Aynı İsim

101 10 8
                                    

Dünya mı dönüyordu yoksa bulanmış zihni mi yerinde duramıyordu bilmiyordu, Geto. Tek algılayabildiği şey kendisine artık tölerans göstermesi gerektiğiydi. Vücudu adeta iflas etmişçesine çökerken, Geto bunu neden kendisine yaptığını anlayamıyordu.

Birinin kompozisyonu olma fikri eskiden ona cazibeli gelirdi. Bir resmin ilhamı olup, ona yol vermek, hatta bir eserin ana konusu olmak insana çok büyük bir iş yapmış hissiyatı verirdi, kısacası gurur duygusunu yaşatırdı insana. Geto da eskiden bu fikrin olduğu taraftaydı ; şimdiyse bu fikrin gölgesini bile görmek onun için çok zordu.

Yutkundu ve bir adım geri attı, Geto. "Üzgünüm, reddetmek zorundayım. Birinin kompozisyonu olmak..benim için zor." yanaklarının kızardığını çok net bir şekilde hissedebiliyordu büyük olan. İnsanları reddetme konusunda hiçbir zaman zorluk çekmemişti ama işler sanıyordu ki Gojo Satoru için farklı bir senaryo üzerinden gidiyordu.

Gojo'nun yüz ifadesinde okunmayan duygular bir cümbüş misali etrafta yayılıp ortamı geçerken, Geto ne yapacağını bilmeyerek , baş parmağı ile işaret parmağına baskı yapmaya başlamıştı. Yüzündeki bütün gerginliği tek bir kuvvetle, ince olan parmağına aktarıyordu. En acılı ama aynı zamanda da en acısız yöntem buydu onun için. Parmağını sıkarken canı acımıyordu ; parmağını sıktığını fark ettiğinde de canı yanıyordu. Ne azı ne de fazlası, tam ayarındaydı bu yöntem Geto için.

"Mösyö," diyerek söze girdi, Gojo. Kendisi de biraz utanmış ve çekingen görünüyordu. "Sizin için zor biliyorum ama..Çevremde sizin kadar ağır bir aura yayan biri daha yok, öyle bir modelin de çalıştığını zannetmiyorum. Bana eski Roma zamanlarını hatırlatıyorsunuz. Lütfen, teklifimi bir kez daha düşünemez misiniz?" her an eğilmeye hazır bir pozisyonda dururken demişti bunları, bir yandan da sesi yalvarırmışçasına kısık ve ikna etmeye meyilliydi.

Sanatı anlaşılmayan birinin hayatını şekillendirip, yeni bir ilham kaynağını buldurmak Geto için çok değerli olurdu ; oysaki diğer yandan parlayan korkusu o kadar ağırdı ki, Geto bu yükü taşıyabileceğinden şüpheliydi. Zaten çöküşteydi ve geçmişi yad ederek bir çöküşü daha göze alamazdı, almamalıydı.

Parmağına uyguladığı kuvveti artırdı kendisine acımadan, biraz daha basarsa kemik hassasiyeti yüzünden parmağını kıracaktı ama şu anda bu pek de umrunda değildi.

Shou'nun dediklerini düşündü. Evet, yeni şeylere ihtiyacı vardı ama bunları kaldırabilecek güç kendisinde yoktu.

Birinin portresi olabilirdi ama şu an değil. Her ne kadar geçmişi onu bir kukla misali sarkıtıp, kendisine bakmasını sağlasa da Geto yeri geldi mi çok vurdumduymaz olurdu, hayatı bir hiç uğruna yaşıyormuş gibi dikkatsiz davranır ve çakırkeyif gezinirdi sağda solda. Aklı bir karış havada olurdu kısacası.

Ama bazen öyle zamanlar gelirdi ki kapısına, toplantıya bile resmiyet bakımından kalmış kıyafetlerle gidebilen adamı bir anda melankolikliğe sürüklerdi. En sevdiği şeylerden kendisini mahrum bırakırdı çünkü onlar artık eğlenceli değildi; en sevdiği arkadaşını kendi elleriyle bile bile iter, akşamında ise ona neden bu kadar kötü davrandığını sorgulardı; konuştuğu ve düşündüğü şeyler ise sadece kendisini daha da mahvetmek için varolmuşçasına bir ok misali kendisine yönelir, vücudunu delik deşik eder, sonunda ise ruhu havaya ve bedeni de toprağa karışan biri olurdu.

Bu zamanaları tıpkı patlamış bir şehir gibiydi; etraf çökmüştü ama yalnızlık ona huzur verirdi, işin sonunda ise yalnız olduğu için daha da beter olurdu.

En sonundaysa bir mucize oluverir ve gökteki ruh bedene, yer altındaki bedeni ise günyüzüne çıkardı. Bütün bir döngü en baştan başlar ve cehennem azabı gibi devam ederdi.

Sanatım|SatoSuguHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin