"Heyecanlıyım." dedim Harry'e.
"İlk seferler hep böyle olur." dedi. Sesi tren düdüklerine karışıyordu. "Peronun yerini görünce suratının alacağı hali çok merak ediyorum."
"Dokuz ve onuncu peronun arasında değil mi?" diye sordum. Yeri garip bir yerde miydi ki?
Harry güldü. "Göreceksin."
Tren istasyonu epey kalabalıktı. Her tarafta farklı bir insan ve farklı bir hikaye vardı. Kimileri eve dönüyormuş gibi bir heyecan barındırıyordu, bazı köşelerde vedalaşmalar vardı. Ne kadar çok hayat var diye düşündüm, ne kadar çok hikaye...
"İşte bu taraftan." dedi Harry ve bir duvarın önünde durduk.
"Harry," dedim. "Duvardan geçeceğimizi söylemeye çalışmıyorsun herhalde?"
"Tam da öyle." dedi. "Elini tutabilirim.Birlikte geçersek bana inanır mısın?"
Dumbledore'un Çatlak Kazan'da duvarı nasıl açtığını görmüştüm bu yüzden bu duvardan da geçmek çok da imkansız durmuyordu. "Peki." dedim ve Harry'e elimi uzattım. Üçten geriye saymaya başladı ve duvarın içinden geçtik.
Duvarın içinden...
Gözlerimi kapatmıştım, yeniden açtığımda az evvel bulunduğumuzdan başka bir istasyondaydım. Dört bir yanda öğrenciler ve aileleri vardı.
Tanıdık bir yüz koşup yanımıza geldi. "Harry, gelmen neden bu kadar uzun sürdü?"
Ron Harry'le sarıldıktan sonra beni fark etti ve elini uzattı. "Ah, merhaba Cecia."
Harry ve Ron tatilleri hakkında uzun uzun konuşurken Hermione çıkageldi. Bana selam verdikten sonra o da Harry ve Ron'un sohbetine dahil oldu.
Yine yalnız hissetmiştim.
Herkesin ailesi ya da arkadaşları vardı. Ron'un ailesi bir süre sonra yanımıza geldi. Beş çocuk, iki yetişkin, hepsi kızıl kafalı. Tatlı bir aileye benziyorlardı.
"Selam tatlım," dedi Ron'un annesi Harry'e. "Boyun mu uzadı senin?" Harry'nin zaten dağınık olan saçlarını parmaklarıyla biraz daha dağıttı. Ardından Hermione'ye döndü. "Her yaz daha da güzelleşiyorsun. Büyüdükçe çok güzel bir genç hanım oluyorsun."
Bana baktı ve elini uzattı. "Ben Molly Weasley. Ron'un annesiyim. Sen de Cecia olmalısın. Ron'un yaz boyunca anlattığı kızıl efsane."
Harry ve ben güldük, Ron utanmıştı. Hermione ise biraz rahatsız olmuş görünüyordu. Belki de üç kişilik bu arkadaşlığa dahil olacağımdan endişe duyuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Sahire (Draco Malfoy Fanfiction)
FanfictionBir zamanlar bembeyaz olan teninin şimdi yer yer çökmüş haline ve morarmış gözaltlarına bakıyordum. Sevgilim hala çok güzel görünüyordu, bir mermer heykel kadar kusursuz... Islanmış kirpiklerini yeni yaşlar süslüyordu. Ellerimi tuttu. "Bunu yap...