"Servet?"
Hiç düşünmeden açtım kapıyı. Yüzüne ilk baktım ancak yorgun görünüyordu. Gözlerindeki kızıllık içime oturdu. Bir şey demeden içeri geçti bende bekletmeden önünden çekilip yer açtım daha sonra peşinden gittim. Etrafa bakıyordu. "Nerede o?" Kimden bahsettiğini anlayınca iç çekip ona yaklaştım. "Bilmiyorum" dedim, zorlanıyordum sanki konuşurken.
"Henüz gelmedi."
"Çok aradım seni. Her yerde, her sokakta her telsiz sesinde..." Etrafı incelemeyi kesip bana döndü.
"Değer miydi ulan? Herkesin parmakla gösterdiği adamdın sen."
Keyifsizce güldüm. Artık suçlanmaktan o kadar yorulmuştum ki kendimi iyice benliğimden çıkarmış gibi hissettim. Kimin ne dediğini bundan birkaç gün önce olsa takar, kendimi suçlardım ancak bir şeyleri çok iyi öğrenmiştim.
"İşine gelmiştir seninde."
"Gelmedi Enes, Başsavcı için yapmadığım yalakalık kalmadı her fırsatta gözüne girmek için çok uğraştım ancak senin kadar gözünde değerim olmadı. Bu meslekten bile soğuttunuz beni."
Kaşlarımı kaldırıp indirirken ne kadar haklı olduğumu bir kere daha anladım. Servet benim hiçbir zaman destekçim olmamıştı her başarım kendi için aleyhineymiş gibi zoruna gidiyordu."Merak ediyorum Servet, neden soğudun mesleğinden? Neden başsavcının takdiri senin için bu kadar önemliydi?"
"Her yerde anarşiniz vardı. Her kurumda adınız geçiyordu, tek bir lafınıza bakıyorlardı."
Kafamı salladım. Yanımda olmasını çok istemiştim kardeşimin ancak gözlerine bakınca buraya geliş nedenini tahmin etmek zor değildi. Hırsın ne kadar tehlikeli bir hal olduğunu ancak bir başkası benliğinden çıkınca anlayabiliyorduk. Karşımdaki adam da hırsının kurbanıydı belli ki. Çünkü takdir kazanmak için insanoğlunun neler yapılabileceğini ve nelerden vazgeçebileceğini en çok ben bilirdim. Şimdi dönüp bakınca boş ve anlamsız geliyordu bunlar benim için.
"Ben anlamıyorum ulan, başsavcının katiliyle nasıl yan yana olabildin? Nasıl göz yumdun buna Enes? Benim aklım almıyor."
Gözlerim kapandı o an açmak dahi istemedim. Yaşadığım onca şey bir hiç uğruna heba edilmişti. Servet'in öfkesini buram buram hissetmek yabancı gelmişti bana. Sessizce geçen saniyeler bana dakikalar geçmiş gibi yavaş ve ağırdı. Hareketleri kısıtlı ve sarhoş gibi sağa sola gidip gelen adamı öylece izledim çünkü tam olarak ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yoktu. Yanına yaklaşmak için bir çaba göstermeden öylece olduğum yerde duruyordum ancak böyle durmam benden belkide çok şeyi götürecekti. "Konuşalım" dedim ve yanına yaklaştım ancak belindeki silahı çıkarması beklemediğim bir durum oldu benim için. Kaşlarım çatıldı. Gözü bu kadar mı dönmüştü?
"Servet saçmalama istersen..." ne diyeceğimi bilemeden kollarımı hayret eder gibi açıp kapattım şaşkınlığımı gizlemedim bu kez. Dudakları kıvrılırken konuştu.
"Bir yandan iyi oldu ama. Herkes senin nasıl bencil sadece kendi çıkarlarını düşünen adam olduğunu görmüş oldu."
Karşımdaki adam benim tanıdığım adamdan farklı bir adamdı sanki. Gururda görmediğim sezgileri şimdi en yakın arkadaşımda görmek beni dumura uğrattı. Elleri titriyordu ancak en yanlış hareketimde beni vurmaktan çekinmeyecek gibiydi. Kendi kendine söylenip durması benim için hiçbir şey ifade etmedi. Arada sayıklar gibi konuşup duruyordu.
"Allah'ın hikmetinden sual olunmaz bak görüyor musun ölümün benim elimden olacakmış kardeşim."
"Servet yanlış yapıyorsun!" sesim olduğundan yüksek ve serzenişliydi. Gözü dönen adam gibi bakışları anlamsız ve ruhsuz geldi.