"Anlayamadım? Bir saniye.. Bırakıyor musunuz?" Gojo'nun sesinde nefret ve öfke vardı lakin en fazla hüzün ile hayal kırıklığı yer edinmişti.
Geto hiç beklemeden başını salladı ve gülümsedi. "Eminim benden çok daha iyi birini bulursun. Shoko'ya selam söylemeyi unutma." dedikten sonra arkasını dönmüş ve gitmek için düz yolda yürümeye başlamıştı. Lakin tam da beklediği gibi Gojo onu kolundan sıkıca tutmuş ve kendisine doğru bedenini tekrardan döndürmüştü. Derin bir nefes aldı, Geto ve Gojo'nun diyeceği şeyleri beklemeye başladı.
"Mösyö.. Bakın.. Bu işi hiçbir zaman benim için yaptığınızı düşünmedim," düşünmüştü. En azından bir an için bunu farkında olmadan umut etmiş, sonrasında da asıl amacı hatırlayıp üzülmüştü. "En başından beri bu bir çıkar ilişkisiydi ancak beni böyle bırakamazsınız! Benim size ihtiyacım var, o resim için size çok ihtiyacım var."
Geto, kolunu Gojo'nun ellerinden kurtardı ve boynuna doladığı atkıyı çıkartıp beyaz saçlı çocuğun boynuna sardı ve omzunu birkaç kere patpatlayıp, gülümsedi. "Emin ol Gojo daha çok gençsin, hayatının baharındasın ve henüz hayatında tanıyabileceğin biri de yok. O ilkin ben olmak istemiyorum. Ayrıca.." deyip bakışlarını kaçırdı ve sanki boğazında bir gıcık varmışçasına öksürdü. "Bana iyi şeyleri anımsatmıyor bu aktivite. Üzgünüm, cidden."
Gojo hızla Geto'nun ellerinden tuttu ve avuç içine alıp, sıkı sıkı tuttuk o zarif elleri. Gözlüklerinin arkasından bile belli olan o çaresizlik o kadar netti ki, Geto, Gojo'nun yaşadığı her bir duygusunu saniye saniye kalbinin en derininde hissediyordu.
Gojo. "O zaman.. O zaman size o anıları unutturmak ve yeni bir sayfa açtırmak için elimden gelen her şeyi yaparım! Soytarı gibi davranır, sizi eğlendiririm!"
Geto bir şey demedi. İstese de unutamayacağı bazı anıları vardı. Bunlar değişmeyen şeylerdi, tıpkı vücuduna kazınan bir yara veya doğduğundan beri aynı yerde olan o ben gibi; değişmezdi bazı şeyler. İnsan ne kadar ileriye giderse gitsin, o anının üstüne yüzlerce adım atsın, yine de gün geldiğinde yerinde sayıyormuş gibi o anıyı hatırlar ve tekrar tekrar yaşardı. Tam da bu yüzden Gojo Satoru'nun yapacağı hiçbir eylem Geto'nun ruhuna dokunmayacaktı. Ancak genç olan bunu göremiyordu, belki de görmek istemiyordu çünkü karşısındaki adama öyle saygı duyuyor, öyle örnek alıyordu ki; sanata olan bakış açısı bile şekillenmişti.
"Lütfen!.. Ben.. Ben sizin görüşlerinize çok değer veriyorum! Dediklerinizi uyguluyor ve artık ona göre adım atmaya çalışıyorum, cidden!"
Geto daha fazla dayanamadı ve ikinci defa ellerini Gojo'nun avuçlarından kurtardı. Hayatında sadece birkaç hafta yer edinmişti ve bu günlerin içersinde de fazla bir samimiyetleri olmamıştı. Nasıl oluyordu da Gojo, Geto'ya bu kadar bağlanabiliyordu? Kötü gün dostu değildi, aksine sadece genç olana zıt düşüp onun ideallerini aşağılamak için konuşmuştu. Böyle konuşmuştu çünkü.. Onunla bu konular hakkında konuşup, tartışmak hoşuna gidiyordu. Bunları yapınca sanki eski bir alışkanlığını geri kazanmış gibi hissediyordu Mösyö.
Ancak bu resim olayına daha fazla devam edemezdi. Eğer ederse geçmişteki Geto'ya büyük saygısızlık etmiş olurdu. Bunu da kendi gururuna yediremezdi işin sonunda. Ne olursa olsun, işler ne kadar sarpa sararsa sarsın, isterse intihar etsin, ilk başta insan kendi değerini bilerek haraket etmeliydi. Elbette Geto gibi biri bunu her daim başaramıyor ve kendisinden istifade ederek yaptığı şeyler oluyordu. Birinin resminin ana konusu olmak onun için hâlâ zor bir adımdı. Bu konuda Gojo'ya yardım etmeyi seçtiği için kendisi suçluydu, ne de olsa bunu daha erken fark etmeliydi ancak yapamamıştı. Shoko gözünü kör etmiş gibi, onun ismini duyduğu an kabul etmişti genç olanın teklifini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sanatım|SatoSugu
FanfictionKendi kendine güldü, Geto. "Ha gökyüzüne bakmışım, ha denize bakmışım fark etmez; mavi her daim bana huzursuzluk verir."