Deprem

4 0 0
                                    

    Anılarım ile dolu evde bir başıma oturmaya başladım. Sanırım bu hayatta kitap okumak ve oturmaktan başka zevk aldığım bir şey yok.

Yarim saat sonra Elcini okuldan almam gerekiyordu.

Odama çıktım ve kapıyı açar açmaz gözüme aile tablolarimiz çarptı. Gözyaşlarım inci gibi bir bir akarken kendimi durdurmak istedim sonuçta ben artık güçlü bir kiz olacaktım.
    Evden apar topar çıkarak kaldırımdan yürümeye başladım. Annemle bu yollardan bakkala gider iki ekmek alır gelirdik. Oradan her ayrilisimda elimde bir sürpriz yumurta olurdu. Küçük bir kutuda içinden çıkanları saklardım. En sevdiğim oyuncaklarım onlar olurdu.
   Otobüsle belli bir noktaya geldikten sonra biraz yürüdüm. Yedi dakikalık bir yürüyüşün sonunda okula vardım. Kapıda beklemeye başladım. Elçin kapıdan çıkar çıkmaz yanıma doğru koştu.
   "Seni kucaklayabilir miyim Alin Abla?" Sesi çok utangaç ve çekingen çıkmıştı.
   "Gel buraya" Dedikten sonra kollarımı açtım. Bana sıkıca sarıldı. Kendimi tutamadım. Gözümden akan yaş yanağımda asil bir şekilde suzuluyordu.
   Elcinle yürüyerek eve gidecektik. Okulun bahçe kapısından çıkarak kaldırıma çıktık. Henüz okulun yakinlarindayken yolun üstündeki dondurmaciyi gördük.
    "Limon ve vanilya alabilir miyim ,Alin Abla ?" Sesi neden bu kadar gergin çıkıyordu anlayamıyordum .
    "Alabiliriz Peri'm. Ama öncelikle senin neyin var, bana anlatır mısın? " koşarak dondurmacinin yanına gitti. İstediği dondurmayı alınca ödemeyi yapmam için beni bekledi. "Elçin neyin var senin? " artık gerçekten sinirlerim bozulmuştu. Bana cevap vermeden arkasını dönüp gidiyordu.
   "Alin Abla?" Nihayet durmayı başarmıştı. Bana birkaç adım yaklaştı. "Arkana bakmaman gerekiyor ,Alin Abla!" Ne demek istediğini gerçekten anlayamiyordum.
   "Neden ki Elçin? " arkamda biri olduğunu Elçinin hareketleriyle anlamıştım.
  "Abi donmemen gerektiğini söyledi. " abi mi , ne abisi ya?
   "Abi kim ,Elçin? " sorumu yanitlamadi. Artık dayanamayıp arkamı döndüm. "İnanmıyorum sana!" Gerçekten bu Emirin meymenetsiz kardeşiydi. O ruh hastası beni takip mi etmişti?
   "Merhaba!" Gözlerim lütfen bana bunun bir yalan olduğunu söyleyin. "Adını merak ediyorum onun için Yani işte geldim ." Ne diyordu bu aptal?
  "Sana ne ya! " daha sabah bana iğrenç davranan yaratık bu değil miydi?
  "Bak güzellik," ona güzel görünmek hayatta isteyeceğim son şey bile olamazdı.
  "Asıl sen bak yaratık, kuzenimin yanında kavga etmeyelim. Defolur musun rica etsem!" Konuştukça bakışlarım keskinlesiyor, vücudum diklesiyordu.
   "Yarın görüşürüz ufaklık. " Biraz daha burada durursa kafasına yerdeki taşlardan birini yiyecekti.
   "Elçin bitanem korkma tamam mı?" Elçin Arın'ı sevmiş gibi gözüküyordu. Bu meymenetsiz yaratık neden her yerde?
   "Ben büyük olduğum için çocuk değilim." Elçin henüz küçük olduğu için cümleleri ara sıra böyle saçma oluyordu.
   "Ooo!" Elimi tutarak dondurmasından bir ısırık aldı.
   "Seni üzdüğüm için özür dilerim!" Yaptıklarının farkına varmış olmalıydı. 
  
***
    İlk once Elçini bıraktım. Daha sonra evime gitmeden önce kırtasiyeye gittim. Hazırlamam gereken projeler vardı. Staj gerçekten de çok yoğun geçiyordu.
   Kırtasiyeden ihtiyacım olanları alıp çıktım. Eve varmama üç dakika kalması umurumda değildi. Çok yorgundum, şuan yatağımda uzanmış kitap okuyor olmak istiyordum.
   Evin bahçe kapısından girince Emiri gördüm. Elinde bir kaç poşet vardı. Açıkçası onu görmek beni heyecanlandirdigi kadar şaşırtmıştı.
   "Ay ışığı," bana doğru bir kaç adım attı. "İçeri geçelim mi?"
   "Elbette geçelim. Sen ne kadardır buradasın Emir?"
  
   - Emirin anlatımıyla -
  
   Ben seni hep bekledim Ay ışığı!
   "Çok olmadı 45 dakika falan" çok mu olmadı? Emir sen harbiden ciddi misin?
   "Cok geç kaldım. Kusura bakma " dedi mahcup bir şekilde.
  "Haberin yoktu ki Ay ışığı, benim suçum!" Bizim gurur meselelerimiz devam ederken o mutfağa doğru gitti. Uzun süre oradan çıkmadı. Yani Yarim saatlik bir süre.
   "Yemek hazır, Emir" bana yemek mi hazırlamıştı. Umarım buraya gelme niyetimi anlamamıştır. Kitap bahanesiyle geldim ama amacim başkaydı.
   "Yemek mi, Ay ışığı yedim de geldim ben niye uğraşıyorsun?" Bu sefer mahcup olan taraf bendim.
   "Emir sen toksun diye ben açlıktan öleyim mi, bunu mu istiyorsun Haa?" Senin için yemek yapacak hali yokya Emir!
   "Ya kusura bakma ben," konuşmama izin vermedi ağzıma koyduğu patatesle. "Ben böyle bir şey hiç yememistim Ay ışığı."
   "Yalan söylemeyi kes, Emir! Tuz bile koymamistim." Evet haklıydı tadı kötüydü. "İşte bu yüzden seni zorlamıyorum."
    "Güzel olmuş demedim ki Ay ışığı" dedim gülerek.
   "Pislik yaa!" Attığı çığlık kulaklarımı sağır etti. Nihayet mutfağa gitti ve yemeğini tek başına yedi.
   Yemeğini yiyip gelince elinde bir sürü kağıt vardı. Ayrica bir de renkli kalemler...
   "Şimdi asko kusko olmayı kes ve bana yardım et!" Bir kez daha haklıydı ciddi bir adamdım ama onun yanında olamıyordum.
   "Araştırma kısmıyla ilgilenebilirim Ay ışığı. " görevimi seçip bilgisayarı önüme aldım. Bu kız bana mı aşko kusko diyordu? Pembe bilgisayar da ne demek?
   "Ayrıca bilgisayarın güzelmiş Alin. " Alin mi ,ona Ay ışığı demem gerekiyordu.
   "Alin derken? Ben senin için Alin isem kimin Ay ışığı olacağım Alaz?" O da intikam için olmalı ki bana Alaz dedi. Bu gerçekten delilikti!
   "Bende senin için Alaz isem kimin Emiri olacağım?" Birbirimize oturmuş çocuk gibi laf sokuyorduk. Ne harika!
  "Şimdi bu konuları araştıracaksin, Emir" Pekala sakin olmam gerekiyordu. Evet sakinim, sakinim...
   "Bana emir verme ,Ay ışığı!" Dedim. " 'Yapabilir misin' demen gerekiyor Ay Işığı, hepsi bu kadar!"
   "Sana emir vermiyorum  ,Emir!" Benimle dalga geçiyordu, evet !
   "Bak Ay ışığı," Allah aşkına ne diyeceksin kıza, Emir. Neyle tehdit edeceksin. "Sus!"
   "Bana emir verme," bu kız beni mi taklit ediyordu. Kızamıyorum ki... "susar mısın diyeceksin tek yapman gereken bu!"
    "Kapa çeneni Y.I.K" seviyor muydum lan ben bu kızı...
    "Susmayacagim!" Pembe bilgisayarı kapatıp sandalyeyi geriye çektim. Ayağa kalkmamla bakışları bana döndü.
   "Nereye gidiyorsun?" Ne yapıyordum ben gerçekten kız gibi trip mi atacaktım.  İnanmıyorum sana ,Emir. Ben zaten bu hayatta kendime hiç inanmadım ki!
   "Bir yere gittiğim yok su alacam. Susadım. Müsaade edersen!" Umarim su içmeme de karışmaz.
   "Tabi iç," dedi. İyi, izin aldığıma göre mutfağa gidebilirdim.
   Mutfak dolapları pembeydi! Evet, pembeydi. Bu kız hakkında öğrendiğim bir şey daha.
   Alin Adanır'in en sevdigi renk pembeydi.
   Bardak almak için uyandığım dolapta bir resim gözüme takıldı. Küçük bir kız, bir hanımefendi ve bir beyefendi vardı. Tahminimce Alin, annesi ve babası olmalıydı.
   Mutfakta başka bir ipucuna yaslayamadim. Bu kız hakkında öğrenmem gereken daha çok şey vardı.
   su içmeden geri döndüm. Masaya oturduğumda tekrardan bakışları bana döndü. Soru soracakmis gibi dudakları açılıp kapandı.
   Bir süre sonra "Emir?" Dedi. Sonunda konuştu. Soracağı soruyu çok merak ediyordum. "Arın nerede biliyor musun?" hayda ne yapacaktı şimdi bu Arın aptalıni?
   "Neden soruyorsun?" Dedim hesap sorar bir tavırla.
   "Beni böyle kabullen Arkadaşım . Benim adım Alin Adanır ve ben istediğim her şeyi sorarım. " ne diyordu bu şimdi. Allah aşkına Arkadaşım da ne demek. Gerci Emir sen başlattın ,kıza niye Arkadaşım dedin? Of aptal kafam!
    "Onaylandı!" Demem diyalogumuza kısa bir ara verdi.
   Sessizliği bozmak için can atan dudaklarına gözüm kayiyordu. O kadar kıpır kıpırlardaki gözlerimi alamiyordum. Yanlış anlamayın çekici falan bulmuyordum.
    "Emirrr, deprem oluyor!" Aniden bir sarsintiya kapilmistik. Sarsintinin siddetti bir artçıdan çok daha yuksekti. Evet deprem olmuştu. Hemen kapıya doğru koştuk. Kapı sarsintidan sıkışmış olmalıydı ki acilmiyordu. İçeride mahsur kalmıştık. Evin duvarında oluşan catlakliklara bir bir sahit oluyorduk. Alin sadece çığlık atıyordu. Çök kapan tutun hareketi yaptık. Sarsıntı durunca tekrar kapıya doğru koştuk. Tavandan düşen parçalardan biri kafama denk gelince acı içinde bağırdım. Bir elim kapıyı açmakla uğraşıyor, bir elim ise kaybetmeyi korktuğu Alin'e sıkı sıkı sarilıyordu. Sonunda attığım tekme ile kapı açıldı. Elimi kafama koyup tekrar cektigimde elimde gördüğüm kan ile kafamın kanadığını hissettim.
   "Ay ışığı!" Nefes nefese kalmıştık. Kanayan başıma dokununca acidan inledim. Tişörtünü yırtıp cignedigi otu kafama koydu. Sonrasinda da tişörtü sardı. Başımı göğsüne yaslayıp saçlarımı okşamaya başladı. Nefesi resmen ağlıyordu. Gözlerinden yaş akmıyordu. Olayın şokunu henüz atlatamamisti.
    Başım dönmeye başladı. Gözlerim gidip gelirken birden kendimi onun kollarında buldum...


13. Bölüm için 100 okunma ve 100 beğeni gelir miiii?
Kitabı nasıl buldunuz iyi kötü tüm düşüncelerinizi yorumlara yazabilirsiniz. Fikirleriniz çok önemli!

Ayrica artık her pazar günü bölümler yayımlanacaktır.

Sizleri seviyoruzzz♡

Söndüğüm gün o parlayacak 3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin