5

60 18 12
                                    

Prens Chris'ten iznini aldığı üzere tüm haftasını arka bahçede geçirmişti Hyunjin. Ona bahsettiği gibi bitkilerden anlıyordu ve bunun sadece sahip olduğu büyü yapma kabiliyetiyle alakası yoktu. Altı yaşına kadar yanında büyüdüğü yaşlı kadın öğretmişti ona her şeyi. Daha doğrusu bu dünyadaki iyi şeyleri bir tek ondan öğrenmişti. Bu sadece küçük bir detaydı ama önemliydi ona göre.

Çiçekleri hızlı bir şekilde iyileştiriyor ve arta kalan zamanını kuleyi incelemek için kullanıyordu. Daha ilk haftasından fazla dikkat çekmek istemiyordu, kellesinin anında gitmesini istemezdi. Bu yüzden uzaktan inceliyordu. Hâlâ bu kulede bir gariplik olduğu konusunda emindi. Simsiyah taşlarla döşenmiş, oldukça uzun bir kule... görünürde bir kapısı veya penceresi bile yok. Bir mimar bunu düşünemeyecek kadar aptal değildi herhalde?

Bunun prensten çok kralla ilgili olduğuna emindi. Çünkü o adamın enerjisi bir garip hissettirmişti. Onu nasıl kabul etmişti anlamıyordu zaten. Basit bir kölenin itibarını zedelemesine izin vereceğini düşünmüyordu. Belki de Chris çok ikna edici bir adamdı? Bu da bir seçenekti elbette.

Aklına prens geldiğinde duraksadı. Onu en son görüşmelerinden beri hiç görmemişti. Sadece konuşmak anlamında değil, sarayda olduğunu bile düşünmüyordu. Çünkü odaları uzak değildi ve mutlaka denk gelmeleri gerekirdi. Ya da bir şekilde Chris gelir ve onu kontrol ederdi, yani ederdi diye düşünüyordu Hyunjin. Komutan Lee zaman zaman gelip onunla ilgileniyordu ancak zaten bir sıkıntı olmadığı için hemen çekip gidiyordu. Ona prensin nerede olduğunu soracak kadar da cesur değildi. Onu ilgilendirmezdi sonuçta.

Duyduğu hırıltı sesi ile kaşları çatıldı, başını önündeki çiçekten kaldırdı ve etrafına bakındı. Kesinlikle yanlış duymamıştı. Biraz daha konsantre olduğunda bir daha duyduğunu fark etti. Duyularına adapte olarak sesin tam olarak nereden geldiğini anlamaya çalıştı, gözü kuleye yakın olan çalılıklara kaydı. Ellerindeki toprağı silkeledi ve yerinden kalkıp oraya doğru ilerledi. Aynı zamanda ortaya çıkan köpekten korkarak bir adım geri attı.

Zavallı hayvan aksayarak yürüyordu ve belli ki acı çektiği için böyle ses çıkarıyordu. Tüm korkusu anında yok olan Hyunjin, hiç düşünmeden köpeğin yanına çöktü. "Ne olmuş sana böyle?" diye mırıldandı yaralı bacağına bakarken. Tam büyüyle işi çözmek üzereyken, genç bir kızın, "Berry!" diye seslenmesiyle durdu. Omzunun üstünden konuşana baktı.

Bir prenses olduğu her halinden belli olan genç kız, sonunda köpeğini bulabildiğinde gözyaşları ile yaklaştı ona, "Tanrım! Berry! Onu bulmuşsun!" ancak yanına vardığında köpeğini bulanı tanıdı, ağzı açık kaldı şaşkınlıktan, "Sen, Hyunjin'sin değil mi?" başını onayla salladı kızıl saçlı oğlan. "Evet, benim." bu konuyu açılmadan kapatmak için köpeği işaret etti, "Bacağı iyi görünmüyor."

Hemen köpeğe adapte olan prensesin gözleri doldu tekrar, "Biliyorum. Günlerdir onu arıyordum yardım etmek için. Ama benden kaçıp duruyor." dedi sitemle. Köpek ise buna hiç alınmadı çünkü yeterince acı çekiyordu. Yalvarır bakışlarla Hyunjin'e döndü Hannah, "Bana yardım et lütfen! Onu saklamamız lazım yoksa babam öldürür bu zavallıyı. Bunu yapmasına izin veremem." böyle bir caniliği neden yapacaklarını düşünmeye zahmet etmedi Hyunjin, insanların ne kadar zalim olabileceklerini zaten yakinen biliyordu.

"Tamam, şuraya geçebiliriz." dedi çalılıkların daha sık olduğu bir yeri işaret ederek. Köpeğini kucağına alan genç kız hemen gösterdiği yere ilerledi. Acıdan titreyen köpeği yere yatırdı ve korsesine sıkıştırdığı merhem şişesini çıkardı, "İşte, bundan yarasına biraz sürmemiz gerekiyor." basit bir merhemin bu yaraya müdahale edemeyeceğini biliyordu Hyunjin. O yaşlı kadından öğrendiği bir başka şey de buydu.

witch, hyunchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin