"Yalan söylüyorsun!" Bana yalan söylüyordu. Görkem ölmüştü... Bir mezardan başka yer yoktu gidebileceğim. "Beni yalanlarınla kandırma Emir! Yapma! Lütfen..." sadece yüzüme bakmakla yetiniyordu. Gözleri dolu doluydu fakat benim gözlerim artık vücudum için ağırlık yapan yaşları bir bir akıtıyordu.
"Yapma Almila inan bana yalan söylemiyorum. Lütfen gel!" Başımı iki yana salladım. Tekrar olmazdı. Tekrar olamazdı. Cam sürahiyi masanın üzerinden alıp duvara fırlattım. Kırılan camlardan birini elime alıp bileğime bastırdım. Kan akıyordu ama derin değildi. Acı vardı ama katlanılmaz değildi. Üzerime bir adım attığında onu durdurdum. "Gelme. Eğer gelirsen keserim bileklerimi!" Korkuyordu.
İçeriye birden fazla doktor ve hemşire girerken gözlerim sadece Emir'in üzerinde geziniyordu. "Neden yaptık Emir?" Gözlerimden akan yaşı sildim. Bileğimden ince bir çizgiyi takip eder gibi kanlar akıyordu? "O silah neden elimizdeydi? Neden biz ölmedik?" Başını iki yana sallıyor, her fırsatta bana bir adım atmaya çalışıyordu. "Onu sen öldürmedin Almila! Senin suçun değil!"
Artık akan yaşlar bile hakkım değilmiş gibi geliyordu. Dudaklardan bazen zehir akardı. Akmadığı zamanlarda o insanı zehirlerdi. Ben yeterince zehire maruz kalmamış mıydım? "Neden sen ölmedin? Neden ölmeyi en çok sen hakettiğin halde Görkem öldü?" Lütfen git Emir... Durdu. Adım atamadı. Sanki bir anlığına nefes almayı bile bıraktı. Yutkundu ama yutamadı.
Sadece gözlerimin içine hiç bakmadığı gibi baktı. Yüzünde acı ama acı olduğundan daha çok acıtan bir gülümseme oluştu. "Hakettim. Karşılık bile veremiyorum. En çok da bu yakıyor ya zaten." Kabul etmesin istedim. Gülümsedim. Tıpkı onun gibi gülümsedim...
Üzerime yürümeye çalışan doktorlar durdular. Çünkü ben zarar görmemesi gereken biriydim. "Odadan çıkın! Hepiniz odadan çıkın!" Çığlıklarım bütün hastaneden duyulabilecek kadar yüksekti. Dinlemediler beni ama Emir söyleyince çıktılar. "Bırak o elindeki camı hadi bana gel Almila." İstemiyordum. "Hayır, istemiyorum." İstediğim tek şey ölmekti...
"O gün... Görkem'in vurulduğu gün... Silahı senin eline ben verdim. Aslında amacım senin ateş etmen değildi. Bunu yapan kişi sen olmamalıydın." Bakışlarım ona döndü. "Ne dediğinin farkında mısın sen? Be demek bunu yapan kişi sen olmamalıydın?" Bir psikopat gibi kahkahalarla gülmeye başladı. "Her şeyi mahvediyordu! O bir piçti ve hep sevilen oluyordu! Ölmeyi hak ediyordu, seni hak etmiyordu!" Korkuyla birkaç adım geriledim.
"Benimle hiç konuşmuyordun, hiç konuşmadın, onu öldürdüm buna rağmen konuşmuyorsun! Onu öldürdüm buna rağmen o piçin ölüsüne bile sadıksın!" Gözyaşlarıma artık sesli hıçkırıklar da eşlik ediyordu. "S...Sen değilsin? O kişi sen değilsin?" Yatağın üzerine oturdum. Artık hiç gücüm olmadığını hissediyordum. "Neyden bahsediyorsun sen?" Gözleri elimdeki cam parçası üzerinde gidip geliyordu.
"O mesajları yazan sen değilsin?" Büyük bir şok yaşıyordum. "Ne mesajı lan?" Oturduğum yerden kalktım. "Onu ben değil sen öldürdün! Ben hiçbir şey yapmadım! Ben o silahı hiç ateşlemedim! Ben o silahı hiçbir zaman sevdiğim adama doğrultmadı bile!" Bir şeyler yeri Ne otururken, bir şeyler yerinden oynuyordu. "Evet. Sonunda anlaman ne kadar da güzel değil mi sevgilim?"
Midemi bulandıracak şekilde gülüyordu. "Ama bu çok mantıksız. Sen oralarda oturuyordun, ben sana yazdığımda bulmaya çalışıyordun, beni arıyordun, oralardaydın, vardın?" Kafası karışmış gibi bakıyordu. "Neyden bahsediyorsun sen? Yoksa gerçekten kafayı mı yedin ha?" Başımı iki yana salladım. "Biz seninle en son ne zaman buluştum Emir?" Gözlerini kıstı. "Aptal mısın sen? En son beni tuzağa düşürüp arkadaşlarının yanına çağırdın ya?"
O günden sonra milyon kere mesajlaşmıştık. "Emir bu sensin değil mi?" Ona doğru yürümeye başladım. "Evet. Ben Emir Göktuğ." Derin bir nefes aldım ve tam önünde durdum. "Ölmeyi hakediyorsun!" Elimdeki cam parçasını ona doğru tuttuğum sırada gülmeye devam etti. Kolumu hızlıca kavradiktan sonra cam parçasının düşmesini sağladı. Saçımı eline hapsetti ve başımı geriye doğru eğdi.
Nefesini yakınımda hissedebiliyordum ve bu midemin bulanmasına neden oluyordu. "Beni seveceksin Almila! Başka yolun veya kurtuluşun yok! Beni sevmek zorunda kalacaksın!" Onu sevmek ölmekten daha kötü bir hale düşmek olurdu. "Hayır, seni asla sevmeyeceğim! Sevdiğim kişi her zaman Görkem olacak!" Sinirle saçlarımı daha fazla çekti. "Öl o zaman Almila!"
Elinde tuttuğu cam parçasını boynuma bastırdığında gülüyordum. Huzurlu bir gülümseme vardı yüzümde. Tam o sırada tanıdık bir ses duyuldu. "Hadi ama aptal kızım bu hikayede illa birimizin ölmesi mi gerekiyor?" Gözlerimden bir damla daha yaş aktı. Bugün akan ilk mutluluk gözyaşımdı.
"Görkem?" Sesim kısıktı ama duydu. Elinde bir silah tutuyordu ve silahın namlusu Emir'in başında duruyordu. "Birini öldürmek istiyorsan beynini nişan al bir daha ki sefere kardeşim! Çünkü kalbi nişan alırsan bazen karşıdaki insan ölmeyebilir. " sesi tehlikeli geliyordu. Emir sustu. Daha sonra beni ve elindeki camı bıraktı.
Geriye çekilip ikisine baktım. Birbirinin aynısı olan iki zıt insandı.
"Nasıl yaşıyorsun?" Emir sordu.
"Nasıl hala yüzüme bakıyorsun?" Görkem sordu.
"Seni seviyorum Görkem." Ben konuştum.
Ve silah patladı...
Yeni bölüm hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum canlar...
Düşünceleri şuraya alalım lütfen.
Böyle bir şey bekliyor muydunuz?
Yeni bölümde görüşmek dileğiyle sağlıcakla kalın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜNAHA DAVET (+18 YARI TEXTİNG )
Teen Fiction0542... "Gel günaha girelim yanalım gitsin." Görkem: "O günaha girme kararı alırsak eğer, günlerce oturamazsın yemin ediyorum!" 0542... "Sence bu umrumda olsa seni günaha davet eder miyim Görkem?" Görkem: "O zaman sen kaşındın kızım karşıma çıkınca...