*** Hatırlatma ***
O başını sallarken gözüm bir noktaya takılmıştı. En ön sıradaydık ve dışarısı full hd görünüyordu. Sabahki ego yığını diyip kaçtığım çocuk 11 / D' ye giriyordu.Kumral güzel bir kız ve sarıya çalan saçlarıyla yakışıklıdan çok tatlı bir çocukla konuşuyordu.
Nedense içimde küçücük, minnacık bir nokta o kumral kızı fena biçimde kıskandı.
İç sesim ve mantığım küçük noktaya " Kapa çeneni! " diye bağırdı.
Ego yığını kapıdan girmek üzereyken gözlerimiz birleşti ve bana " Bunun bedelini ödeyeceksin, küçük kız. " bakışını attı.
Wow, çok net anlamıştım. Ben de ona " Ne bedeli? " bakışımı atmaya çalışırken mal gibi gözükmüş olmalıyım ki gülümseyip içeri girdi.Ah, gülümsemesi çok çok güzeldi.
---
Sıradaki dersimiz Müzik' ti.Adam kocaman pala bıyığı ve hafif çıkık göbeğiyle çok komik gözüküyordu.
Sınıfın komik çocuğu olarak tanımladığım Çınar arka sıralarda oturuyordu.
Uzun bacaklarım yüzünden sıraya sığamamıştım ve muhtemelen komik gözüküyor olmalıydım. İki bacağımı da yandan sarkıtmış, boş gözlerle hocanın Beethoven'ın hayatını tükürükler saçarak anlatmasını dinliyordum.
Acaba oralar soğuk mudur? Annem üşüyor mudur? Belki de orada battaniye dağıtıyorlardır.
Ne saçmalıyorsun sen Mavi!
Bunu sesli söylemedim değil mi?
Ah, daha ilk günden rezil olmuştum. Deliymiş gibi bağırmamdan sonra bütün sınıfın gözleri bana dönmüştü.
Çınar ağzındaki çubuk krakerle bana " Tek deli sen değilsin, kardeşim. " mesajını vermek ister gibi bakıyordu.
Bu hareketten sonra kahkahalarla gülmeye başladım desem pekte doğru olmaz.
Dudağımın kenarı yukarı kalktı sadece. Annem öldüğünden beri hiç kahkahalarla gülmemiştim.
Ah, annem. Benim aksime kahverengi gözleri her durumda ışıltıyla dolu olurdu. O, o kadar güçlüydü ki!
Zihnimin derinliklerinde bir anı canlandı.
Beş - altı yaşlarındayım. Annem ve ben Kuğulu Park'ta oturuyoruz.
Yaz ayında olmalıyız çünkü Güneş gözümü alıyor. Annemin gözleri buğulu. Birşey düşünüyor olmalı.Güneş siyah saçlarına vuruyor. O benim aksime esmer. Ama bakışlarımız da aynı deli doluluk yatıyor. Dış görünüşlerimiz benzemese de içimiz çok benziyor annemle. Daha o küçücük yaşımda seziyorum bunları.
Sonra annemin gözlerinde bir hareketlilik görüyorum. Kafamı çeviriyorum kuğulara. Sonra kuğulara simit atan iki kişi görüyorum.
Bir adam ve beş altı yaşlarında bir çocuk. İkisi de yeşil ceket giymiş, çok benziyorlar.Baba oğul olmalılar diye düşünüyorum.
Çocukla göz göze geliyoruz. Yeşil gözleri o kadar canlı bakıyor ki! Gülümsüyor bana.
Ah, gülümsemesi çok çok güzel.
Utanarak başımı eğiyorum. Sonra annemle göz göze geliyoruz.
"Belki sen de Yeşil Ceket' lini bulmuşsundur, ha? "
---
" Uyan artık Maviğğğğ! İkinci dersten beri uyuyorsun mal.
İnsan bir uyanır etrafa bakar.
Benim gül gibi bffem napıyor, sıkılmış mıdır, susamış mıdır? Çınar gibi malların sorgusuna tutulmuş mudur? Hiiiiiç!""Batsın bu dünyaaaa, bitsiiiin buğğ rüya, kadeeerin böyleeesine yazıklaaar olsuun..." diye şarkı söylemeye başlayınca yüzümde kocaman bir sırıtış ile ona katıldım.
2 dk sonra bütün sınıf şarkıyı söylüyorken, Çınar arkadan keman ve kanun sesleri çıkartıyordu.
Dedim ya, sınıf sınıf değil, hayvanat bahçesi mübarek.
Eheehe, sıçtık.
Müdür yardımcısı müdürün aksine kaskatı bakan gözleri, ince ve kısa yapısıyla 30'larında bir kadındı. Kemik gözlüklerini burnuna oturtmuş, kendisinin sinirli sandığı ancak bütün sınıfa komik gelen bakışlarıyla sınıfı süzüyordu.
Çınar bir adım öne atladı ve konuştu." Buyrun Müdire Hanım, ne oldu, yoksa bişey mi oldu? Yoksa, yoksa okulumuzu kunduzlar mı bastı ve bütün öğlen yemeklerini alıp kaçtı mı? Ya da fizikçi ölümsüzlük iksirini bulup ortadan mı kayboldu? Ya da..."
" Kes sesini Çınar, burası devlet okulu olabilir ama sınıfta bangır bangır şarkı söylemenize göz yumacak kadar da düşmedik. Bu ne rezalet! Kim sorunlu bundan?" dedi Müdür Yardımcısı kemik gözlüklerini hoplata hoplata. Ben ve Irmak bir adım öne çıktık ve aynı anda " Ben" dedik. Dedim ya sınıfta bi tuhaflık var... Aynı anda herkes bir adım öne çıktı ve "Ben" dedi.
Ehehe, en büyük sınııf biziim sınııf!
Müdür Yardımcısı hışımla arkasını döndü ve hızlı adımlarla sınıftan uzaklaştı.
Aynı anda Sinirli Sebahat içeri girdi. Çınar gözlerini kıstı ve türkçeciye baktı.
Kadın kırmızı kalın topuklu ayakkabıları, leopar desenli elbisesi ve kahverengi gözlerinin üstüne çektiği mavi kalemle çok rüküştü. Seneye lise son olacağım için kadını iyi dinlemeye karar verdim.
Üniversite sınavı geleceğim için tek şansımdı. Ve ben bu şansı balkondan düşürmeyecektim.
Irmak'ın çekiştirmeleri sonucu kantine indik. Irmak beş tane çikolata ve çikolatalı süt aldı.
" Irmak onların hepsini sen yemiyeceksin değil mi? " dedim o , iki çikolatayı birden ağzına sıkıştırmaya çalışırken.
" Tabiki de yiyeceğim. Çikolata hayattır, gerisi heyecandır."O anda Bay Ego'yu gördüm.
Yeşil ceketinin içine siyah dar bir gömlek giymişti.
Güneş saçlarını ve gözlerini olduğundan daha açık gösteriyordu. Sabahki kızla konuşurken dudağındaki piercingle oynuyordu. Yanlarında Çınar da vardı. Kumral kızın gözleri parlıyordu Yeşil Ceketli'ye bakarken. Ancak Bay Ego' da parıltı görememiştim.
Yeşil Ceketli beni farketmiş olacak ki, yine gözlerimiz birleşti. Sonra olaylar çok hızlı gelişmişti. Ayağa kalktı ve seri adımlarla Irmak ve benim masama geldi, kolumdan tuttu ve çekerek kantinin arkasına götürdü. Bu bugünki kaçıncı çekilişimdi acaba? Sonra beni duvara çarptı ve konuşmaya başladı...---
Arkadaşlar okuyan birileri varsa diye söylemek istiyorum. Bundan sonra olaylar kızışacak ve artık bölümler daha uzun gelmeye başlayacak. Umarım bu bölümü beğenmişsinizdir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeşil Ceketli
Teen FictionSoğuktu, çok soğuk. Tanrım, neden biri beni izliyormuş gibi hissediyorum? Yaşadıklarım yetmez mi? Bir tane daha yeşil ceketliye dayanamam. O kadar güçlü değilim ben! Hey, yeşil ceketlinin o olduğunu nereden çıkardım ki ben? Daha düz yolda yürüyeme...