4

88 21 13
                                    

"Ülkenin en önemli adamının oğlusun ve tüm çaban basit bir köleyi yanında tutabilmek için. Derdin ne Chris? Beni uğruna rezil ettiğin bu kölede bu kadar özel olan ne var?"

Salona girdiklerinden beri söylenmeye devam eden babasına ağzını açıp tek kelime etmemişti hâlâ. Üvey annesinin ona attığı küçümseyici bakışlar da yeterince can sıkıcıydı onun için. Bu durumda sükûnetini koruması gerekiyordu. Her şeyi mahvedebilir ve Hyunjin'i elinden kaçırabilirdi. Bunu göze alamazdı.

Öfkeden tahtında bir saniye oturamamış kral, sessiz kalmaya devam eden oğlunun önünde durdu, "Söyleyecek bir şeyin yok mu?" diye tısladı öfkeyle. Bu sorusuna cevap vermesi gerektiğini biliyordu. Omu daha da öfkelendirmek istemiyordu. "Özel olup olmaması önemli değil baba. İstediğimi almam konusunda beni eğittin her zaman. Şimdi bunu yapmam seni niye bu kadar sinirlendiriyor?"

"Seni bir kölenin peşinde koş diye büyütmedim ben."

"Sahip olduğum şeyi savundum baba. Ne için olduğu önemli değil, bir taş parçası olsa bile benim olanı kimseye vermem. Hyunjin'i buldum ve saraya getirdim. O artık bana ait."

Öfkesi yavaş yavaş diniyordu yaşlı adamın. Oğluna her ne kadar sinirli olsa da, yıllardır olması için çabaladığı kral ruhuna sahip olduğunu görebiliyordu. Bu güzel bir haberdi. Ülkeyi ona emanet etmesi gerekirse gözü arkada kalmayacaktı en azından. Başını onayla salladı, ellerini arkasında birleştirerek tahtına doğru yürüdü. "Ondan etkilendin mi?"

"Evet."

Bu yaşına kadar hiçbir köleye ya da ona sunulan insanlara göz ucuyla bakmamış oğlunun bu sözleri onda şaşkınlık yaratıyordu. Bu işte bir iş olduğunu hissediyordu, sadece ne olduğunu tam olarak bilmiyordu ve bilmeden onu suçlamak istemiyordu. Ona güvendiğini düşünmesini istiyordu kral. Aksi takdirde yılların emeği boşa gidecekti.

Görkemli tahtına oturdu, kenardaki şarabını alıp dudaklarına götürdü kadehi, "Madem bu köleyi yanımda tutmak için bu kadar ısrarcısın..." bir yudum aldıktan sonra başını onayla salladı,
"...istediğin gibi olsun. Ama seni uyarıyorum, o oğlanın yanlış bir şey yaptığını duyarsam hiç düşünmeden infaz emrini veririm. Sen de cezasını çekersin. Yapacağı tüm hareketlerden seni sorumlu tutacağım. Anladın mı beni?"

Babasının bu kadar kolay izin vermiş olması garip hissettirse de fırsatı geri tepmeyecekti elbette, tacını başından alıp tek dizi üstüne çöktü, "Teşekkür ederim baba, yüzünü kara çıkarmayacağım." cümlesinin sonunda başını kaldırıp onlara baktı. Babası tereddütte görünüyordu, ancak bir şey söylemedi. Üvey annesi ise onun bu galibiyeti karşısında oldukça huzursuzdu. Üvey oğlundan hoşlandığı söylenemezdi.

İzin alıp geri çekildi ve salondan çıktı. Yorgun bir nefes verdi koridor boyunca ilerlerken. Koridorun başında onu bekleyen arkadaşı ile göz göze geldi, onunla beraber yürümeye başladı Minho, "Beklediğimden kısa sürdü." diye itiraf etti. Başını onayla salladı Chris, o da bu kadar kolay olmasını beklemiyordu. "Hyunjin nasıl?"

"Gayet mutlu."

"Bir şeyi var mıydı? Kötü görünüyordu."

"Önemli bir şeyi yok, biraz hırpalamışlar sadece. Buna alışkın olmalı, atlatır."

"Bundan sonra Hyunjin'in güvenliğinden de sorumlusun Minho. Saçının teline zarar gelse haberim olacak. Kimsenin ona kötü davranmaya çalışmasına izin verme."

"Emredersiniz, majesteleri."

Yolları bir yerden sonra ayrıldı, Minho'nun yapması gereken işler varken Chris'in o an için yapması gereken tek iş vardı. Hyunjin'i görmek. Bu yüzden odasına ilerledi. Arkadaşının söylediği gibi böyle muamele görmeye alışkın olmalıydı ama an itibariyle bu değişecekti. Kaderi olan bu oğlana kimse sesini yükseltmeye bile cesaret edemeyecekti.

witch, hyunchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin