Hands-

40 5 9
                                    


O olay yaşanalı 3 gün olmuştu. Tatil de girmişti araya ve minhoyla konuşamamışlardı.

Revirde saçları okşandıktan sonra onu normalde umursamayan anneannesi ve dayısı gelmişti. Evde yaptığı psikolojik şiddetten sonra yanına gelmesini beklemiyordu Jis. Ardındam eve götürülmüştü. Doğru düzgün yemek yemiyo ve uykusunu düzgün almıyordu bile. Bütün gün odasında durup çizim yapıyordu.

Çok yorulmuştu ama ne yapabilirdi bilmiyordu genç çocuk. Kaçabileceği bi anne kucağı yada baba omuzu yoktu. Kimsesizdi Jisung. 

Bir anda kapısı vurularak açılmıştı. Tabi bu onun farkında değildi sonuçta sesleri duyamıyordu jisung. 

Omzuna acıtmasa da güçlükle vuran elle irkildi ve arkasını döndü. Dayısı ordaydı tam dibindeydi. 

Elini çok büyük bir güçle kavradı dayısı sürükleyerek mutfağa çekti. Oradaki gece içtiği kahve bardağını gösteriyodu eli. Bardağı gösterdikten hemen sonra bardağın önünde parçalandığını gördü Jisung. 

Ne kadar sesi duymasa da önceden bir zamanlar duyabildiği için hatırlıyordu. Derin bir korkuyla sarsıldı ve titremeye başladı. Titremesi durmuyodu. 

Yere düşmüş de annesine kanayan dizini gösterirken yırtılan pantolonuna kızıcak diye korkan küçücük bir çocuk gibiydi. Tek sorun onu sakinleştiricek anne ve babası yoktu.

Dayısı sinirlendi ve boğazını sıktı. Birşeyler bağırıyodu ama duymuyodu Jisung, duyamazdı, ve karsısındaki o korkunç varlık onu asla anlamıycaktı.

Anneannesi gelip ayırdı ikisini ama Ji güçlükle nefes alıyordu. Dayısı boğazından tutup duvara çarpmıştı kalbi ağrıyordu. Camların üzerine düştü Ji. Dizleri kanadı anneannesi götürdü dayısını ama ne işe yarar?

Kanayan dizlerine kanayan elleri eşlik etti Jisung'un. Kan korkuturdu onu. Toplayabildiği kadar cam parçalarını alıp attı. 

Orada kardeşi olsa çok korkardı ağlar sarılırdı ona ama yoktu hepsi aile denen şahsiyetler yüzündendi.

Sinir krizine girmişti Jis. Duyamadığı ve kontrol edemediği sesiyle bağırdı aynaya vurdu elini. Duvarlara vurdu daha çok yandı canı. Kanayan eline, dizlerine ve titreyen vücuduna aldırmadan eline aldığı kendi çıkartmalarıyla süslediği eskiz defteri, birkaç kalemi ve silgisiyle dışarı fırladı saat geç olmuştu ama umrunda değildi.

Gözünden süzülen yaşları hissetti.

Koştu ve koştu jisung.

Elinde defteri üzerinde gri şort tişört, ceketi, siyah beresi, dağınık dalgalı saçları, kulağında küpeleri, annesinin hediye ettiği kolyesi ve annesinin verdiği sonsuzluk işaretli bilekliği.

Ne kadar ironik olsa da o bilekliği annesine alan da babasıydı. Birbirinden nefret eden ama 17 sene evli kalıp terk eden 2 kişi.

Hayatları parçalanan 3 çocuk. Jisung, Jeongin ve hayatın ona getirdiklerine dayanamayıp uykuya dalan küçük kız Eunji.

Koşmasına ara verip gördüğü bir parka oturdu. Telefonu defteri ve diğer şeyleri kucağına koydu. Uzun süredir yanaklarını ıslatıp soğuktan üşüten damlalar kuruyordu ama ardından yenileri akıyordu kontrolünden çıkmıştı her şey.

Jisung, defterindeki çizimi inceledi ve gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Hala ağlıyordu ama artık normalleşmişti bu onun için. Aile geçmişi acı doluydu, ama onun için en önemli olan şey yaşamaktı. Kardeşi Jeongin ne kadar onunla birlikte olmasa da yaşadığına inanıyordu onu bulacağına inandığı için yaşaması gerekti onun en büyük önceliği kardeşiydi ailesinden kalan tek sevgi parçası. 

Ebeveynlerinin arasındaki çekişme, terk edilmeleri, küçük prensesi Eunjinin melek oluşu, Jeonginin ondan alınması ve daha birçok şeyin yükü Jisung'un omuzlarını ağırlaştırmıştı ama o, Bir gün tekrar kavuşacağı annesi ve Jeongine bir nevi sığınak olmak için yaşıyordu. Her şeye rağmen, aile bağları hala önemliydi. Belki de zamanla, yaralar iyileşecek ve aile yeniden bir araya gelecekti. Ama bu ailede babası yoktu.

Gözyaşlarıyla birlikte bir süre düşündü. Düşünceleriyle, yavaşça kafasını arkaya yasladı ve gözleri kapanırken içten bir gülümseme belirdi. Yarın yeni bir gün olacaktı ve o, kardeşlerinin yanında olacaktı diye düşündü.

Ardından kafasını önüne döndü bulanık gözleriyle zar zor görüyordu.

Jisung, gözyaşları arasında Minho'nun yüzünü bulanık bir şekilde gördü. Onun gülümsemesi, Jisung'un içini ısıtan bir ışık gibiydi. Yaşamak için güneş ışığına muhtaç olan bir çiçekti jisung. Onun güneşsiz kalmış yapraklarına yansımaya başlayan ışık minhoydu, onun güzel gülüşü Ve ne kadar duymasa da güzel olduğuna emin olduğu sesi

Minho, 2 haftadır tanışmış olsalar da Jisung'a söylediği en düz kelimeyle bile, onun için bir umut kaynağı olmuştu.

Bir an için Jisung, Minho'nun yanında olmanın verdiği güvenle huzurlu hissetti. O, Minho'nun varlığıyla, geleceğe dair umutlarını tazeledi. Belki de Minho, onun için yeni bir başlangıç olabilirdi.

Gözlerini tekrar kapatıp, Minho'nun yüzünü hayal etti. 

Minho karşısındaydı ne kadar ileride olsa da. Daha görmemişti Jisungu. Onun karşısında, Jisung'un görüntüsü oldukça yıpranmış ve acı doluydu. Minho'nun onu bu halde görmesi, utanç verici bir durumdu.  Elleri kesikler, kanla dolu dizleri kan ve cam parçaları, gözleri kırmızı ve yüksek ihtimal şişmişlerdi. 

Telefonuna gitti Jisungun gözü, onlar arıyordu. Telefonunu tamamen kapattı ve gözyaşlarını silmeye başladı. Hemen ardından yenileri akıyordu çabası boşaydı ama genede deniyordu.

Denemek önemliydi değil mi?

Belki de Minho'nun yardımıyla, içindeki acıya ve zorluklara karşı daha güçlü olabilirdi.

 Minho, parkta dolaşırken bir bankta oturan bir figürün siluetini fark etti. Yaklaştığında, gördüğü manzara onu derinden sarsmıştı. Bankta oturan kişi, yüzü gözyaşları ve acı dolu ifadeyle kaplıydı. Kesiklerle dolu elleri ve kanla kaplı dizleri, Minho'nun içini burktu.

Hemen yanına yaklaşıp, "Jisung mu?" dedi içinden.

Jisung Minhonun geldiğini hissedip başını kaldırdı ve Minho'yu görünce daha fazla ağlamak üzereydi. Gözleri, Minho'nun kendisine bakışlarını karşıladı ve yüzündeki acı, Minho'nun kalbinde derin bir üzüntü uyandırdı.

İçinde bir şeylerin kırıldığını hissetti, Jisung'un bu halini görmek onu derinden etkilemişti. Tanısalı az da olsa birbirlerini etkilemişti ikili ve aralarında bir çekim vardı.

Minho, sessizce yanına oturdu ve Jisung'un elini nazikçe tuttu. "Ne oldu sana?" diye sordu, İşaret diliyle.

Jisung, Minho'nun yanında kendini biraz daha güvende hissetti. Ancak, duyguları onu ağlamaktan alıkoyamadı. Bir saat önce kötü hayatına raümen yumuşacık olan elleri şuan kesik doluydu ve acıyordu.

"Hayatımın karmaşıklığı," dedi. Gözlerinden akan yaşlarla birlikte Minho'ya bakıyordu.


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Silent Love- MinSungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin