3. Bölüm

21 7 34
                                    

Sonunda kafeye varmıştım. Arabadan indim ve kafeye doğru yürüyordum ki bir anda bir çarpma sesi duydum. Hızlıca arkamı döndüm.

Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Arabama biri çarpmıştı. Çok iyiydi gerçekten. Bir bu eksikti yani.

Arabama çarpan arabaya doğru baktığımda içerisinden bir adam çıkıp yanıma geldi. Önce adama endişeyle baktım. Neyseki yarası yoktu. O sırada onun da yüzüme dikkatlice baktığını fark ettim. Sonra sanki kendini toparlamak istermiş gibi başını sağa sola salladı. Cüzdanını çıkardı ve bana kartvizitini uzattı.

"Gerçekten çok özür dilerim. Burada kalıp arabanızı kendim tamire götürmek isterdim fakat gerçekten çok acil bir işim var. Bu benim kartvizitim. Lütfen arayın. Tamir masraflarını ben ödeyeceğim." dedi ve ben daha bir şey diyemeden arabasına binip uzaklaştı.

Ben az önce ne yaşamıştım öyle. Bir elimdeki karta bir de artık boş olan sokağa baktım bir süre. Sonunda karttaki isme bakmayı akıl edebildiğimde kartı gözümün hizasına getirdim.

Koray ÖZDEMİR

Avukatmış o da. Elimdeki kartvizitle birlikte kafeye geçtim. Fulya cam kenarında oturuyordu. Onu görmem için elini kaldırdığında ona doğru yürüyüp karşısına oturdum.

"Ben mi yanlış gördüm yoksa konuştuğun kişi Koray mıydı?" dedi hemen. Şaşkınca baktım. "Tanıyor musun?" diye sorunca düşünceli bir şekilde "Oymuş." dedi. Bir cevap beklediğimi fark edince de "Koray Cenk'in arkadaşı." diye ekledi. "Cenk?" diye sordum. "Ben sana söylemedim mi? Cenk, kendisi benim sevgilim olur." O kıkırdayarak bunu söylerken ben de anladım der gibi başımı salladım.

"Ne konuştunuz peki? Yani merak ettiğimden soruyorum. Söylemek zorunda değilsin."

"Arabama çarpıp kartvizitini verdi sadece. Konuşmadık." dedim.

"Hmm anladım. Araban nasıl çok kötü olmamıştır umarım." diyince "Yok, çok kötü değil. Zaten sadece ufak bir çarpmaydı." dedim.

"İyi o zaman. Geçmiş olsun diyeyim artık." dedi. "Teşekkür ederim." dedim.

"Ne içersin?" diye sordu tebessüm ederek. "Ice Americano olabilir." dedim. O sırada garson geldi. Siparişlerimizi verdik.

"Eee nasılsın?" dedi. Konu açmaya çalışıyordu sanırım. Haklıydı da. Biraz daha sessiz kalsaydık ortam iyice gerilecekti. "Her zamanki gibi. Sen?" dedim. Her zamanki halimi bilmese de modumu anlatabilecek tek cümleydi bu.

"İyiyim." İçeceklerimiz gelmişti o sırada. Teşekkür ettik. Bir süre birbirimize baktık. Bu sessiz andan nefret ediyorum. Konuşmayacağımı anlamış olacak ki "Hangi üniversiteye gittin?" diye bir soru attı ortaya.

"Koç Üniversitesi. Sen?" dedim. "Hacettepe Tıp" dedi. Demek tıp okumuştu. "Aa! Şimdi aklıma geldi. Koray da Koç Üniversitesi'nde okumuştu. Tanışıyor muydunuz acaba. Yani aynı okul, aynı bölüm. Karşılaşmışsınızdır mutlaka." Düşündüm. Aslında biraz tanıdık gelmişti yüzü. O yüzdenmiş demek ki. Ama ben o zamanlar da aynıydım. Çok konuşmazdım yani. "Belki." dedim. "Genelde insanlarla çok bir muhabbetim olmazdı. O yüzden hatırlamıyorum pek."

