Şokla olduğum yerde dondum. Burayı nasıl bulmuştu. Evet gün boyu sürekli aklımı kurcalamıştı ama onu bir daha görmeyi hiç beklemiyordum. Çatık kaşları ile öyle sert duruyordu ki kaçasım gelmişti..
"Orada öylece beklemeye devam mı edeceksin." Kalın ama kalınlığına tezat bir şekilde ninni gibi gelen sesiyle kendime geldim. Elimi ayağımı nereye koyacağımı bilmiyordum. Biri beni izleyince yürümeyi bile unutuyordum ve o gözlerini bir saniye bile kırpmadan bana bakıyordu.
Yavaş adımlarla yanına doğru ilerleyip, aramızda bariz bir mesafe bırakıp, "burayı nasıl buldunuz?" Dedim meraklı bir şekilde. Bir kaç saniye cevap vermeden yüzümü imceleyip,
" Sana, sen gitmek istediğin zaman seni evine bırakacağımı söyledim ama beni dilmemeden kaçtın. Bende gece gece tek başına sokakta olma diye Canı gönderdim arkandan. Sen evine güvenli bir şekilde girince oda geri döndü. " dedi Sakin bir şekilde. Demek ki aşşağı koşarken ne dediğini anlamadığım şey beni buraya bırakmayı teklif etmesiymiş. Ne kadar ince ...
"Iı ben teşekkür ederim düşünceniz için." Dedim sessiz bir şekilde. Yüksek sesle konuşmayı hiç sevmezdim. Babam bana bağırmaktan başka bir şey yapmazdı çünkü ..
Biraz yüzüme baktıktan sonra sert yüz ifadesini koruyarak , " Kimsim sen?" Demişti. Kim miydim ben? Bende bilmiyordum ki kim olduğumu. Beni ben yapan veya kim olduğumu belirleyen bir şeyim yok ki. Bir tek adım vardı..
"Melek ben." Dedim. Sonra kendimi tutamayıp "ya sen?" Dedim hevesle. Neyin hevesiydi bu...
Yüzündeki sert ifade 1 saniye silinir gibi oldu ama hemen eski hâlini aldı.
"Ne yapacaksın sen benim kim olduğumu?" Dedi hâlâ sert olan sesiyle. Kafamı yere eğip ayağımla yerdeki taşları hareket ettirmeye başladım. Haklıydı benim ne haddimeydi ki biriyle konuşmak, soru sormak.." hiç. Ne yapabilirim ki? Sadece adını merak etmiştim." Dedim kafam hala yerdeki taşları izlerken. Bir kaç saniye ses gelmedi fakat sonra
"Meriç." Dedi. İlk önce anlayamadım.
"Hı?" Dedim kafamı kaldırıp şaşkın şaşkın yüzüne bakarken.
"Adımı sormadın mı küçük?" Dedi gözlerimin en içine bakarken.
"A evet sordum." Dedim bende mırıldanarak. Kafamı hemen taşlara eğdim tekrar. Yüzüne 2 saniyeden fazla bakamıyordum.
"O gece o saatte dışarıda ne işin vardı ?" Dedi şüphe dolu sesiyle.
"Hiç. Ben öyle yürüyordum sadece." Dedim.
İnanmayacağının bilinciyle alt dudağımı ısırdım. Ya yalan söylediğimi anlayıp onun bıçaklanmasında bir suçum olduğunu düşünür ise. 1 saniye bile denilmiyecek bir sürede dudaklarıma bakıp bir adım geri çekildi.
"Soruma gerçek bir cevap bekliyorum." Dedi net sesiyle. Ona babamı anlatamazdım. Belki oda diğerleri gibi yargılayacaktı beni. Öyle birine benzemiyordu ama korkuyordum. Bu tanımadığım adamın beni yargılamasını istemiyordum..
"Ben şey.." dedim ne diyeceğimi bilemeyerek.
"Sen ney?" Dedi. Hâlâ sorgular ses tonunda. Sanırım benim onun bıçaklanma olayında parmağım olduğunu düşünüyor o yüzden böyle sorguluyordu.
"Ben gerçekten yürümek için çıkmıştım. Hava almak istedim sadece. Gerçekten." Dedim inanmasını umarak. Daha da sorgular bir yüz ifadesi ile
"O saatte o halde yürüyüşe mi çıktın ?" Dedi kuşku ile. Ne vardı ki o anki halimde? Ah tabi ya yüzümdeki yaralardan dolayı. O hali ile nasıl fark etmişti ki yaralarımın yeni olduğunu?
Çıkmaza girmiştim ne diyecektim şimdi? Çok düşünürsem bu sefer de doğru söylemediğimi anlardı.
"Bir kaç kişi kavga ediyordu ayırmak isterken sanırım beni de karşı taraftan sanıp biraz hırpaladılar." Dedim gergin bir şekilde. Yalan söylemek bu hayatta en sevmediğim ve yapmaktan kaçındığım şeydi ama şuan yapıyordum.
"Demek kavga?" Dedi inanmaz bir ses tonu ile. Kafamı inanması için hafifçe sallarken sadece gözlerimin içine baktı.
Bu konu kapansın ve belki canı çekmiştir diye elimdeki kutunun kapağını açıp sarmalardan ona da uzattım.
Anlamaz şekilde bir bana bir kutuya baktı.
Kaşlarımı havaya kaldırıp" yemez misin?" Dedim. Nedense sevip sevmediğini merak etmiştim.
"Yok sen ye sana afiyet olsun." Dedi. Bu sefer bakışları yüzümün her zerresini incelerken.
Çekingen bir tavırla"Bir tane de mi yemezsin? Aysel ablanın sarmaları çok güzeldir. Bir tanecik al lütfen." Dedim. Neydi bu ısrarım. Daha kızlarla bile iki kelime konuşamayan ben bu adamla nasıl böyle rahatça konuşabiliyordum?
Bir gözlerime bir sarmalara baktı, sonra tekrar sarmalara bakıp bir tane alıp ağzına attı. Hevesle ağzına bakıyordum güzel bir söz çıksın diye.
"Nasıl?" Dedim sesimde ki hafif heyecan ile.
"Fena sayılmaz." Dedi sert sesiyle. Sonra hemen surat ifadesini düzeltip "bir daha o saatlerde dışarıda olma. Senin gibiler için güvenli değil küçük." Dedi.
Kafamı aşağıya yukarıya salladım. Bir kaç saniye yüzümü izledikten sonra kendinden emin adımlarla bahçeden çıkıp kenarda park edilmiş siyah bir motora doğru ilerleyip bindi. Kaskını takıp motoru çalıştırdı. Son kez benden tarafa bakıp gaza bastı ve gitti. O gidene kadar arkasından izledim. Sonra kendime gelip hemen eve girdim. Yüzüm yanıyordu. Kalbim de olması gerektiğinden biraz daha hızlı atıyordu. Yoksa hasta mı oluyordum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İPTİLA
Teen FictionHer yerine yara almaktan çekinmeyen Boksör ve kendi yaralarını umursamayarak onun kılına zarar gelse paramparça olan ürkek bir kızın hikayesi..