Belki de geçirdiği en güzel uykuyu bozan sesler yüzünden sinirle oflayarak uyandı Hyunjin. Yüzüstü yattığı yatakta döndü ve sırtüstü uzandı. Bir süre güzel desenlere sahip tavanını izledi. Ne kadar ince işçiliği olduğunu ancak fark etmişti. Dışarıdaki sesler bir an olsun durmadığında kaşlarını çatarak çıktı yatağından. Üstü başı oldukça dağınık durduğu için kıpkırmızı perdesinin arkasına saklanarak camından dışarıya baktı.
Bir grup hizmetçi sarayın önünü temizliyor ve çeşitli biblolar, heykeller ve süslemeler ile süslüyorlardı. Bu çatılan kaşlarının havalanmasına sebep oldu. Özel bir gün geliyor olmalıydı fakat ne olabileceğini kestiremedi. Bu iş hoşuna gitmemişti. Çünkü muhtemelen hizmetçiler arka bahçeyle de ilgilenecekti, böylece kuleyi inceleme fırsatını kaçıracaktı Hyunjin. Tüm tadı kaçtı anında.
Birisi kapısını çaldığında şaşkın bakışlarla oraya döndü. Birden üstüne bir heyecanın çöktüğünü hissetti. Bu heyecana bir sebep bulamadı ancak koşar adım giderek kapısını açtı. Kesinlikle daha
önce görmediği bir adam vardı karşısında. Yaşlı adam kocaman gülümsedi ve önünde saygıyla eğildi, "Gününüz aydın olsun majesteleri." bugün gerçekten garip bir gün oluyordu.Şaşkınlıktan ağzı açık kalmış kızıl saçlı oğlan bir şey söyleyemeden yaşlı adam konuşmaya devam etti, "Yüce Kral Bang'ın veliahtı Prens Chris'in emri üzerine sipariş edilen tüm kıyafetleri ve eşyaları getirdik." havada iki kere el çırptığında arkasında bekleyen adamlar sırayla odaya girdi. Hepsinin kucağında taşıdıkları kıyafetler vardı.
Yatağa koyulan sandıklardan bir tanesi özenle açıldı, profesyonel olduğu her hareketinden belli olan yaşlı adam, saten, beyaz gömleği dikkatle aldı ve Hyunjin'e sergiledi, "En basitinden olarak gösterebileceğim saten kumaşından birçok gömleğiniz mevcut. Bundan daha üst kalitede pantolonlarınız ve ayakkabılarınız da var. Haddim olmayarak, muhteşem vücudunuza çok yakışacağına adım kadar eminim majesteleri."
Elini havaya kaldırarak istemeden onu susturdu Hyunjin, bunu yapabilmek garip hissetmesine sebep olmuştu. "Siz tam olarak kimsiniz ve bana neden majesteleri diyorsunuz?" diye sordu dikkatle dinleyen yaşlı adama. Yaşlı adam da bu soru karşısında şaşırmış olacak ki birkaç saniye öylece baktı. Ardından durumu toparlamak ister gibi gülümsedi, "Majesteleri söylediğim gibi, Prens Chris sizin için özellikle seçtiği kıyafetleri bizzat getirmemi istedi. Yoksa bundan haberiniz yok muydu?" kesinlikle yoktu.
Chris'in nasıl bir oyun oynamaya çalıştığını anlayamıyordu ancak şimdilik ilk iş olarak bu adamların odasından çıkmasını istiyordu. Yorgun bir şekilde nefes vererek gözlerini kapattı ve başını onayla salladı, "Evet, ben... affedersiniz sadece uyku sersemiyim. Teşekkür ederim, çıkabilirsiniz." üçü de saygıyla Hyunjin'in önünde eğildiler ve tek tek odadan çıktılar. Adamın, gidiyor olmasına rağmen sergilediği şov gözlerini devirmesine sebep oldu.
Yatağının üstüne serilmiş kıyafetlere göz gezdirdi. Hayatında bu kadar güzellerini hiç giymemişti gerçekten. Hepsinin üzerinde parmaklarını gezdirdiğinde zenginlik aktığını hissetti. Bu ona bir
an iyi hissettirse de hemen kendisine burada niye kalmaya devam ettiğini hatırlattı. Chris belli ki bir şekilde onun kafasını karıştırmaya çalışıyordu. Bu oyuna gelemezdi. Olan biten her şeyi öğrenecekti kızıl saçlı oğlan.Hemen ona bu olan biteni sorma cüreti buldu kendisinde, bu yüzden gelen kıyafetlerden uygun olanları üzerine geçirdi ve odasından çıktı. Koridorda yürürken gelen seslerden bugün sarayın büyük bir telaş içinde olduğunu anladı. Kesinlikle çalışanlardan birisi olmak istemezdi, bunun için çok mutlu hissediyordu kendisini.
Prensin odasının önüne geldiğinde önünde çapraz şekli alan sopalara göz devirmek istedi, zor tuttu kendisini. Muhafızlardan birisine döndü, "Prensle görüşmem lazım." muhafız ona değerlendirici bir bakış attı ve arkadaşına döndü. Arkadaşı başını onayla salladığında kapıyı çaldı, emir geldiğinde ise içeriye girerek kapıyı kapattı. Sadece birkaç soru soracaktı, gerek var mıydı tüm bunlara?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
witch, hyunchan
Fanfic"bir kehanetin parçalarıyız hyunjin, istediğin kadar çabala ama ne sen benden kaçabilirsin ne de ben senden." "kaçmak istediğimi sanmıyorum."