Malfoy'un hastane kanadını terk etmesinin üzerinden dört gün geçmişti. Madam Pomfrey'nin bana yazdığı istirahat raporu ise bugün doluyordu."Malfoy ancak perşembe günü öğleden sonra, Slytherin'ler ve Gryffindor'lar iki saatlik İksir dersinin yarısına gelmişken sınıfta göründü. Bandajlı kolu askıda, kasıla kasıla zindana girdi. Korkunç bir muharebeden geriye kalmış son kahraman pozu takınıyordu." dedi Ron sınıftan uzak geçirdiğim günleri bana anlatırken. "Profesör Snape tembel tembel, "Otur yerine, otur" dedi. Biz geç kalsaydık olabilecekleri düşünebiliyor musun? Ama Malfoy, Snape'in derslerinde ne yapsa her seferinde paçayı sıyırmayı başarmıştı."
"Malfoy kazanını hemencecik bizim kazanımızın yanına kurdu. 'Efendim,' diye seslendi Malfoy, 'efendim, bu papatya köklerini kesmek için yardıma ihtiyacım var, çünkü kolum -' Snape başını kaldırmadan, 'Weasley,' dedi, 'Malfoy'un köklerini onun için kesiver.' Sanki ben onun kölesiymişim gibi." Ron epey sinirliydi, Malfoy'un taklidini yaparken yüzünü öfkeyle alaylı bir ifade alıyordu.
"Ron," diye uyardı Hermione usulca. "Cecia'nın başını şişiriyorsun."
"Hayır, lütfen devam edin." dedim. "Sınıf hakkında bir şeyler duymak hoşuma gidiyor. Ron'un taklitleri o anları bizzat ben yaşamışım gibi hissettiriyor."
Bu sefer sözü Harry aldı. "Malfoy'un babası Hagrid'i Sihir Bakanlığı'na şikayet etmiş. Korkarım Hagrid uzun bir süre öğretmenlik yapamayacak."
Üzülmüştüm ancak onların üçünün üzüldüğü kadar değil. Ne de olsa Hagrid'le onların sahip olduğu kadar derin bir bağ yoktu aramızda.
"Hastane kanadını bugün terk edebileceğim." dedim. "Karanlık Sanatlar'a Karşı Savunma dersine katılabileceğim için mutluyum."
"Geçen haftaki derste öğrendiklerimizi anlatmamı ister misin?" diye sordu Hermione. Hafifçe başımı sallayıp onay verdim. Hermione bana derslerde kaçırdığım şeyleri anlatırken aklımda yalnızca Malfoy vardı.
Revirde birlikte geçirdiğimiz geceden sonra onu hiç görmemiştim, ertesi sabah hastane kanadını terk edip odasına dönmüştü.
Onunla ilgili her şey içimi çok huzursuz ediyordu, kötü yetiştirilmiş, şımarık, saldırgan ve mutsuz biriydi. Kötülüğe öyle alışmış ve öyle benimsemişti ki içindeki iyiliğe ulaşmak imkansızdı. Öyle bir şeyin varlığından da şüpheliydim ama en azından saldırıya uğradığımız günün gecesinde bir parça merhamet kırıntısı parladığını görmüştüm yüreğinin derinliklerinde.
Hermione'nin sesi boğuklaştı, odaklanamıyordum. Düşüncelerimde kaybolmuştum, boğuluyor, nefes alamıyordum. Açık olan pencereye çevirdim başımı, rüzgar yüzüme çarparken kuzgunumu fark ettim.
Beni bir an olsun yalnız bırakmıyordu, kafamı ne zaman çevirsem hep baktığım yöndeydi, bir pencere pervazına, bir ağaç dalına ya da bir dama tünemiş şekilde beni izliyor oluyordu. Dumbledore'la konuştuktan sonra kuzgundan rahatsızlık duymak bir yana, onu kabullenmiş ve sevmiştim, varlığı bana güven veriyordu. En azından bana göz kulak olmak isteyen biri vardı, kuzgunu bana gönderenin büyükannem olduğuna inanmak içimin huzurla dolmasına sebep oluyordu.
Önceki dört günün aynısı gibi geçen bir günü daha geride bırakmıştım. Merhemlerim sürülmüş, kaynaşan kemiklerim kontrol edilmiş, Harry, Hermione ve Ron'un ziyaretiyle sonlandırmıştım günü. Madam Pomfrey'den bir kese dolusu merhem ve şurup alarak terk ettim reviri.
Ortak Salon'a girmeden önce kendime sakin kalmam gerektiğine dair telkinler verdim. Büyük kapı gıcırdayarak açıldığında birkaç meraklı bakışın üzerimde dolaştığını fark edebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızıl Sahire (Draco Malfoy Fanfiction)
FanfictionBir zamanlar bembeyaz olan teninin şimdi yer yer çökmüş haline ve morarmış gözaltlarına bakıyordum. Sevgilim hala çok güzel görünüyordu, bir mermer heykel kadar kusursuz... Islanmış kirpiklerini yeni yaşlar süslüyordu. Ellerimi tuttu. "Bunu yap...