2/1/2024
Gözlerimi açtığımda tavanımda asılı olan beyaz renkli düş kapanıyla bir süre oyalandım. Yatağımdaydım. Aslında tuhaftır ki nasıl hissettiğime emin olamıyordum. Yorgun veya hasta hissetmiyordum. O rüyada oldukça gerilmiştim ama şimdi? Gerginlikten geriye hiçbir şey kalmamıştı. Sanki her şeyi orada, yani rüyada bırakmışım gibi hafiftim. Kafam biraz karışmıştı. Normalde rüyalarım sanki o andan bir kesit gibi gözümün önüne gelirdi, ancak ilk defa kendimi rüyanın dışında biri gibi; hatta sanki orada olmaması gereken biri gibi hissetmiştim.
Birinin kendiyle göz göze gelişinin nasıl bir his olduğunu tarif etmek pek mümkün değil elbette. Aniden çalan ve kulağımdan girip beynime kadar ulaşan alarm sesiyle birlikte düşüncelerim bölündü. Saat altıyı kırk beş geçiyordu, belli ki artık yataktan ayrılmanın vakti gelip çatmıştı. Sapsarı renkli ve üzerinde papatya desenleri olan yorganımı üstümden ittim. Fiziksel olarak mükemmeldim. Dün en son neler olduğunu hatırlamaya çalıştığımda, yere düştüğümde kafamın bir yere çarpıp çarpmadığını merak ediyordum ama herhangi bir acı veya ağrı olmadığına göre sanırım öyle bir şey yaşanmamıştı.
Çıplak ayaklarım soğuk ve sert zeminle buluştuğunda gerçekliğin içinde olduğum için neredeyse gülümseyecektim. O rüyaya tekrar geri dönmek şöyle dursun, bir süre rüya görmek bile istemiyordum. Yatağımın kenarındaki ceviz kabuğu renginde, beyaz çekmeceli küçük komodinimin üzerinde duran tokamı alıp gelişigüzel şekilde saçımı topladım. Biraz gerilip esnedim. Şu an ihtiyacım olan şey kesinlikle ılık bir duştu. Yatağımdan kalkınca çalışma masamın dolabından bir su çıkardım. Suyumun kapağını açarken masamın üzerinde bayılmadan hemen önce çalıştığım çizim duruyordu. Rüyamda gördüklerimin yanında oldukça sönük kalan bir çizimdi.
Nedense bu eleştirimden sonra kendime daha da kızdım. Ben ve sönük kelimesi asla yan yana gelmez, gelemezdi. Yoksa eski yeteneğimi kaybetmek üzere miydim? Mümkün değildi. Ve rüyamdaki ayakkabılar zihnime kalıcı olarak kazınmış durumdaydı, elbette onları kullanacaktım ama sayı olarak yeterli değildi. Kendime ne söylediğimi hatırlamaya çalışırken suyumdan birkaç yudum aldıktan sonra masamın üzerine bıraktım. Bazen düşünüp dururdum 'acaba kendime çok mu yükleniyorum?' diye, evet öyle yapıyordum. Kendimi hiç gereği yokken zorlayıp itekliyordum. Bana başarıyı getiren bu tutum, mutluluğumu alıp götürmüştü maalesef. Elimdekilerle yetinmiyor ve daima fazlası için arzu duyuyordum. En iyi işi ortaya çıkartmak bile beni gerçekten mutlu etmiyordu.
Dün gece çalıştığım işe baktığımda bir şeyler beni sanki başarısız olmuşum gibi karamsarlığa itiyordu. Oysa çizimi değiştirmek, üzerinde oynamak için çokça zamanım vardı. Stres yapma sebebim erkenden kreasyon hazırlayan birilerinin müşterimi çalmasıydı. Onları sadık sanardım, yanılmışım.
Uyandıktan sonra kendime bıraktığım on beş dakikalık ayılma süresinin sonuna geldiğimi bakışlarım dijital saatime kaydığında fark ettim. Duşa girmeden önce kıyafetlerimi hazırlamak için dolabıma yönelmiştim ki odam aniden çok sessiz hissettirmeye başladı. Bu kuru sessizliği tatlı bir müzik ile bozmak istiyordum. Telefonuma bakındım ama görünürde yoktu. Dün bayıldığımda elimden düşmüş olmalıydı. Eğilip masamın altını ve geri kalan boşluk alanları kontrol ettim. Ve oradaydı. Masamın altına fırlamış telefonumu alıp bildirimleri kontrol etmek için parmağımı kilit tuşunun üzerinde birkaç salise tuttum. Çok da önemli bir şey yoktu. Klasik iş ile ilgili mailler, Ayperi'nin paylaştığı birkaç görsel -son kreasyon ile ilgili yükselişte olduğumuzu belli eden birkaç grafik-, ablamın Instagram üzerinden paylaştığı birkaç gönderi dışında ilgimi çokça çeken hiçbir şey yoktu, haliyle klasik bir gündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öngörü
Teen FictionMüge küçüklüğünden bu yana geleceğe dair rüyalar gören bir kızdır. Haberci rüyalar görüyor olmasının dışında gayet normal biridir. Ailesi bu durumu fark ettiğinde başta problem etmeseler bile kısa bir süre sonra korktukları için ondan kurtulmaya kar...