bölüm 7 : birbirini arzulayan bedenler

372 56 65
                                    

Avustralya / Shiylea
Mart ayının 31. günü, 1977

"O benimdir, ben de onunum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"O benimdir, ben de onunum."

Utanç denen illete derman bulmak bi' hayli zordur.

Üzüntünün, sevincin aksine insan bir başına göğüsler o yok olmayı arzulama hissini; başkası anlayamaz yahut empati kuramaz yaşamadan.

Utanç her histen farklıdır; mânâsız bir farkındalıkla büyüyen irisler, yutkunmanın güçleşmesi, zihnin bir kurşun yemişcesine anlık dumura uğraması ve hepsinin çok kısa bir anlığına insana zuhur etmesi utancı farklı kılar.

Mutluluklar, hayal kırıkları geçer fakat utanç lekeleri kalır insanın geçmişinde.

En kötüsü ise insanın yapmadığı bir şey üzerinden suçlanıp utanılacak duruma düşürülmesidir.

Roseanne Park'ın Kral ve Kraliçenin huzurunda yaşadığı şey tam olarak buydu, yapmadığı şey ile suçlanırken hayatı boyunca hiç olmadığı kadar utanmış hissediyordu.

Prens hiç düşünmeden genç bir kız hakkında çirkin iftiralarla dolu sözler dizmişti, kurduğu her cümlenin altında yatan ahlaksız mânâlar Roseanne için çok fazlaydı.

Ömrü boyunca bir erkeğe şehvet duymaktan kaçınmış, kendisini dinine uygun bir şekilde birlikte olacağı adam için kötü olan her şeyden sakınmıştı Roseanne.

Gel gör ki onu elde etme yolunda ailesinin çıkaracağı sorunlara engel olmak isteyen Prens, onun bu tertemiz benliğine hiç çekinmeden dil uzatabilmişti.

"Prens'im." Basamakları teker teker çıkarken kolundan tutup tabiri caizse sürüklemekte olduğu beden kendisine seslenince duraksadı Prens.

Kısa bir süreliğine durdu ve hemen ardından genç kızı yanıtlamadan kolundan çekiştirmeye devam ederek basamakları tırmanmayı sürdürdü.

Roseanne'in yüzüne bakmaya cesareti yoktu zira ağlıyor olduğunu biliyordu.

Ağlamasının sebebi ise tamamen kendisi ve çirkin iftiralarıydı.

Bir plan uğruna dahi olsa genç bir kızı bu derece zan altında bırakmanın çok çirkin bir davranış olduğunun farkındaydı Prens.

Lakin bu farkındalık içindeki evlilik arzusunun getirdiği sınır tanımaz kişiliğini durdurmaya yetmemişti.

"Prens'im durun lütfen." Kolunu tutmuş vaziyette hızla basamakları tırmanan adama seslendi Roseanne, Prens onu kesinlikle dinlemiyordu.

Kralın huzurunda sarf ettiği sözlerden hemen sonra Roseanne'in iznini almadan onu sürüklemeye başlamıştı peşinden. Üstelik nereye gittiklerini de bilmiyordu genç kız.

Basamaklar son bulduğunda Prens'in girdiği geniş koridor, Roseanne'in nereye geldiklerini anlamasını sağlamıştı.

Prens'in odasının bulunduğu kattı burası. Kendisine attığı iftiraların ardından hiç utanmadan onu odasına götürüyor olmalıydı.

70's Pristine || rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin