bölüm 3 : Prens ve Prenses

445 68 138
                                    

Avustralya/ Shiylea
Mart ayının 22. günü, 1977

"Babacığım, sahiden aklım almıyor bu olanları

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Babacığım, sahiden aklım almıyor bu olanları. Yalvarırım bir yol göster, kurtar beni!"

Saatlerdir dinmeyen gözyaşları eşliğinde konuşan Roseanne Park'ın içini onulmaz bir endişe kaplamıştı.

Gündüz saatlerinde her şey normalken öğle vaktinde girdiği o bahçede değişmişti tüm hayatı, başına zaptedilmesi mümkün olmayan bir bela almıştı hiçbir suç işlemese de.

Babasının kızından eksik kalır yanı yoktu, el üstünde büyüttüğü minik kızının bu korkunç durumla karşı karşıya kalması onu da derinden yaralamıştı.

"Kızım ağlayarak hiçbir şeyi çözemeyiz, sen böyleyken ben de mahvoluyorum inan." Güzel kızının eşsiz güzellikte yüzünü kaplayan yaşları teker teker sildi eliyle. Genç kız gözyaşlarını dindirmeye çalışsa da olmuyordu.

Prens'in rüyasında gördüğü kızı, yani kendisini bulabilmek için Shiylea'daki tüm sarışın kızları saraya çağırdığını öğrendiğinde işin ciddiyetinin farkına varmıştı Rosseanne.

Prens Jungkook gördüğü rüyayı sahiden de bir gerçek gibi benimsemiş, Tanrı'nın emri olarak gördüğü evliliği kendisine gaye edinmişti.

"Birkaç seçenek var kızım, onları deneyeceğiz, yalvarırım umutsuzluğa kapılma." Bunları hâli hazırda konuşmuşlardı.

İki şansları vardı: ya Prens'e Roseanne'in evli olduğu yalanını söyleyip sahte bir eş bulacak, ya da saraydan kaçacaklardı. İkisi de kesin olumlu sonuç getirecek planlar değillerdi fakat saatler içinde bunları düşünebilmişlerdi.

Babası kendini çok hırpalamıştı bir kurtuluş yolu bulabilmek için. Üvey annesi ise onun aksine bu evliliğin Roseanne'in kurtuluşu olduğunu düşünüyordu.

"Benim aklıma yatan şey saraydan kaçmak kızım, belki de Kore'ye dönüp orada devam etmeliyiz hayatımıza." Bu ihtimal Roseanne'in de aklına yatmıştı fakat babasının senelerdir süregelen düzenini bozma ihtimali ona kötü hissettiriyordu.

Bay Park bu sarayda tanınan, saygı duyulan hizmetkârlardan biriydi, oldukça iyi kazançlar elde ediyordu ve işinden memnundu. Tüm bunları altüst edip Kore'de sefil bir hayat sürme ihtimali Roseanne'in aklına tamamen yatamıyordu hâliyle.

"Evet Roseanne, Kore'ye gidip sokaklarda sefil bir hayat sürmeliyiz bence de." Üvey annesinin kin dolu sesi daha kötü hissettirmişti genç kıza.

"Koca cihana erkekliğiyle nam salmış genç bir prensin izdivaç teklifini reddedecek kadar aptal olmanı hâlâ kabullenemiyorum." Bunu defalarca kez dile getirmişti Bayan Sophia.

"Ona bir şans vermedin bile. Belki seni el üstünde tutacak, belki de dünyanın en mutlu kadını yapacak. Bilemezsin ki, bir şans vermeden bilemezsin." İkna etmek istercesine konuşuyordu bir yandan, Roseanne Prens ile evlenirse Sophia hiçbir vasfı olmamasına rağmen dolaylı yoldan kraliyet ailesine dahil olacaktı, bu onun hayatının kurtuluşu demekti.

70's Pristine || rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin