Eskileri hatırladığı için bembeyaz teni hafifçe pembeleşirken içten içe Shoko'dan özür diliyordu. Emindi ki gökten kendisini izlerken anlattığı bu anı yüzünden kendisinden utanmıştı.
Konuyu değiştirdi. "Mös- Geto ile tanıştım." diyerek konuyu az önce yalvar yakar sanatını icra etmesi için ısrar ettiği o adama çevirdi. Şu anda içinde gizli bir kalkınma başlatan küçük bir topluluk vardı ve kesinlikle Mösyö'den haz almıyorlardı. Gojo sadece az önceki olay yüzünden ona kırgındı ve kin beslemeye yer arıyordu.
"Harika bir adam." dedi ama yine de onun hakkında. Shoko'nun sevdiği adamı gelip de burada sönecek bir kin için rahatsız etmeye gerek yoktu. "Neden aşık olduğunu anlayabiliyorum. Bana onu anlatırken hep dört dörtlük kelimeler kullanırdın. İşte saygılı, yakışıklı falan. Cidden öyleymiş." dediğinde sonunda bunları kendisine de itiraf edebilmişti. İçindeki sıkkınlığı tek bir nefesle dışarı attı ve hafifiçe gülümsedi. Öyle hafifti ki, gülümsediğini Gojo bile anlayamamıştı.
Kendi ağzının içinde gevelemeye devam etti. "Onu resmimin kompozisyonu yapmak istedim. Bilmiyorum, onu ölümsüz yapmak istedim sanırım. Tanrım, çok aptalım, değil mi? Onu görünce ölümü unutuyor gibi oluyorum, sanki sonsuza kadar kalbim çarpmaya devam edecekmiş gibi. Bir vampir gibi ölümsüz olacaktım sanki." dedikten sonra bakışlarını yerdeki çiçeklere çevirdi ve ölümü hatırladı tekrardan. "Bu yüzden onun resmine kasımpatı çilekleri koydum, saçlarının uçlarına bağladım onları. Öyle ki dalgalanan saçları havada şekillenirken o çiçekler çok da belli olmuyor." ani bir alışkanlıkla elini sağ tarafa attı ama orada boşluk olduğunu fark edince derin bir iç çekti. Normalde hep yanında defterini taşırdı, her an her yerde çizim yapabilmek için ama bugün yanında yoktu işte. Daha geçen gün derste ezbere çizdiği bütün resimleei Shoko'ya göstermek istemişti ama belli ki bu imkansızdı. "Herneyse. Belli olmuyorlar çünkü yaşarken hep ölümü unutuyoruz, tıpkı az önce de dediğim gibi."
Gojo daha fazla ayakta kalamadı ve olduğu yere çöktü. Ellerini dizlerinin üstünde birleştirip, kafasını da ellerinin üstüne koydu. "Neden intihar ettin, Shoko?" normalde konuşurken her daim tonlama kullanırdı, Gojo. Ufak da olsa cümlelerini vurgulardı ki bu çok sevdiği bir şeydi, en sıradan söz bile tonlama sayesinde biraz şatafatlı duyuluyordu. Ama bu soruyu sorarken Gojo'nun sesi ufuk çizgisi gibi dümdüzdü. Hissiz.
Gojo'nun Shoko'yu suçladığı falan yoktu. Elbette kırgın hissediyordu ama bu karşı taraf için değil, kendisi için geçerliydi. Shoko'nun ne kadar bitik olduğunu anlayamayacak kadar saf olduğu için kendisine öfekliydi. Aynı zamanda şu anda Geto ile konuşuyor olmak da ona suçluluk hissettiriyordu. Neden suçlu hissettiğini kendisine bile sormaya korkuyorken elbette ki bunun bir cevabını kendi zihninde ne kadar aramış olursa olsun, bulamamıştı. Ama artık gönlü ferahtı, ne de olsa bütün sohbet muhabbeti ayarlayan stüdyo artık Geto'suzdu.
Ensesini kaşıdı, Gojo. Bunları içten içe Shoko'ya itiraf etmek istiyordu ama ne demesi gerektiğini tabiri caizse bunları nasıl söylemesi gerektiğini bilmiyordu. Dudaklarını büzdü ve derin bir iç çekti.
"Geto'yu çok uzun zamandır tanıyormuş gibi hissediyorum." dedi tek bir nefeste. Zordu bazı şeyleri söylemek. Ne de olsa insan oğlu tabiatı gereği zor şeylerle karşılaşmaktan kaçınır bir yapıya sahipti. Her daim atlatabileceği en hafif darbeyi arardı doğal olarak, bunun için de kimi zaman yalana, iftiraya veya kendisini oradan yok etmeye oynardı ve bunları tıpkı bir satranç turnuvasının en kritik hamlelerini oynar gibi dikkatli ama aynı zamanda da stresle yaparlardı. Ama Gojo'nun şu an hissettiği stres falan değildi, korkuydu. Shoko'nun ölüsü sanki dirilmişti de kendisine hesap sorar gibi karşısında dikiliyordu.
"Bana onu o kadar çok anlattın ki- yani-ben-..." bunları söylerken sanki Shoko'yu suçluyordu, öyle bir ifade vardı yüzünde. "Hayır doğru kelimeler bunlar değil. Yemin ederim senin bir suçun yok, gerçekten! Ben sadece.. Ne demem gerektiğini bilmiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sanatım|SatoSugu
FanfictionKendi kendine güldü, Geto. "Ha gökyüzüne bakmışım, ha denize bakmışım fark etmez; mavi her daim bana huzursuzluk verir."