Bölüm 4: Kader Çarkı

21 3 6
                                    

Başımda hissettiğim keskin bir acı ile gözlerimi kırpıştırdım. Bulanık görüşüm neler olduğunu anlamam konusunda beni engellerken zor da olsa dirseğimden destek alarak toprak zeminde doğruldum.

"Şimdi kalk." Diyerek emrettim kendime. Saç diplerimden tüm vücuduma yayılan acıya karşı gelerek ayağa kalktım ve sendeledim kendi kendime. Şu an bulunduğum yere nasıl geldiğimi, neyle ve neden geldiğimi düşünüyordum.

Sahi, neden gelmiştim buraya?

Aklımın derinlerini kurcalıyordum. Yerin ayaklarımın altında kaymasını ve delicesine çalkalanan midemi düşünmemeye çalışarak düşünmeye devam ettim. Zihnimde parça parça yerleşen birkaç sahne soru işaretlerimin artmasına sebep oluyordu.

"Edith son nefesine kadar savaştı." Duyduğum cümleyle yan tarafımda aslında olmayan ama aklımın bana bir filmmiş gibi izlettiği anının içerisindeki silüete döndüm. Gözleri ışıl ışıl parlıyordu ve bu parlamanın mutluluk olmadığını biliyordum.

Hasretti. Özlemdi. Ruhunun bir yerlerinde gizlice yaşama tutunmaya çalışan son umut kırıntısının gözlerine yansımasıydı.

"Sizce Prenses doğru kararı mı verdi?" kendi sesim bana boğucu geliyordu. Sanki bambaşka biriydi konuşan. "O yalnızca ona verilen emaneti korumak istedi. Bende bana kalan emaneti korumak için her şeyimi verdim. Onu zihnimde öldürdüğümü ve koruduğumu sanmıştım ama yanılmışım. O emanet tehlikenin tam ortasında kaderini beklemekten başka hiçbir şey yapmıyor."

"Kadran sahibinden mi bahsediyorsunuz?" başıyla bana bir onaylama bıraktı. Yıllar önce öldürülen Prenses Edith ve onun arkasında gizilce bıraktığı büyü kadranının şimdiki sahibini tanıyan biriyle konuşmuştum ve hiçbir şey hatırlamıyordum. "Evet."

Ardından sahnenin değiştiğini hissettim. Vücuduma çöken ağırlık kendimi taşımamı zorlaştırırken pes etmedim ve birkaç sersem adım atarak soğuk toprağın sesinin kulağımdan geçmesine müsaade ettim. Bir yandan neden ve nerede olduğumu anımsamaya çalışıyor bir yandan da içimdeki dürtüyle ilerlemeye devam ediyordum. İçimdeki hareketlilik beni rahatsız etse bile soru işaretlerimin cevabını almama engel olamayacaktı.

Değişen sanrı yüzünden adımlarım aksadı ve tam anlamıyla yeri boyladım. Burnuma dolan iğrenç ter ve kan kokusu ister istemez öğürmeme neden olmuştu. Korkunç bir çığlık tüylerimi diken diken ederken bu sanrının az öncekinin aksine hiç de tanıdık olmadığını fark ettim. Hızlı hızlı gözümün önünden geçen görüntülerde en net yakalayabildiğim şey elimi tuttuğunu hissettiğim Kraliçe Faith ile şaşkınlığımı gizleyemedim.

"Kurtar." Dediğini işittim yalnızca. "Kurtarman gereken bir ruh var."

Bedenim iyice yere çökerken yutkundum sertçe. Bir ruh neden kurtarılmaya ihtiyaç duyardı ve onu kurtarması gereken neden bendim.

Bilincim dönmeye ve kendisini uyuşturmaya devam ederken bugün şansın yanımda olmadığını biliyordum. Nerede olduğumu ve nasıl buraya geldiğimi bilmiyordum. Hangi zaman diliminde olduğumdan haberim yoktu. Sanki yıllar geçmişti ama bu geçen yılları birer saniyeye sığdırmışlar gibiydi.

Artık pes ettiğim zaman gözlerim yavaşça kapanmaya yüz tutmuştu. Hissettiğim sert bir darbenin etkisiyle iyice karanlıkla gölgelenmeden önce yüzüme vuran beyaz ışık hüzmesinin ne olduğunu anlayamadan yaşadığım bu saçma anının etkisinden koparmıştım benliğini.

Bildiğim tek şeyse o ışık hüzmesini benim bedenimin oluşturduğuydu.

***

"Anahtar." Siyah saç telleriyle süslenen mavi gözler bana baktı kalbimi yatıştırmak ister gibi. Onu tekrar ettim. "Anahtar."

Çok Uzaktan Bir BüyüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin