Baran'ın evinin salonunda oturmuş, Baran ve Gökalp'le birlikte Koray'ı bekliyorduk. Saat sabahın yedisiydi .Onları bu saatte uyandırmak istemezdim ama ancak bu saate kadar dayanabilmiştim. Kafayı sıyırmak üzereydim. Ellerimde rüyamda gördüğüm kitap ve çerçeve vardı. Çerçeve rüyamda gördüğümün tıpatıp aynısıydı. Bedenimde gerçekte olduğu gibi bıçak darbeleri ve el izi vardı. Arkadaşlarım ve Ahmet, Didem'le benim arkamdaydı. Koray gelince anlatmaya başlayacaktım. Ama Koray gelmiyordu. Baran merak edip Koray'ın odasına gidince Gökalp ve bende peşinden gittik. Koray rüyasında sızlanıyordu.
Ateşi olduğu belliydi. Koray'a yaklaştıkça benim de ateşim çıktığını hissediyordum. Koray'ın baş ucunda rüyamda Ahmet'in ve arkadaşlarımın bana tuttuğu bıçaklar vardı. Toplam altı tane bıçak.
Gökalp bana döndü. "Bunun ne demek olduğunu biliyor musun?" Kafamı olumlu anlamda salladım. "Hepsini anlatacağım."
Koray soğuk bir duşun ardından kendine gelmişti ve ateşi düşmüştü. Şimdi salonda toplanmış benim anlatmamı bekliyorlardı. Tam anlatmaya başlayacakken Baran araya girdi. "Kızım sana ne olmuş böyle? Delik deşik olmuşsun. Sen bizden habersiz bir yere mi gittin? Bu ne hal?" Derin bir nefes aldım. "Bunların hepsi rüyamda oldu. Koray'ın baş ucundaki bıçaklarla siz yaptınız." dedim. Herkes bana deli görmüş gibi bakıyordu." Ben size en iyisi en baştan anlatayım." dedim ve rüyamda ne yaşadıysam hepsini en detaylı şekilde anlattım. Harabe bir evin önünde gözlerimi açtığımı, yatak odasındaki garip ve resimleri hareket eden kitabı, Ahmet'in bana bıçak tutması, o çerçeveyi ve daha fazlasını. Hepsini en detaylı şekilde anlattım. Her söylediğim şeylerle daha çok şaşırmaları tabi ki çok normaldi. Özellikle bunları rüyamda görmüş olmam da ayrıca çok trajik bir olaydı.
Anlatmam bittiğinde gözleri elimdeki kitapta ve çerçeveye odaklandı. Aslında bunları yaşadığımın en büyük kanıtı çerçevedeki resimdi. Gökalp elimdeki çerçeveyi ve kitabı aldı. Bir süre inceledi. Gözleri korkuyla bana bakıyordu. Evet bana inanmıştı ve kitaptaki gözleri dahi görmüştü. Ardından Baran da eline alıp inceledi. Sonra Koray. Üçü de bana inanmıştı yalan söylemediğime. "Şimdi ne olacak? Gidecek miyiz o otele?" dedi Koray. "Çok aradayız farkında mısınız? Gidersek onlara yem olacağız. Gitmezsek Hazan'ın yaşayacakları. Baksanıza kızın haline. Muskalar da işe yaramamış gibi görünüyor. Zaten şu köy saçmalığından önce de gittiğimiz yerler tetikledi bu olayları." dedi Baran. "Peki kurallara uyarsak? Kuralları harfiyen yaparsak bir şey yapabilirler mi?" dedim. Gözlerim kollarımdaki bıçak darbelerine kaydı. Alerji gibiydi. Çoğalıyorlardı. Rüyam kadar olmasa da canım acıyordu.
"Uysak da bu çok tehlikeli. Ya kural diye bir şey yoksa? Bizim gibi insanları oraya çekmek için yapılan bir şeyse ne yapacağız? Hiç bir şey bilmeden karar vermeyelim. Baran sen kuralları biliyor musun?" Gökalp haklıydı. Kural olmayabilirdi. Yoksa da bu çok mantıklı bir hareketti insanları kandırmak için. Oraya gidenler "Kurallara uyarım zaten" diyerek gidip bir daha geri dönemiyordu.
"Aslında ben bir yerde okumuştum. Gerçek mi bilmiyorum ama beni inandırmayı başarmıştı. Burası daha inşa edilmeden önce John adlı bir adam bu araziyi satın almış. Evi arazi dışındaymış ve şehir merkezine on dakikalık uzaklıktaymış. Aslında bu otel diye adlandırdığımız yer ev niyetine yapılmış ve iki katlıymış. İki katlı olmasına rağmen oldukça büyükmüş. Adamın evi ortada hiç bir sebep yokken arazinin tam ortasına taşınmış. Nasıl taşındığı bilinmiyor. Adam bu durumu kabullenmiş ve orada, otelin taşındığı yerde yaşamaya başlamış. Bir rivayete göre adam orada bir kitap bulmuş ve kitabın içinde kurallar yazıyormuş. Adam kurallara uymayınca bizim tabirimizle hayalete dönüşmüş. Bazı kişiler John'un hala orada yaşadığını ama bizim yani fanilerin göremediğini söylüyor. Neyse John'un yakınları ondan bir süre haber alamayınca polise haber vermiş. John kayıtlarda otuz iki yıldır kayıp olduğu yazıyor. Yani bu ev otuz iki yıllık. Neyse sonradan burası ev değil otel diye anılmış büyüklüğünden dolayı. Yani aslında Rüyaların Oteli değil Rüyaların Evi. İnsanlar oraya gittiklerinde kurallara uyanlar o eve hizmette etmek zorundaymış. Kurallara uyanlar o eve hizmet ettiği için de otel diye anılmış. Yani şu an herkes otel diyor ama bunun bir önemi yok." dedi Koray.
Ben diğerleri kadar bilgi sahibi değildim. Ne araştıracak ne de yaşayacak psikolojim kalmıştı. Hayatımda ilk defa bu kadar şeyi bir arada yaşamıştım. Özellikle rüyamda vücudum delik deşik olmuşken.
Tam Baran'dan kuralları söylemesini isteyecekken kapı çaldı. Koray açmaya giderken hepimiz sessizdik. Kim gelmişti ki sabahın köründe? Baran yanında Dilay'la gelince bozulan moralim daha çok bozulmuştu. Önceden Dilay'la çok iyi anlaşırdık. Dosttan öte kardeştik. Hatta Didem'in ölümünün ardından bir yıl geçmesine rağmen aramız hiç bozulmamıştı. Ben ne zaman Didem'in ölümü hakkında bildiklerimi anlattıysam o zaman aramıza uçurumlar girmişti. En kötüsü ise Didem'in ölümünde benim parmağımın var olduğuna inanmasıydı. Beni de en çok kıran şey bu olmuştu. Dilay'ın gözleri benim üzerimde takılı kalmıştı. İzler ne kadar küçük olsa da oldukça fazlaydı. Dikkat çekiyordu. Ne kadar kavgalı olsak da yıllarca arkadaş kalmıştık. Dilay bu tarz olaylara dalga geçecek birisi değildi. Yani öyle umuyordum.
Dilay "Hazan'a tam olarak ne oldu? Bu hali ne böyle? Kendini mi bıçaklattı yoksa? Dedi. Baran bana baktı. Ona onaylarcasına kafamı salladım. Baran da benim başıma gelen her şeyi yarım yamak anlattı ve rüyamdan kalan kitabı ve çerçeveyi Dilay'a anlattı. Dilay önce kitabı sonra da çerçeveyi inceledi. Gözleri korkuyla bana döndü. "Burada ki benim. Bu nasıl olur? Gerçekten ben bir şey yapmadım?" dedi.
"Kimse bir şey yapmadı zaten. Bizimle dalga geçiyorlar." dedi Koray. "Şimdi ne yapacağız? Gidecek miyiz o otele?" dedi Dilay. Bu sefer ben hiç bir olaya karışmayacaktım. Benim yerime arkadaşlarım müdahale edecekti.
"Sen niye gelmiştin Dilay?" dedi Gökalp. Kimse onun fikirlerini umursamıyor gibiydi. Ahmet'in evinden sonra her şey bitmişti. Biz yıllarca birbirimizi dışlamamıştık. O ise beni ölüme itmeye razı olmuş hatta bu fikri o bulmuştu. O yüzden herkesin gözünden düşmüştü. "Sizi merak etmiştim. Ben gittikten sonra neler değişmiş diye bakmaya geldim de en çok Hazan değişmiş galiba. "Kendini komik zannediyordu galiba. İlk umursuyormuş gibi davranıyor sonra dalga geçiyordu işte. Değişmemiştim. Sadece vücudumda bıçak darbeleri vardı. Ayrıca Dilay'la görüşeli bırak yirmi dört saati on iki saat bile geçmemişti ki bizi merak ediyordu.
"Dilay en iyisi sen bizi düşünmeyi bırak. Bunu hem kendi iyiliğin hem de bizim iyiliğimiz için yapma. En doğrusu bu." dedi Baran. "Siz niye bana karşı kötü davranıyoruz? Didem öldükten sonra hepiniz bana sırtınızı döndünüz ve beni dışladınız! Bende sizi gerçek dost zannetmiştim! Sırf Hazan yüzünden bana sırtınızı döndünüz! Değer mi Hazan için bana sırtınızı dönmeye? Değer mi söyleyin lütfen herkes gerçekleri öğrenmiş olsun." Yemin ederim ki çok boş yapıyordu. En azından benim artık düşünmem gereken daha önemli bir uğraşım vardı.
"İlk olarak evet, bu Hazan için değer. Son olarak bize karşı merakın gittiyse artık gidebilirsin. Gördüğün üzere daha önemli işlerimiz var." dedi Gökalp.
"Hazan'ın olayı ne zamandan beri sizin uğraşlarınızdan biri oldu? Neyse görüldüğü üzere artık bunun da bir önemi yok. Gidiyorum ben. İş işten geçtikten sonra çok pişman olacaksınız. Hazan senin için cilt doktoru önerebilirim diyeceğim de durumun o kadar vahim ki doktorlar seni iyileştiremez gibi duruyor. İyileşmek istiyorsan ruhlarla irtibata geçebilirim de senin için kendimi tehlikeye atmam. Neyse artık umurumda bile değilsiniz." dedi ve çekip gitti. Sözleri umurumda bile değildi ama ya gerçekten ruhlarla irtibata geçerse? Dilay'ı gerçekten tanıyorsam bunu sırf kıskançlığı için yapacağını bile düşünebilirdim. Artık Dilay için son sözüm ne hali varsa görsün demekten başka bir şey olamazdı.
Her geçen gün daha farklı sonuçlar ve daha fazla çıkmazlar elde ediyordum. Bunun bir sonu yok gibi görünüyordu. Ben yine ve yine istemeden de olsa bir sonuca daha varmıştım. Benim bir klonum yani benden bir tane daha vardı. O ruhani varlığın evi oteldi. Ben klonumla acılarımı paylaşıyorsam onun yaşadığı yerler benim evim, çektiği ağrılar benim acım, mutluluğu benim sevinç kaynağım oluyordu. Bu klonum yüzünden otel benim evim oluyordu. Çektiğim acıların bitiş kaynağı oteldi. Otele gitmeli ve acılarıma son bulmalıydım.
Otele gidip evime kavuşmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜYALARIN OTELİ
HororDidem'in ölümüyle bilinmeyen varlıklar tarafından otele çağırılan Baran,Koray,Gökalp,Dilay ve Hazan.Bu yola kendileri girmiştir ve çıkmak için bedeli kendi canlarıyla ödemek zorundadırlar.Bu otelden kaçmanın bir yolu var mı?