Maria daldığı masadan çekti bakışlarını. Ne olup bittiğini anlamıyordu ancak iyi şeyler olmadığı kesindi. Kardeşine dönüp baktı, kızıl saçlarını bir omzunun üstünde toplarken konuştu.
"Bir polisle sevgili olacak kadar da aptal mı Ayaz?"
____
_______
__________
Elimdeki kahve fincanını masaya bırakıp ayağa kalktım. Hava sabahın ilk saatlerinden beri yağmurluydu. Odamda dosyaları incelerken yağmurun hışırtısını, damlaların pencereye vuruşunu dinliyordum. Son yarım saatten beri ise kahveyle beraber kafamı dinlemiştim. Bugün üzerimde bir rahatlık vardı açıkçası, belki de yağmurdan kaynaklanıyordu. Bilemiyordum.Ayağa kalkıp pencereye doğru yürüdüm. Her yer ıslaktı. Şehir adeta yıkanmıştı bugün. Tepeden, bulutlardan dolayı çok da görünmeyen güneş ise bir saate batacaktı. Ayaz'ın sorgusu vardı bugün.
İki gün önce, hücresinin önünde yaptığım sorguda tahmin edileceği üzere yine bir şey çıkmamıştı. İki gündür ise onu burada tutuyordum. O da bilerek yapıyor gibi hiç itiraz etmiyordu. Bu iki günde toplam beş dakika belki görmüştüm onu. İçeride olmaya dayanamadığını biliyordum. Çıkarıldığı gün gibi, kafasının şiddetli ağrılarını, uyumadığını, bankta yatmadığını biliyordum. Bitik görünüyordu olması gerektiği gibi. Ancak yine de itiraz etmiyor, hücresinin önüne geldiğim zamanlar da hiçbir şey yokmuşçasına cevap verebiliyor, benimle alay edebiliyordu.
Penceremin önünden çıktım. Koltuğuma bıraktığım uzun koyu kahverengi ceketimi aldım. Havaların sıcaklığı artık bitiyordu. Eylülün son haftalarındaydık ve yakında bu yağmurlar artacaktı. Ceketimi giyip üzerimi düzelttim, yine koltuğa bıraktığım siyah renkteki kısa diğer ceketi aldım.
Hücresinin önüne geldiğimde bana bakmamıştı bu kez. Kafası öne eğik, o her zaman oturduğu pozisyonda, bir dizini kırıp dikmiş, diğer bacağını ise uzatmış duruyordu. Bir kolu dizinin üzerinde, diğeri ise kucağındaydı. Hücresini açarken bile kafasını kaldırmamıştı. Uyuyor muydu?
Bir süre bekledim demir parmaklıklardan oluşan kapının eşiğinde. Yine bakmayınca içeriye girdim, yanına adımladım. "Ayaz." Bakmadı. Önüne gelen tutamlarından yüzünü tam olarak göremiyordum. Biraz uzağına çömelip çenesinin ucunu tuttum. Evinde, o da aynı şekilde çenemi tuttuğunda onu öldürmek isterken şimdi uyuyor mu diye kontrol ediyordum.
Kafasını yukarıya kaldırdığımda derin bir soluk aldım. Uyuyordu, derindi uykusu. Hoş, bu kadar uyumamak için direnirken ne bekliyordun ki? Böyle sızıp kalıyordun. Uyandırıp uyandırmamak arasında kaldım bu kez. Kolumdaki saate çevirdim gözlerimi, çok vaktim yoktu. Uyanması gerekiyordu. Tereddüt içinde ıslattım dudaklarımı. "Ayaz."
Sesim çok da çıkmamıştı, duyabileceği şekildeydi. Bu kadar derin uyurken duyar mıydı, ayrı bir konuydu. Önüne gelen siyah saçlarının uçları nemli, alnı boncuk boncuk terliydi. Kaşlarımı çattım, diğer elimi alnına yasladım. Ateşi vardı herhalde.
"Ayaz." Gözlerini aralar gibi oldu. Uykunun verdiği sersemlik ile kaşlarını çattı ve çenesindeki elimi tuttu. Gözleri bulunduğu yeri anlamaya çalışıyordu, kısa sürdü zaten. Arabada uyuduğu zaman da böyle olmuştu, birkaç saniye içinde o zekası geri gelebiliyor, olan biteni kavrayabiliyordu. Gözleri tuttuğu ele çevrildiğinde ilk uzaklaşır gibi oldu, yüzüme bakmamıştı. Çattığı kaşlarını eski hâline getirirken dudakları yana doğru kıvrıldı.
"Bakıyorum da uykumuzda dokunmaya başlamışsın savcı. Hoş geldin."
"Yüzüme baksaydın bari Ayaz, koklayarak mı anlıyorsun kimin geldiğini?" Kaşlarımı çatmıştım. Sesini duymasam katlanıyordum da, bu hâli çekilir gibi değildi. "Senin kokuna özel herhâlde." Güldü. Sesi yeni uyandığı için kalın ve boğuk çıkıyordu. "Elinden tanıdım Arel."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUÇLU (BxB)
ActionBoy farkı da dahil, ona her şekilde üstten bakıyordum. Bu tavır beni içeriye sokabilirdi ama rahattım. Buradan çıkacaktım. Dudaklarım yine alayla kıvrıldığında, gözlerimi üzerinden ayırmadan konuştum bu kez. "Haklısınız, kaçmalıydım. Eğer bir...