Sıkışmış yüreğini ferahlatmak için çantasından Kur'an'ını çıkardı . Annesinin ona hediye olarak aldığı bu mushafı her daim yanında taşımaya gayret gösterirdi. Evvelinde heyecan ile sayfalarını çevirdiği bu kitaba her baktığında, annesinin sesi kulağına çalınıyordu sanki ;her geceyi fırsat bilip ayetleri zihinlerine ilmek ilmek işleme çabası güden o vakarlı çehreye imreniyordu ve en çokta özlüyordu . Oysaki henüz yanından ayrılmıştı, yalnızca gözleriyle iletişime geçebilen annesine her vardığında özlemi katlanıyordu , acı bir son bekliyordu belkide . Olmasını istemediği ama olacak olan o takdiri hem istiyor hem de isteyemiyordu. Her geçen gün kötüye giden durumundan doğan sıkıntıların sonlanmasını düşünüyor ama yıllarının mimarı olan anacığının avuçlarından kayıp gitmesini gönlü kabullenemiyordu . Düşünceler daha da derinleşmeden sayfayı çevirdi :
"Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Kıyamet kopacağı gün , o gün batıla sapanlar hüsrana uğrayacaktır ." Casiye,27.ayet
Durdu, hemen yanı başında oturan orta yaşlı kadının elinde sıkıca tuttuğu bezden çantaya dikkat kesildi, tüm ihtişamıyla bir bez parçasına işlenmiş Kubbetüs Sahra'ya özlemle baktı. Her sabah namazından sonra bir bardak ıhlamur eşliğinde annesi ile yaptığı sohbetlerin kokusunu duyar gibi oldu. Onun hayali zamanla kendi hayali olmuştu. Ne vakit Kudüs'ten bahsetse buğulu gözlerine merhamet duyar ve yüreğinde dünyanın izlerine az rastlanan bu fedakar kadının hayaline eşlik etmenin hayalini yaşardı. Bir gün onunla burada iki rekat namaz kılacak mıydı ? Bu soruya cevap verebiliyor olmaya dahi tenezzül edemiyordu. Aşikar olan akıbeti tüm gerçekliğiyle biraz önce yalnız bırakmıştı.
Yüreğinden gözlerine yayılan ağrının kendini damla damla göstermesine engel olmak için derin bir nefes aldı . Tekrar ayete sarılmak istedi , kitabı açarak sessizce tekrarladı."Kıyamet kopacağı gün , batıla sapanlar hüsrana uğrayacak ." diyordu ayet .
Alkol bağımlısı olan babasını düşündü . Hayatını karartmaya çalışsa da içinde bir yerlerde ona acıyordu. Niçin acıdığına dair kendine kızdığı günler çok olsa da bir gün onun içinde her şeyin biteceğini fazlasıyla biliyordu . Bundan dolayı her namaz sonrası ona dua etmeyi bu yüzden bırakamıyordu . Kendisine yaşattığı onca acıya rağmen ebedi olarak hüsrana uğraması onu korkutuyordu. Anılar defterinden bir bir çıkıp gelen anlardan biri belirdi hatrında . Babasının saçlarını okşayarak sevdiği günler geldi aklına , ne kadar da merhametli bir adama dönüşüyordu o vakitler . Gösterişli ve bir o kadarda yalnız başına , vadinin yamacına bir gelin gibi kurulmuş hurma ağacının gölgesine uzanıp gökyüzünü saatlerce izledikleri vakitler de yansıdı zihnine . Bulutların şekillerini herhangi bir şeye benzetirken babasının bu konuda ne kadar usta olduğuna her defasında hayranlıkla şahit olurdu ve havaya fırlatıp bir çırpıda ağzıyla yakaladığı yabani hurma gösterisine de ...
Bir zamanlar imrenerek baktığı bu insana şimdi ise öfkeyle yoğrulmuş anlamlandıramadığı his ile sessiz kalıyordu . Yer yer peyda olan acıma belirtilerini sadece dualarında kendine itiraf ediyordu .
Dolmuş, ineceği durağa yaklaşırken daldığı düşüncelerden sıyrılıp Kur'an'ını çantasına koydu ve kapıya doğru yöneldi .Gün içinde binlerce insanı ağırlayan bu toplu taşıma aracındaki eskimiş koltuğa zihninde canlananları bıraktı ve kalabalığın arasından geçerek asfalt yol ile adımlarını buluşturdu .
Dalgın yürüyüşüne tutturduğu ahengi yolun kenarına çizilmiş olan seksekle dağıldı. İçinden şunları geçirmeye başladı :
"Allahım karalar bağlamak mümine göre değil . Senden razıyım , bana bir kurtuluş yolu vereceğini ümit ediyorum . Bana yardım et."
dedi ve etrafına bakındı . Kimselerin olmadığı bu bakımsız yolda duran seksek çizgilerine yerden aldığı taşı fırlattı ve kendince oynamaya başladı . Her sıçrayışında tüm onulmaz yaralarına merhem çalıyor , yüreğindeki yer etmiş kederli halleri çizgi aralarına sepeleyip üzerlerinden seke seke keyifle geçiyordu . Sanki dünyanın en mutlu insanı oydu.
Bir taş ve belli belirsiz çizgiler yüreğindeki kurumuş çiçekleri suluyordu sanki .Oyuna öyle bir dalmıştı ki sokağın başında duran genç adamın onu izlemekte olduğunu fark edememişti. Bakışlarını pür dikkat diken adam onu izledikçe ara ara katı çehresine tebessüm salıyordu . Gözlemlediği bu kadının onda oluşturduğu bu yumuşama halini yer yer tuhaf karşılasa da sanki ilk defa bu kadar neşeli birine rastlamanın hevesi ile izlemekten kendini alamıyordu . Kadın taşlarla konuşuyor, onları öpüyor ; çizgilere ise üzerlerinden geçerken el sallıyordu. Başta deli olduğunu düşündü fakat biraz sonra kadının çantasından telefonunu çıkarıp birini aramaya çalışırken ki ciddiyetine şahit olunca bu fikir bir kuş gibi aklından uçtu gitti .
Soluk soluğa kalan Esma'nın aklına bir an da geçen gün almayı istediği ipler geldi . Annesini ziyaret ettiğinde yan odasında tedavi gören Ahmet'e hırka örecekti , yalnız bir türlü ipleri almak için vakit olmamıştı . Durdu , derin derin aldığı nefesler eşliğinde çantasından telefonunu çıkardı ve Elifi aradı.
Uzun uzun çaldırmasına rağmen aramasına yanıt veren yoktu. Tekrar denedi yine aynı şekilde telefon açılmadı. Şehnazla baya eğleniyorlar sanırım diye mırıldanıp nasılsa beni arar düşüncesi ile telefonu çantasına geri koydu .
Uzun bir süre burada oyalandığının farkındaydı , etrafına bakınırken sokağın başında duran o adamla göz göze geldi. Hemen gözlerini devirdi , panikleyerek çantasına tutundu ve başını eğip yürümeye başladı .
Adamın yanından süratle geçti , adımlarını belli belirsiz hızlandırmaya çalıştı. Neden kaçar gibi yürüdüğünü anlamayan Esma uzun bir süre onun orada durup kendisini izlediği düşüncesini aklına getirdikçe ayaklarına sanki bişeyler oluyordu , tedirginleşip hızlanmaya başlayan vücudu ile aynı fikirde idi.—Hey , bakar mısınız? Hanımefendi ?
Esma'nın tedirginliği daha da arttı o hızlandıkça ses sanki ona daha da yakınlaşıyordu. Koşmaya başladı , ama seste hiçbir uzaklaşma yoktu aksine giderek yaklaşıyor o da konuşuyordu.-— Hanımefendi , size diyorum.
Korku tüm vücudunu sarmıştı , başıboş bir sokakta ne diye bu kadar oyalandım diye kendine kızmaktan geri durmayarak sek sek oynamaktan yorgun bacaklarına daha fazla söz geçiremedi .
Kafasında belki de izlediği filmlerden kalma bir plan belirdi . Çantasına sımsıkı sarıldı ve kulplarından iyice kavrayarak bir anda durdu , hızlıca arkasına dönerek bütün gücüyle çantayı adamın kafasına geçirdi .
Acı bir inilti ile inleyen adam elinde tuttuğu ayna ile yere yuvarlandı .
—Eyvah , ne yaptım ben ! diye bağırdı Esma .
Korkudan hayalinde canlandırdığı tüm seri katil , sapık vb gibi suretleri; yerde yatan düzgün giyinimli, ellerinden yüzüne kadar bakımlı olduğu anlaşılan temiz çehreli adama bakarak oldurmaya çalışıyordu . Ancak hiçbirinin bu adamla uzaktan yakından ilgisi olamazdı . Bundan sonra içini daha da büyük bir korku kapladı .
Sabah çantasına koyduğu kavanozu hatırladı . Annesi için yaptığı lahana turşusunu ona vermek için yanına almıştı ama doktor vaziyetinin çokta iyiye gitmediğini, sevdiğini bile hatırlamayacağını, yemekte istemeyeceğini ifade ederek vermemesi için kibarca uyarmıştı.
Şimdi ise elleriyle hazırladığı turşu kavanozu tanımadığı bir adamın kafasında patlamıştı . Etrafa yayılan kokuyu iyice hissettikten sonra hafif hafif inleyen adama apar topar yaklaştı . Bir yandan onu sarsmadan kafasını kontrol etmeye çalışıyor , bir yandan da özür dilerim , nolur yaşa . diyip duruyordu .Yetmedi bildiği sureleri okumaya başladı . Yerde acıyla kıvranan adam ise ayna ... ayna... diye mırıldanıyordu .
Ancak Esma öyle bir telaşa kapılmıştı ki bunları fark edecek vaziyette değildi .
O sırada telefonu çaldı arayan Elifti. Açmak istemedi çünkü tedirgin olmasına istemiyordu . Üzerine kapatarak yerde yatan baygın adama gözlerini yeniden devirdi .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAPAN
General FictionEline tuttuğu sapana bir yabancıya bakar gibi baktı, neden elinde olduğunu sorgulamaya başladı . Karşıda devasa görünümüyle onu her daim büyüleyen yabani hurma ağacında yer etmiş kuşlara odaklandı . "Ben napıyorum." " Neden burdayım. " birbirine...