İki krallığında anlaştığı gibi mühürlerin basılmasının ertesi günü düğün tüm görkemiyle başlamıştı. Gündüz vakti tüm halka bedava meyveler dağıtılacaktı ve şehirde bir bayram havası olacaktı. Nasıl olsa Yüce Kral Bang'ın biricik kızı evleniyordu, bundan daha iyi bir bayram olamazdı.
Bir gelenek olduğu için damadıyla beraber halkın içinde görünmesi gerekiyordu genç kızın. Bu durumdan iki genç de muzdaripti ancak anlaştıkları gibi bir şey çaktırmamaları ve mutlu görünmeleri gerekiyordu. Kraliçe Soojin kızını gün içinde yüzüncü kez kontrol ederken ona bakma zahmetinde bile bulunmadı Hannah. Onu hâlâ affetmemişti. Jeongin'le anlaşmış olsalar bile ne annesini ne de babasını affetmeyecekti, Çünkü şansı yaver gitmese korkunç bir evliliği olacaktı yine de.
Ona elbisesini giydiren hizmetçi korsesinin iplerini iyice çektiğinde aldığı nefes yarım kaldı prensesin, "Galiba nefes alamıyorum." diye fısıldadı. Annesi göz devirdi ve hizmetçiye çekilmesi için işaret etti. Ardından onun yerine geçti, ipleri tuttu, "Sana bir prenses gibi yaşamayı öğretmeye çalıştım ama beni inatla reddedip durdun." hizmetçinin sıktığı korseyi bir de annesi sıktığında resmen iç organlarının birbirlerine girdiğini hissetti, "Anne!" diye inledi acıyla.
"Şimdi ise daha prenses olmayı öğrenememişken güçlü bir veliahta kraliçe olacaksın. Şanslı mısın değil misin anlayamıyorum gerçekten."
"Şans anlayışın güç sahibi erkeklerin yanında barınabilmekse senin adına üzüldüm."
"Hannah, terbiyesizlik yapma."
Bu sefer de kızı göz devirdi ve elleri altından tutup kendi çabasıyla korsesini gevşetmeye çalıştı, "Size yapacağım her şeyi hak ediyorsunuz." diye homurdandı. Her şeyi tamamlandığında son kez makyajını düzeltti ve odasından kapıya doğru adımladı, muhafızlar ona otomatik olarak kapıyı açtığında son anda fark ettiği Jeongin ile çarpışmaktan kurtulamadı.
Zaten elbisesi yüzünden zar zor hareket eden prensesi belinden kibar bir şekilde yakalayarak tuttu oğlan. "Afedersin, iyi misin?" bu çarpışmadan oldukça utanan Hannah'nın hemen yüzü kızardı. Başını onayla salladı üstünü düzeltirken, "İyiyim, bir sorun yok. Üzgünüm seni fark etmedim." diye fısıldadı. Bir şey olmadığını belirtir gibi gülümseyip göz kırptı Jeongin.
Meraklı annesi sesleri duymuş olmalı ki tıpış tıpış kapıya kadar geldi, çarpışmalarından ötürü oldukça yakın duran gençleri fark ettiğinde gülümsemeden edemedi, "Ah, çocuklar. Bana resmen gençliğimi hatırlatıyorsunuz. Harika görünüyorsunuz gerçekten." annesine göz devirme isteği bugün içinden hiç gitmeyen Hannah, bakışlarıyla Jeongin'e bir an önce gitmek istediğini söyledi. Onun bu durumdan hoşnut olmadığını kolay bir şekilde anlayabilmişti oğlan. Bu yüzden kraliçeye gülümsedi ve Hannah'ya kolunu uzattı girebilmesi İçin, "İzin verirseniz kızınızı bir süreliğine kaçıracağım majesteleri."
"Bundan onur duyarım prensim."
Ona son bir gülüş bahşettikten sonra arkasını döndü ve kraliçenin yanından uzaklaşmaya başladılar. "Keşke biri gelse de beni gerçekten kaçırsa. Görünüşe göre annem bundan mutlu oluyor." diye homurdanan genç kıza güldü oğlan, söylediğinin ne kadar trajikomik durduğunu fark ettiğinde Hannah da güldü. En azından Jeongin eğlenmeyi bilen birisiydi. Onunla geçireceği vakitte sıkılacağa benzemiyordu.
Sarayın sınırları dışına çıktıklarında, halkın onları görüp alkışlamaya ve tezahürat yapmaya başlamalarıyla rollerine büründüler. En sahici gülümsemelerini suratlarına takıp kalabalığın arasına muhafızlar eşliğinde karıştılar. Gün içinde odasında kalmayı tercih etmiş Hyunjin, her şeyi gayet net görebildiği pencerenin kenarında oturmuş, mutfaktan aşırdığı şarabını yudumluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
witch, hyunchan
Fanfiction"bir kehanetin parçalarıyız hyunjin, istediğin kadar çabala ama ne sen benden kaçabilirsin ne de ben senden." "kaçmak istediğimi sanmıyorum."