Bölüm 2: Uçuşan Küllerin Ardında

26 5 3
                                    

✎ when the darknes comes - colbie calliat 

Enseme doğru üfleyen sıcak nefes hızla bedenimden uzaklaşırken yutkundum sertçe. Onun dediği yere gidecek miydim? Gitmeliydim ancak yanımda Kane yoktu, bana karşı herhangi bir kara büyü kullanmaya kalkışsa her ne kadar güçlü bile olsam hançerlerimle yenmem zordu.

"Sakin ol," diyerek yatıştırdım kendimi ve gözlerimi yumup derince bir nefes doldurdum içime. Ben izin vermediğim sürece kimse savunmasız anımı yakalayamazdı. Adımlarımı geri geri yönlendirirken dikkat çekmemeye özen gösterdim ve kalabalığın arasından sıyrıldım. Yürürken elim yavaşça eteğimi kontrol ettiği zaman hançerin kabzasını hissederek biraz olsun güvende hissetmiştim. Bu kadar ilerlemişken işimin içine girip planı altüst eden bir herifin oyununa gelerek ölmeyecektim elbette.

Köşe sokağa geldiğim zaman ıssız bölgede bir beden aramaya başladım ancak benden başkasının olmadığı belliydi. Quacemore saldırısında yakılıp yıkılan ve henüz imarı yenilenmeyen terkedilmiş, ölü bir sokaktı. Hafifçe esen rüzgâr alnıma dökülen sarı saçlarımı sağa sola savururken duyduğum tek şey nabzımdı.

Korkuyor muydum yoksa neyle karşılaşacağımı bilmemenin verdiği bir hissiyat mıydı bilmiyordum ama kendimi oldukça savunmasız hissediyordum ve bu oldukça sinir bozucuydu.

"Gelmişsin,"

Biraz önce ruhumu emerek içimi ürperten ses arkamdan geliyordu yine. Elimi o tarafa dönmeden eteğimin hafif aralığından bacağıma doğru götürdüm ve sivri silahın kabzasını kavradım. Hançeri kızla çekip arakama dönerken boşta kalan elimi de sırtıma doğrultup diğer hançerimi çektim. "Hey, hey sakin ol sarı kafa." Ellerini önüne getirip yavaş yavaş bana yaklaşırken ne yapmaya çalıştığını anlamıyordum, onun elinde bir silah bile yoktu.

"Sen kimsin?" dedim sert sesimle. Sırf silahı olmadığı için gardımı düşürmeyecektim, birkaç kara büyünün kurbanı olmak istemiyordum. "Bir dost diyelim."

Birkaç adım daha yaklaştığı zaman geriye doğru ilerlemeye başladım. Onun her adımında kalbim daha da çırpınırken gözlerini kıstı ve dudağı kıvrıldı. Beyaz teniyle uyumlanmış gri gözleri ruhumu delen bakışlarıyla gözlerimi kıstım. "Sana inanmamı mı bekliyorsun?"

Önüne dökülen siyah saçlarını üfledi hafifçe ardından bana cevap verme gereği bile duymadan ellerini arkasına bağlayarak yürümeye devam etti. "Seni on parçaya ayırmamı istemiyorsan sorularımı yanıtla,"

"Güçlerimi elindeki hançerlerle engelleyebileceğini mi sanıyorsun?"

"Güçlerimi kullanmadığımı söylemedim?"

Kocaman sırıttı. O bana yaklaşmaya devam ederken sokağın sonuna kadar gelmiştik, kaçabileceğim herhangi bir alanım yoktu artık. Eğer beni burada büyüleriyle boğazlayıp giderse hiçbir şey yapamazdım. "Güçlerinin olmadığını biliyorum."

"Ne istiyorsun?"

Sorumu yanıtlayacakmış gibi bir hali vardı ancak bunun yerine bir anda üzerime doğru atlayıp kollarımdan birini sıkıca tuttu ve diğer kolumu da tutmak için yeltendi. Bir bacağımla karnına tekmeyi geçirdiğim zaman kolumu bıraktı hızla ancak elimdeki bir hançerim de onunla düşmüştü ve kesinlikle onu almak için vaktim yoktu. Denersem muhtemelen kendimi savunama fırsatım olmadan geberip gidecektim.

"Sen diğerlerinden farklısın," dedi nefeslerinin arasından, sol elinde turuncu bir büyü alevi belirdi. "Güçlerin olmamasına rağmen hepsinden daha güçlüsün."

"Bu sokaktan tek başıma çıkacağım." Kendimden emindim. Beni övüp dikkatimi farklı yerlere çekmesine izin vermeyecektim, sonuna kadar savaşacak ve ölen ben olmayacaktım. "Sana zarar vermek gibi bir niyetim yok, aynı taraftayız."

Çok Uzaktan Bir BüyüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin