bölüm 5 : buldum seni

528 76 185
                                    

Avustralya / Shiylea
Mart ayının 24. günü, 1977

İnsanların kimisi şanlı doğar, kimisi şanı kazanır, kimisine de şan yakıştırılır

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İnsanların kimisi şanlı doğar, kimisi şanı kazanır, kimisine de şan yakıştırılır.

Prens Jeon Jungkook ise herkesten farklı şekilde hem şanlı doğmuş, hem şan kazanmış, hem de her türlü şanlı methiyeye layık görülmüştü.

Onun soyu en üstün iken olduğu yerle yetinmemiş, gençliğinin en güzel yıllarını ülkesi uğrunda savaşlarla geçirmişti.

Öyle unutulmaz bir nâmı olmuştu ki, insanlar onun taştan kalbi yerine dik duruşunu ve kahramanlığını konuşur olmuştu.

Prens Jungkook demek güç demekti, üstünlük demekti.

Onu yürekten seven kişiler yok denecek kadar az olsa da, saygı duyan koca bir cihan vardı.

Bu şaşaalı ve başarı dolu hayatın temeli bir alışveriş üzerine kuruluydu. Prens ailesine ve ülkesine istedikleri güveni verir, karşılığında ise her şeyi yapabilme hakkına sahip olurdu.

Senelerdir göz önünde olan Prens'in sözünden çıkan, ona karşı gelen tek bir kul dahi olmamıştı.

Ta ki Prens rüyasında Roseanne'i görüp aşık olana kadar.

O el üstünde tutulmaya alışkındı. Hizmetinde olan yüzlerce insan vardı ve kral bile karşı gelemiyordu kendisine.

Her isteğinin yerine getirilmesi Prens için bir lütuf dahi değildi artık, ona göre olması gereken buydu, düzen buydu.

Düzen kimsenin Prens'in sözünden çıkmamasıydı.

Düzeni bozan kişi ise Prens'in kısa sürede göz bebeği olan güzeller güzeli bir genç kız olmuştu.

Ona 'Olmaz.' diyen, emirlerini sorgulayan ve hatta yerine getirmeyen ilk kişiydi Roseanne.

Prens için tüm bunlar, yani senelerdir süregelen düzeninin dışında hareket eden bu kızın tüm davranışları çok yeniydi.

Bu yüzdendi kontrol edemediği sinirinin doğurduğu ağır sonuçlar, bu yüzdendi aşık olduğu genç kızı ağlatması.

Henüz yeni tanışmışlarken onu ağlatmayı asla istemezdi Prens. Onu ölümle tehdit etmesi, korkudan kolları arasında titreyecek hâle getirmesi kesinlikle çok yanlıştı, Prens farkındaydı bunun.

Ne yazık ki hiçbir şeyi değiştirmiyordu farkında olması, zamanı geri alamazdı.

Zira alabilseydi, Roseanne saraydan kaçmış olmazdı.

"Sinirden titriyorsunuz Prens'im, yalvarırım sakinleşin." Lucaine panikle konuştu, en yakın dostunu bu hâlde görmek onun için beklenmedikti.

"Kes sesini!" Prens acımasızca bağırdı karşısında kendisi için endişelenen dostuna, gözü sinirden dönmüş gibiydi.

70's Pristine || rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin