Tüm gece evde vakit geçirmek istemediğimiz için ilk olarak kahvaltı yapmak için bir restorana gittik. Sipariş beklerken de kahvaltı ederken de çok sessiz kalmıştık. Sadece arada bir Baran ve Koray dünya gündeminden bahsetmişlerdi o kadar. Bu sessizlik korkutucuydu. Fırtına öncesi sessizlik gibiydi.
Kahvaltıdan sonra kafamızı dağıtmak için sinemaya gitmiştik. Bir komedi filmine girmiş ve yaklaşık yarım saat sonra sarmadığı için çıkmıştık. Şimdi bir kafede oturmuş konuşmak için sipariş ettiğimiz kahveleri bekliyorduk.
Siparişlerimiz geldiğinde konuşmayı benim açmam gerektiğini hissettim. İlk olarak şu otel denen yere gitmeye karar verdiğimi, sonra da Baran'dan kuralları anlatmasını isteyecektim. Nasıl yapacağımı bilemesem de onları bir şekilde vazgeçirmem gerektiğinin farkındaydım.Konuşmaya tam başlayacakken Baran araya girdi.
"Susup oturmayalım şimdi. Konuşmamız gerek. Nasıl otele gitmeden bu olaydan kurtuluruz diye araştırma yapmamız gerekiyor. Ben kuralları bir yerde okuyup ekran görüntülerini almıştım zaten. Okuyayım ben sizde yorum yaparsınız."dedi. En iyisi Baran kuralları okuduktan sonra vazgeçirmekti. Ben bu üç oğlanı tanıyorsam ben şimdiden söylersem ya kuralları okumaz ya da beni bir odaya kilitlerlerdi. En iyisi susmaktı.Baran telefonundan galerisini açtı. Kuralların yazdığı fotoğrafı buldu ve okumaya başladı.
"Kural 1: Saat gece on ikiyi doldurduktan sonra dışarı çıkmak yasak. Bu saat onların mahzenden kurtuluş saatidir. Saat sabahın altısında mahzene geri kapatılırlar. Size çekinmeden zarar verirler ve sorumluluk tamamıyla sizdedir. Bu canlılara 'Karanlık Gölge' diyebiliriz.
Kural 2: Sabahın altısından on ikiye kadar sizlere İlham Perisi eşlik edecek. Zararsızlardır. Zarar vermeye kalkışırsanız altı tane Karanlık Gölge görevlendirilir ve öldürmekten çekinmezler.
Kural 3: Öğlenin on ikisinden akşamın altısına kadar Karma Ruhlar etrafta dolaşır. Bunlara hem iyi hem kötü canlılar diyebiliriz. Size saldırıp saldırmayacakları sizin elinizdedir. Onların gözlerine batacak bir şey yapmazsanız iyi edersiniz. Nasıl öleceğinizi size seçtirirler.
Kural 4: Gece on ikiden sonra lambaları yakmak yasaktır. Kapınıza Karanlık Gölgeler gelebilir ve gecenizi, belki de hayatınızı yakabilirler. Onları Karma Ruhlara benzetmemelisiniz. Çünkü ölümlerinizi kendileri seçerler ve yakıp yıkmaktan çekinmezler.
Kural 5: Gece on ikiden sonra otelin çevresini saran mezarlıktan gelen çığlıkları göz ardı etmelisiniz. Çünkü kurallara uymayan insanlar büyük ihtimalle Karanlık Gölgeler tarafından canlı gömülüyor ya da işkence çekiyorlar.
Gölgeler insanları öldürürken rahatsız etmemelisiniz.
Kural 6: Altı rakamlarına inanmayın. Gördüğünüzde inanmayın. Sizi kandırıyor olabilirler. Onlar altı rakamından hoşlanmazlar.
Otelimize gelen herkes kuralları kabul etmiş sayılırlar. Giren herkes bir uzvunu bağışlamadan çıkamaz. Kurallara uymayan ve ölen herkes bizim sorumluluğumuzda değillerdir. Gelmeden önce iki kez düşünün. Hepinizi bekleriz:)" dedi Baran.
Korkmamak elde değildi. Kurallar aslında tek bir yöne açılıyordu. O da kimseye zarar vermemek. Hem onlara hem kendimize hem oraya gelmeye cesaret eden insanlara zarar vermediğimiz sürece bi sıkıntı çıkmazdı. Sadece akıl sağlını kaybetmek dışında. Bir de giren herkesin çıkamaması için bir uzvunu feda etmesi istenmişti. Kimse bir uzvunu feda edecek cesarette bulunamazdı.
"Ne kadar saçma kurallar ya. Bir de bunlara isim takmışlar. Şaka gibi. Ama burada mantık hatası var. Buranın asıl sahibi John adında birisiyse bu canlıların adı neden Türkçe? Bu çok saçma değil mi?" dedi Koray.
"Bilemiyorum. Sonuçta bu otel otuz iki yıllık. Çok fazla şey değişmiş olabilir. Benim aklıma takılan şey mezarlıktı. Bu otelin etrafını saran bir mezarlık mı var yani? Asıl saçma olan tarafı bu yani." dedi Baran.
"Bence asıl saçma olan bu otele hiç bir zorunluluğu olmayanların gitmek istemesi ve benim gibi gitmek zorunda olanların gitmek istememesi olabilir." dedim. Artık şu gidip kalma meselelerini açmak zorundaydım. Onların benim yüzünden canlarını tehlikeye atması hatta orada olunan bir hatada ölmelerine katlanamazdım.
"Sen gitmen mi? Biz burada ne için duruyoruz o zaman? Sen gitmeyi mi düşünüyorsun? Tamam. İki güne kalmaz valizlerimizi toplar bizde gideriz." dedi Koray.
"Ayrıca Hazan sen bizim gelmemizi istemiyor olabilirsin. Ama bu bizim kararımız. Orada kaldığımız süre boyunca ne yaşarsak yaşayalım bu bizim sorumluluğumuzda. Bunları diyorum çünkü sen ne dersen de bu değişmeyecek." dedi Gökalp.Anlamıyorlardı. Bu öylesine yaşanacak bir şey değildi. Bu ölümdü. Onlar ne isim verirlerse versinler bu değişmeyecekti. Onların sorumluluğu olsun ya da olmasın bu bana da değen bir şeydi ve ölmekten ziyade ufak bir bıçak darbesi bile suçluluk duymama yeterdi. Onları tehlikeye atamazdım. Hiç bir şey demedim. Bunu evet algıladılar ama ben ne yapacağımı bilirdim.
Planım vardı. Kaçmak. Kaçmak en iyisiydi. İster ihanet ettiğimi düşünsünler bu umurumda bile değildi. Onlar yaşadığı sürece bir sıkıntı yoktu. Sonuçta kuralları ve evin nasıl lanetlendiğini öğrenmiştim. Gerisini ben halledebilirdim.Baran'ın evine geçtik. Ben direk Baran'ın bana verdiği odaya geçtim. Çerçevede ki resmi ve kitabı detaylıca incelemeye başladım.Resimde bir şey yok gibiydi. Kitapta çoğunlukla resim vardı. Arapça yazıları telefonumdaki çeviriden çevirdim ve boş bulduğum bir kağıda yazdım. Bence bu kitap Koray'ın anlattığı hikayedeki kitaptı.Koray John adında birisinin bu kitapta yazdığı şeyleri uygulamadığı için bizim tabirimizle hayalete dönüştüğünü söylemişti. Bence John bu kitaptaki yazılanları uygulamadığı için başına bunlar gelmişti. John artık bir hayaletse ve o otelde yaşıyorsa.
EVET. Bu kitabın benim elime ulaşmasının sebebi John'un istemesiydi. O oteldeydi. Otele gitmemi bekliyordu. Kitaptaki yazılanlara dikkat etmemi bekliyordu.Çok az şeyler yazıyordu kitapta. Çoğu anlamsız cümlelerden oluşuyordu. Okumaya başladım.
(Biz iyilerin tarafındaydık. Saldırıya uğradık. Balonlar etrafımızı sardı. Adam bir şey yapamazdı. Karanlık Gölgeler aldı. Teklifi kabul etti. Tuzağa yenik düştü. Ruhu çalındı. Eve hapsedildi. Hak verildi. İstediği ruhları aldı. Vücut değiştirdi. Felaketler etrafta. Yaklaştı. Buraya hapsedildik. Evimiz otel oldu. İnsanlar dalga geçti bizimle. Kötüler cezalandırılmalı. Kötü bizmişiz. Biz kötü olmuşuz. Kötüler kazanmış. Biz kazanmışız.)
Kitapta sadece bunlar yazıyordu. Bir de resimler. Resimlerde farklı bir şey yoktu. Balonların bir evin etrafını sardığı, her yanı simsiyah olan adamlar, bembeyaz olan adamlar filan vardı. Sanırım yazılanlar resimlendirilmiş gibi görünüyordu. Yazılanlardan anlam çıkarmaya karar verdim. Yazılan yazıyı defalarca okudum.
Benim bir teorim vardı.
Bence bu ruhani varlık aslında iyi taraftaydı. Sahipleri John ise her şeye kanacak kadar iyi. Saldırıya uğrayınca John bir teklifi kabul etmiş ve tuzağa düşmüş. Tek çare olarak insanların ruhuna girmek olarak yorumlamış. İnsanları öldürmüş. İçindeki şeytana kulak vermiş. Kötülüğe yenilmiş. İyiler John'u yani kötüleri cezalandırmış. Evlerini otele çevirmiş ve insanları alay etmesine izin vermiş. Kötülerde o insanları öldürmeyi tercih etmiş. Kendilerinin içindeki iyiliği yok etmiş ve kötülerin kazanmalarına izin vermiş. Kendileri kazanmış ama iyileri kaybettirmiş. Yani hepsi John denen adam ve onun kararları yüzünden masumlar ölmüştü.
Galiba bunun gibi bir şeyi ima ediyordu bu kitap.Boyumdan büyük işlere kalkışıyordum. Ben artık ne yaptıysam hedeflerinden biri de bendim. Nasıl yapacağımı bilmiyordum ama bu işten sıyrılmamın bir yolunu bulmam gerekiyordu. Bu işte kendi başıma olsam bir şekilde sıyrılmam daha kolay olabilirdi.Ama peşimde üç kişi daha olunca işim daha çok zorlaşıyordu. Ben kendime acımazdım ama onlara zarar vermek ve bu zarar benim yüzümden olacaksa katlanamazdım. Bu işte acıma olamazdı ama onları da düşünmek zorundaydım.
Beni düşünmeleri hoşuma gidiyordu ama bugün olmazdı. Eşyalarımı toplamaya başladım. Yanıma çerçeveyi ve kitabı da aldım. Belki bir işime yarardı. Tam anlamıyla hazır olunca pencereye doğru ilerledim. Birinci kattaydım. Site olduğu için korkuluk yoktu. Hiç zorlanmadan kaçabilirdim.İnternete göre yolum uzundu. Saat öğlenin üçüydü. O yüzden şimdi kaçsam sıkıntı olmazdı.Vedalaşabilseydim diye düşünmeden edemedim. Bu yaptığım onların iyiliği içindi. Umarım bana küsmezlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜYALARIN OTELİ
TerrorDidem'in ölümüyle bilinmeyen varlıklar tarafından otele çağırılan Baran,Koray,Gökalp,Dilay ve Hazan.Bu yola kendileri girmiştir ve çıkmak için bedeli kendi canlarıyla ödemek zorundadırlar.Bu otelden kaçmanın bir yolu var mı?