"Sanırım az önce en uzun cümleni kurdun. Yani iş dışında." Bir şey demedim. "Kabul et sen de yavaş yavaş bana ısınıyorsun. Ben de kabul ediyorum ki fazla konuşurum. İnsanlar genelde sus artık derler. Ama umrumda mı? Hayır." durdu. "Belki biraz. Ama yok umrumda değil. Ne derlerse desinler. Ben mutluyum kardeşim." Güldüm. Daha doğrusu sırıttım.

"Güldün işte gördüm. Doğruyu söylemek gerekirse okulda herkes arkandan konuşurdu. Yok ne iticiymişsin de, ne asosyal kızmışsın da. Bence çok güzelsin diye kıskanıyorlardı seni." dedi. Beni mi? Beni niye kıskansınlardı ki. "Bence yanılıyorsun. Beni niye kıskansınlar ki." diyerek düşüncemi dile getirdim.

"Güzelsin diye dedim ya duymadın mı? Bir dakika sakın bana güzelliğinin farkında olmadığını söyleme." Beklentiyle baktı yüzüme. "Ben mi?" der gibi işaret parmağımla kendimi gösterdim.

Hızlıca çantasını karıştırmaya başladı. İçinden bir ayna çıkarıp yüzüme tuttu. "Baksana yeşil gözlerin var. Dikkatli bakınca görünen çillerin, dalgalı kahverengi parlak saçların, mükemmel burnun, dudakların falan." dedi.

Aynadan kendime baktım. İlk defa biri bana iltifat ediyordu. Ailem genelde sadece kusurlarımı yüzüme vururdu. Aynadaki yansımama ilk defa güzelmiş gibi baktım. Sanırım bakış açısı gerçekten çok önemliydi. Eskiden aynada sadece kusurlarımı gören ben, şuan güzel olduğumu fark ediyordum.

Fulya aynayı indirdi. Ona baktım. Siyah düz saçları, kahverengi çekici gözleriyle çok güzel bir kadındı. Karşımdaki kadın şimdiden bana iyi gelmeye başlamıştı. Haklıydı, yavaş yavaş ona ısınıyordum.

"Neyse bunu aşacağız. Ne diyordum ben. Hah. Senin arkandan konuşurlardı ama ben seni ilk gördüğümde sevmiştim. Neden olduğunu ben de bilmiyorum. Sanırım iyi bir enerji vermiştin bana. Aksine diğerleri bana itici gelirdi. O yüzden seninle konuşmaya çalışmıştım. Gerçi bana pek yüz vermemiştin ama neyse." İçeceğinden bir yudum aldı. Sonra da yüzüme baktı.

"Şimdi biraz da sen anlat bakalım. Çok konuştum ben yine."

Tam o sırada telefonu çaldı. "Kusura bakma." diyip telefonu açtı. Bir süre karşısındakini dinledi. Arada kaşlarını çattı. Bir süre sonra "Hemen geliyorum." diyerek telefonu kapattı. Ardından bana döndü.

"Gözde, gerçekten çok özür dilerim. Çok acil bir durum oldu, gitmem gerekiyor."

"Sorun değil." dedim. Çantasını hızlıca toplayıp kalktı. "Seninle konuştuğum için gerçekten çok mutlu oldum. Bunu tekrarlayalım lütfen. Görüşürüz." dedi. "Hoşçakal." dedim.

Gülümsedi ve hızlıca yanımdan ayrıldı. Ben de toparlanıp kasaya geçtim. Hesabı sorduğumda Fulya'nın çoktan ödediğini öğrendim. Kaşla göz arası nasıl ödemişti ki. Kafeden çıkıp evin yolunu tuttum.

Doğru ya arabama çarpmışlardı.

Yeni bölüm geldiii.

Nasıldı?

Gözde?

Fulya?

Koray?

Buraya bir minnoş bıraktım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Buraya bir minnoş bıraktım.

O zaman diğer bölümde görüşürüzzz.

KOR ALEV Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin