Karanlık, karanlık ve yine karanlık.
Artık kabuslarım bundan ibaret. Eskiden kabuslarımda en azından küçük de olsa bir ışık olurdu ama şuan her yer karanlık.Onun kadar günaha battım ama hep aydınlıkta kaldım. Şimdi masumluğumu yitirmiş miydim? Onun gibi karanlığa batacak kadar günahkar mı seçilmiştim? Yoksa o da mı beni günah çukuruna sokuyordu?
Karanlık sokak, işittiğim ıslık sesi, kalbimin ritmi hepsi beni sarsıyordu. Etrafımda dönüyorum ama boşuna. O sesi bastırmaya çalışıyorum ama boşuna. Her yer karanlık ve onun ıslık sesi bile kalbimin korkudan deliye dönmesini sağlıyor.
En sonunda dizlerimin üstüne çöktüm. Bu kabusun bitmesini istiyordum veya onun gelip bu kabusu bitirmesini istiyordum.
" Karanlığa alış küçük kız. Ağlasan bile kimse duymayacak seni. Karanlık gömecek bedenini. "
Ürpertici bir kahkaha yerleşti kulaklarıma. Ellerimle, kapattım kulaklarımı. Ağladığımın farkında değildim ama artık hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.
Bir mavi ışık huzmesi vurdu sonradan etrafa. Bı gölge düştü önüme. Kafamı kaldırdım. İlk önce hıçkırıklarım dindi. Kalbimin ritmi düzeldi. Sonra gözyaşlarım kesildi. Arkamda ki varlık beni korkutuyordu. Kafamı oraya çevirecekken beni durdurdu.
"Bakma arkana. Bana bak"
Kafamı ona çevirdim. Devran Mirza Sancak...
Elini uzattı bana. Eline uzandım ve tuttum. Bir kabus nasıl bu kadar güzelleşebilirdi? Hemde daha adını bildiğim biri tarafından?
Beni çöktüğüm yerden kaldırdı. Mavi ışığın içinden geldi ve beni ışığa doğru çekiyordu. Arkamı döndüğümde onun siyahlar içinde, bizden yansıyan ışığın sadece yüzüne vurduğunu gördüm. Yüzü yine maskeli ama gözleri sinirden kısılmış bana "seni öldüreceğim" der gibi bakıyordu.
...
Derin bir nefes alarak doğruldum, ne zamandır uyuduğum koltuktan. Hava kararmış odayı aydınlatan tek şey televizyondan ibaretti. Ayağa kalktım ve pencereye götürdü beni zihnim.
Karşıya baktığımda polisler arabadaydı. İçim rahatlamıştı ama yine de gözlerim karanlıkta onu aradı. Burda olmadığını görünce rahat bir nefes aldım ve koltuğa geri oturdum.
Arkama yaslanıp gözlerimi kapattım. Kapattığım anla açmam bir oldu.
Zihnimde bir ses; " RÜYANDA BAŞKOMİSERİ GÖRDÜN.. NE BU RAHAT HAREKETLER?" Diye bas bas bağırıyordu.Gerçekten de neden onu görmüştüm ki? Rüyamı tekrar düşününce yüzümde aptal bir sırıtma meydana geldi. O caninin dediklerini bile unutmuş onun ses tonunu, yüzünü, elini uzatışını ve beni karanlıktan kurtarmasını tekrar tekrar zihnimde oynattım.
Hala gözlerim kapalı ve deli gibi sırıtırken kapı çaldı. Televizyonun yanında ki Saate baktım. 22.30
8 saattir aralıksız uyuduğuma inanamıyorum. Koltuktan kalktım ama kapıyı açmaya giderken bile sırıtışıma engel olamadım.
Kapıyı açtığımda kimse yoktu. Ama kapının kulpuna asılmış pembe bir poşet vardı.
Gülümsemem yüzümde buruklaştı.Etrafıma yine baksamda kimse yoktu. Poşeti alıp içeri girdim. Oturma odasının ışığını açtım ve tekrardan aynı yere oturdum.
Poşetin içini açtım ve bir kutu ile tekrarda pembe bir lale çıktı. Kutu pembe bir kurdele ile bağlanmıştı. Kurdeleyi açtım ve içinden çıkan şey ile şok oldum. Eğer bağırabilseydim şuan ortalığı yıkabilecek şekilde bağırırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Çağırışı
Teen FictionHer karanlık ondan ve onlardan kaçmamı sağlıyor. Duygular yakamı bırakmıyor Geçmiş hafızamda canlanıp duruyor O benim kötü geçmişimden daha kötü bir gelecek oluşturuyor. Ben korkarak ona yürüyorum. Bütün yollarım ona çıkıyor ve artık kendimi durd...