Veri tabanları, şirketin ay sonu yüzdelikleri ve toplantılar derken, kendini robot gibi hisseden Geto şimdi de koca bir kaya gibi hissediyordu. Olduğu yerlerde asırlarca durup haraket etmemek kulağa o kadar boş geliyordu ki, ertesi sabaha ciddi ciddi bir kaya olarak uyanmak istedi.
"Bay Geto, dinliyor musunuz?"
Dalgın bakışlarını elindeki dosyadan ayırmadan kafasını salladı, Geto. "Evet, dinliyorum müdürüm."
Aylık sonuçlar önceki aya göre biraz daha iyiydi, en azından şirket ulusal bir şirket olma konusunda daha derin adımlar atmaya başlamıştı.
"Şirketimiz biliyorsunuz ki yukarı bakan bir ok misali yükselişte." diyerek söze başladı, müdür. Elini veri tabanlarında gezdirirken konuşmaya devam etti. "Şöyle bir şey düşündüm. Biliyorsunuz ki günümüzün en büyük krizlerinden biri ekonomik faaliyetler, küresel ısınmalar ve çevre kirliliği. Ancak bunlara her şirket el atıyor, ki biz de attık, bir farklılık oluşturmamız lazım. Fikri olan."
Yüzü bulanık olan biri konuştu. "Sanata kapı açabiliriz. Her ne kadar sanata değer verildiğini iddia etse de birkaç ülke, bu belli başlı müzeler ve tarihi ressamlar harici pek de geçerli değil. Günümüz öğrencilerini seçip, onları ağırlayabilir ve önümüzdeki ay çıkacak kataloglar, dergiler için onların şiirlerini, resimlerini kullanabiliriz. Hem onlar kârda olur, hem de önümüzdeki ay dizayn konusundaki endişemiz geride kalır."
Elini çenesinde gezdiren müdür önce birkaç saniye düşündü bu fikri. Kulağa cidden çok hoş ve cazip geliyordu ama yine de topluma oynama konusunda biraz geride kaldığını hissediyordu. Girişimci olan arkadaşını kırmamak adına bir şey söylememeyi tercih etmiş ve düşünüyormuş gibi yapmaya devam etmişti.
Derin bir iç çekti, Geto. "Günümüz öğrencilerinden seçeceğiz, evet, ama hangi üniversiteyi ele alacağız? Pardon, umarım ki liseliler bu işin içinde değildir, daha sanat nedir daha yeni öğrenen öğrencilerle dolu oralar."
Hafifçe somurttu, müdür. "Bende buna kafa yoruyordum. Öğrencileri neye göre seçip, alacağız dergiye?"
Yüzü bulanık olan adam birkaç kere ağzını açıp bir şeyler gevelemişti ama ne dediği bile anlaşılmadan hemen susmuştu.
"Neden ülke arası bir yarışma düzenleyip, ünlü sanatkarları çağırıp birinci olacak olan üniversiteyi seçmiyoruz?"
Yüzü bulanık olan bir diğer adam konuştu. "Kaybeden okullar bize karşı homurdanır. Ayrıca okullar arası fark çok keskindir, herkes aynı eğitimi görmüyor."
"Bu ayki bütçe durumu oldukça iyi, neden hepsine birer konu verip, aynı kalemleri vermiyoruz? Bir sanatkar daima kendinden daha üstün bir sanatkar olduğunu kabul etmek zorunda nasıl olsa. Eğer kazanan cidden etkili bir şey dizayn ederse, işimiz kolaylaşır. Bir şair, bir konservatuvar öğrencisi ve bir de ressam seçeriz olur biter."
Müdür elindeki kalemi ona doğru uzattı. "Yani kalem, kağıt ihtiyaçlarını biz mi giderelim? Şaire nasıl bir yatarım yapabiliriz?" küfür edermişçesine konuşmuştu.
Bir sürü bulanık kişi vardı etrafta. Hepsi ağızdan ağıza konuşurken, münakaşaları biraz daha karmaşık hâl almaya başlamıştı ve Geto'nun kesinlikle buna katlanacak bir beyni yoktu. Sabahtan beri çevresindeki iş adamlarından daha çok koşturmuştu ve en yakın arkadaşının cenazesinden çıkalı sadece birkaç saat olmuştu. Katlanılabilecek gibi değildir bulunduğu ortam.
Geto konuya tekrardan dahil olmak adına lafa girdi. "Neden bu konudan vazgeçmiyoruz?"
Bunun üstüne hafif gürültülü olan toplantı odası bir anda sessizliğe boğuldu ve Geto'nun konuşmasına devam etmesini istedikleri için aynı anda hepsi ona bakmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sanatım|SatoSugu
Fiksi PenggemarKendi kendine güldü, Geto. "Ha gökyüzüne bakmışım, ha denize bakmışım fark etmez; mavi her daim bana huzursuzluk verir."