20.BÖLÜM

9 1 0
                                    

   Uyandığımda kalbim hala acıyordu, ancak bunların sorumlusu ben ve benim aptallıklarımdı. Aptalın teki olduğum için şuan bunun acısını çekiyordum. Sadie'yi düşündükçe kalbim sıkışıyordu. Ayrıca dün gece bir süreliğine Sam'in ölmesini istediğim için de vicdan azabı çekiyordum. 

     Telefonumu alıp Kate'in aramalarını gördüm. Ona geri dönüş yapıp yapmamak arasında gelip giderken, dönüş yapmaya karar verdim ve onu aradım. "Adrian nerelerdesin sen? Neler olup bittiği hakkında fikrin var mı? En yakın arkadaşının kariyeri bitmek üzere!" 

      Sesi ilk kez bu kadar ciddi ve bu kadar sinirli çıkıyordu. "Kate baştan anlat anlamıyorum. Kendimi hiç iyi de hissetmiyorum o yüzden kısa kes." Kate'in sakinleşmek için derin nefesler alıp verdiğini duyabiliyordum. "Sadie..." O bu ismi söyleyip duraksadığında kalbim sıkıştı, yine de devam etmesini bekledim.

    "Sadie, o dün cinayet şüphesiyle sorgulanmış. Benim de bugün haberim oldu." Duyduklarım karşısında hayrete düştüm. Sadie sorgulanmış mıydı ve bunu bana söylememiş miydi? "Cinayet mi?" Kate tekrar iç çekip devam etti. "Babasını ve üvey annesini öldürdüğü düşünülüyormuş... Ayrıca Sam, belki haberin vardır. O bıçaklanmış. Gizemli tanık da Sadie'miş. Onu bıçaklayanın da o olduğunu düşünmüşler, ama yeterli kanıt olmadığı için serbest bırakıldı. Endişelenmemize gerek yok."

     Yutkunmakta zorlanmıştım, eğer tanık Sadie'se, o gün ikisi birlikteydi demek. Gözlerimdeki yanma hissini görmezden gelmeye çalıştım. O sorguya alınmışken ben böyle bir şeyi düşündüğüm için kendimden utanıyordum. "Evet, endişe etme. Benim işim var seni sonra ararım." Cevap vermesini beklemeden, telefonu kapattım ve tuttuğum yaşların akmasına izin verdim. Bunun böyle olacağını, onun beni hiçbir zaman sevmeyeceğini bilsem bile bu acıtıyordu.

         Liam

    Sam bıçaklandıktan sonra hastanede Sadie'yi göremeyince bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. Sadie aniden beni arayıp buluşmak isteyince de bunu doğrulamış oldum.

    Sadie'nin attığı konuma, yani onun evine gittim. Tek yaşayan biri için gerçekten çok büyüktü. Evin dışarıdan görüntüsü buysa içerisini hayal bile edemiyordum. Yavaşça merdivenden çıkıp kapıyı çaldım. Sadie'nin bitkin görüntüsü yüzünden evin içine odaklanamamıştım bile.

    Gözlerinin içi kızarmış, altlarında ise torbalar oluşmuştu. Her zaman parlayan güzeller güzeli Sadie gitmiş yerine her şeyini kaybetmiş, bitkin ve yaşama isteği kalmamış Sadie gelmişti sanki. "İyi misin?" Bunu sormamla Sadie'nin dudakları titredi ve gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Konuşacak gücü bulamamış olmalıydı ki, soruma kafasını iki yana sallayarak cevap verdi.

    Öne doğru bir adım atıp ona sarıldım ve saçını okşamaya başladım. "Onunla arandakileri biliyorum, ama neden hastanede değilsin? Sam uyandığında seni görmezse çok üzülecektir." Sadie göğsüme gömdüğü kafasını kaldırdı. "Bensiz daha güvende olacak. Onu bırakmayı ben de istemiyorum ama bensiz daha güvende ve mutlu olacak o yüzden artık git ve ona böyle dediğimi söyleme, ona gidip Sadie aslında seni sevmediğini anlamış, yalnızlıktan sevdiğini düşünmüş de ve şimdi git lütfen. Onu tekrar sevmek istememe sebep olma."

     Onun evinden çıktım ve bir parka gidip oturdum. Derin düşüncelere dalmışken telefonumun çalması ile irkildim. James arıyordu. Telefonu açar açmaz, "Uyandı çabuk gel." dedi ve kapattı. Hızlıca parktan çıkıp, son gaz hastaneye gittim. 

    Sam yatakta doğrulmuş otururken koşup ona sarıldım ve acı ile inlemesini görmezden geldim. "Başını sürekli belaya sokmaktan hiç sıkılmayacaksın değil mi?" Aramızda Sam'e en bağlı olan kişi bendim. Kendimi onun abisi olarak görüyordum, tabi aramızda sadece 7 ay olduğunu varsaymazsak. "Ben yaralıyım, bana bu şekilde sarılamazsın. Dediklerine göre bıçak yarası derinmiş o yüzden dikiş atmışlar. Dikişim patlarsa sorumluluğunu alacak mısın?"

    Dediklerine göz devirdim. Sadece bize karşı böyle içten olduğunu bilmek içimi rahatlatıyordu. "Yine her zamanki gibi abartıyorsun." Kafamı kaldırıp ona baktım. Etrafa bakıyordu, ve ben kimi aradığını pekala biliyordum. 

     "Burada değil." Sam dolmuş gözleri ile bana bakınca içim acıdı. "Nerede?" Cevap vermedim, sadece sessizce yüzüne baktım. Gözleri hayal kırıklığını ifade ediyordu. 

      Yataktan kalkmaya çalışıp, acı ile yüzünü buruşturduğunda onu durdurdum. "Aptallık yapma! Yaralıyken nereye gitmeyi planlıyorsun? Az önce onun yanındaydım. O seni sevmiyor." Sesimin titrememesi için verdiğim çabaların işe yarayıp yaramadığından emin değildim. 

     Sam benden açıklama istiyordu, kendisi bunu dile getirmese de gözleri her şeyi açıklıyordu. "Uzun süredir biri ile çıkmadığı için boşlukta hissetmiş, o yüzden seninle sevgili olmayı kabul etmiş." 

     Sam kafasını iki yana sallayıp bana baktı. "Yalancı, yalan söylüyorsun. O... O böyle bir şey yapmaz. " Sam ağlamaya devam ederken, ben sessiz kaldım. Aaron ve James ise şoktaydı.

    "Bekle, sen şimdi bize onun Sadie ile sevgili olduğunu ama Sadie'nin onu kullandığını mı söylüyorsun?" James hayret içindeymiş gibi görünüyordu. Olanları anlamaya çalışıyor, ama anlayamıyormuş gibi duruyordu. Aaron da onun kadar şoktaydı.

    "Ben Queen Of Tears'ın 14.bölümünde bile böyle hayrete düşmedim." Aaron bu şakayı normal bir zamanda yapsa hepimiz gülerdik ama şuan bu gergin havayı dağıtmak için bu espriyi yaptığı o kadar belli oluyordu ki, hiç birimiz çıt çıkarmadık. Sadece James ona susması için sert bakışlar atıyordu.

    İçeri Sam'i kontrol etmek üzere kır saçlı, gözlerinin altında kırışıklıklar oluşmuş, altmışlı yaşlarında bir doktor girdiğinde hepimiz ona döndük. Doktor bizden dışarı çıkmamızı istediğinde dışarı çıktık ve beklemeye başladık. Dışarı çıkar çıkmaz Aaron ve James Queen Of Tears ile ilgili espri yüzünden tartışmaya başladı. Onların gürültüsünü çekmek istemiyordum, bu yüzden biraz hava alacağım bahanesi ile hastanenin dışına çıktım.

    Birinin bana "Pişt" diye seslendiğini duyduğumda etrafa göz attım. Sadie kafasına bir kapüşonlu geçirmiş ve gözüne gözlük takmış şekilde beni çağırıyordu. Yanına gittiğimde bir arabanın yanında çömelmiş duruyordu. Beni kolumdan çekip yanına çömelmemi sağladığında konuşmaya başladım. "Bu ne bir Marvel filmi için seçmelere mi katıldın? Kim bu şekilde kılık değiştirir ki?"

    "Dalga geçmeyi kes! Söyledin mi? Ne tepki verdi? Benden çok mu nefret ediyor?" Sadie  nefes almadan konuşurken, onun sıralı sorularını cevaplamak için ağzımı açsam bile beni başka bir soru sorarak susturuyordu. Sonunda çareyi elimle ağzını kapatmakla buldum. "Sam senden nefret etmiyor, bunu istiyor. Senden nefret edenler Aaron ve James. İkisi de senin Sam'i kullandığını düşündüğü için bundan rahatsız. Bak bunu her ne kadar onun iyiliği için yapıyor olsan da, ona gerçeği söyleyip, düzgünce konuşman gerekmez mi?"

    Sadie cevap vermek yerine, suskun kalmayı seçti. Bir süre konuşmadı ve sanki gözyaşlarının akmasını engellemek için başını yukarı kaldırdı. "Sadie gözünde gözlük var, ağlasan bile görmem." Kafasını sağa sola salladı. "O yüzden değil, biri görüp fotoğraf çekinmek isterse diye güzel görünmek için maskara sürmüştüm ve bu maskara en pahalı maskaram." Sadie'nin bu dediği şeye hayrete düştüm. Kadınlar bazen çok garip olabiliyordu. Kızın sevgilisi bıçaklanmış, o da sırf zarar görmesin diye sevgilisinden ayrılmıştı ve bunu sevgilisinin en yakın arkadaşından ona, sanki onu kullanıyormuş gibi söylemesini istemişti ama tek düşündüğü şey maskarası mıydı?

    "Benim gitmem lazım. Daha sonra onunla konuşmaya çalışacağım." Onun uzaklaşmasını izlerken, bu dediklerinin yalan olduğunu biliyordum. Onunla konuşmayacaktı.

     

    

  

Geçmişin GölgesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin