7

75 19 1
                                    

"Çocukluğumdan beri Jisung'la beraberim. Onun annesi ve babası da şifacıydı. Onunla büyüdüğüm için ben de aynı yoldan gitmeye karar verdim. Hem bitkilerle faydalı şeyler yapmayı çok seviyorum. Doğa bize ondan faydalanmamız için fırsat veriyor, bunu güzel bir şekilde kullanmamız lazım."

Günlerdir yaptığı gibi çiçeklerle bugün de oyalanan Hyunjin'in yanına gelen Felix'in yine çenesi düşmüştü belli ki. Kızıl saçlı oğlanın bundan şikâyetçi olduğu söylenemezdi. Sohbet edebileceği birileri olmasına seviniyordu ve Felix'in masum birisi olduğuna emindi. Verdiği enerjiden bağımsız, sadece yüzüne bakan birisi bile bunu gönül rahatıyla söyleyebilirdi. Gülümsedi ve yerden kalktı, "Sevdiğin işi yapman çok güzel. Şanslısın."

"Burada ne kadar kalacaksın?"

"Bilmiyorum, henüz kestiremiyorum. Prens kesin bir süre vermedi."

"Seninle oldukça ilgileniyor."

Bu itiraf bir anlığına utanmasına sebep olsa da hızla kendisine geldi, düz bir surat ifadesine büründü. Hayatında çok şey görmüştü ve utandığı şey bu muydu gerçekten? Yıllardır sert tutmaya çalıştığı kabuğunun çatırdamaya başladığını hissediyordu. Bu iyi değildi. Chris onunla gerçekten ilgileniyor ve onu tüm iyi niyetiyle korumaya çalışıyor olsa bile kimseye güvenemezdi Hyunjin. Kendisi dışında kimseye...

Başını belli belirsiz salladı, "Biliyorum. Prensimize minnettarım." beraber yürümeye başladılar, Hyunjin'in gözleri çiçeklerde olsa da Felix'i dikkatle dinlemeye devam ediyordu. "Prensimizle aramızda olması gereken bir resmiyet var tabii ki, ama bize her zaman arkadaş canlısı davranmıştır. Gerçi saraydaki birçok kişiye karşı öyle. Bu yüzden herkes tarafından saygı ve sevgiyle karşılanır." alayla güldü oğlan, "Tabii, Kraliçe Soojin dışında." dedi sesindeki tiksintiyi bastıramadan. O kadından hoşlanmadığı için sahiplenme ihtiyacı da duymuyordu.

O kadınla sadece bir kere karşılaşmıştı, o karşılaşmada ise ondan kesinlikle hoşlanmadığını söyleyebilirdi. Suratına yansıdı duyguları, kaşları çatıldı, "Annesiydi değil mi?" diye sordu ilgisiz bir tavırla. "Üvey annesi." diye bir yanıt aldı. İşte bu beklenmedik bir bilgiydi. Aklına birkaç gece önce karşılaştığı prenses geldiğinde onu da sormadan edemedi, "Bir kardeşi var mı?" başını onayla salladı Felix, "Üvey kız kardeşi var, Prenses Hannah."

"Ne zamandır beraber yaşıyorlar?"

"Prens dört yaşındayken kralımız ikinci evliliğini yapmış. Prenses Hannah da çok geçmeden dünyaya gelmiş zaten."

"Peki, prensin annesi? Ona ne olmuş?"

Jisung'un annesinin anlattıklarını hatırlamaya çalıştı Felix. Çocukluğundan beri meraklı bir oğlan olduğu için saraydaki birçok konuya hâkimdi. "Hiçbir zaman aklı başında bir kadın olmadığı söylenirmiş. Garip hareketleri varmış ve olmadık zamanda kralımızla kavgaya tutuşuyormuş. Prensimiz doğduğunda, kral oğlunu böylesine çılgın bir kadına emanet etmek istememiş. Bunun sonucunda yine deliren kadın saraydan tek başına kaçmış. Ormanda bir yerde öldüğü söyleniyor. Cesedi hiçbir zaman bulunamamış." bu açıklama oldukça bayat geldi kızıl saçlı oğlana. Çok çelişki ve boşluk var gibiydi.

"Madem aklı başında bir kadın değilmiş, o zaman kral neden onunla evlenip bir çocuk yapmış ki?"

Gülümsedi Felix, küçükken bunu her sorduğunda azar yerdi ve onu ilgilendirmeyen konulara karışmaması söylenirdi. Oysa oldukça mantıklı bir soruydu, sadece kimsenin bunu krala bizzat soracak cesareti yoktu. Hayatını sevenlerin en azından... Omuz silkti, "Bana anlattıkları her zaman bu kadardı. Fazlasını öğrenemedim. Kimsenin de öğrenebileceğini sanmıyorum." içindeki rahat durmayan merak duygusu bunun da araştırılması gerektiğini söylüyordu.

witch, hyunchanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin