Günler günler kovaladı. Biraz büyüdüm. Yanımda bana benzeyen kediler bir bir azaldı. Yenileri geldi. Kimse beni istemiyor gibiydi. Daha doğrusu ben kimseyi istemiyordum. Ben annemi istiyordum. Herkese kötü davranıyordum. Bu diğer kedilerin kokusuna dayanamıyordum artık. Kendimi daha çok yalıyor ve temizliyordum. Kafeste bir köşeyi kendime ayırmıştım. Kimse oraya yaklaşmazdı. Yine de onlarla oynardım canım istediğinde. Bir gün bir köle ailesi geldi. Ben ve yeni gelen kedilerden biri arasında kararsız kaldılar. Neymiş ben sinirli bakıyormuşum, agresifmişim, kendimi sevdirmiyormuşum ve büyükmüşüm. "Annemin karnından çıkar çıkmaz alsaydınız keşke" dedim. Anlamadılar büyük ihtimalde. O gün akşam üstü yaşlı bir köle geldi. Gezdi dolaştı en son bizim kafeste durdu. Bana bakıyor gibiydi. Ben üşümemek için kapanmıştım. Kuyruğumu da üstüme örtmüştüm. Kısık gözle yaşlı köleyi izliyordum. Diğer köleler gibi parmağını sokuşturursa diye tetikte bekliyordum kesik atmak için. Atmadı ve yüzünü yaklaştırdı. Buruşuk tatlı bir suratı vardı. Benimkiler gibi beyaz bıyıkları vardı. Kapanma saati gelince "Almayacaksan oyalanma yaşlı bunak, eve gideceğiz." demişlerdi. Adam vazgeçip gitmişti. Yine soğuk bir geceye başlamıştık. Köleler varken ısınıyordu sadece bulunduğumuz yer. Neymiş biz yan yana tüylerimizle birbirimizi ısıtırmışız. Ben kimseyi kendime yaklaştırmıyorum ki ısınayım hiç umurlarında değil.
Sabah değişik bir toprak koydular kafese. Eşeleyecek bir şey sanmıştım. Toprağı dağıtınca bağırıyorlardı. Demek ki oyun için değildi. O sabah annem gibi güzel bir kedi getirdiler. Tüyleri benim gibiydi sanki. Yan kafese koydular. Üzgün, yorgun ve yaşlıydı. Benden çok büyük olduğunu anladım. Normalde içimden derdim ama o anda "Acaba bende bu kedi gibi güzel olacak mıyım? " dedim. Duymuş beni. "Güzel olmak bizim gibi kediler için iyi bir kader değil yavrucum. Bir de o kum çişini yapmak için, yemeye çalışma boşuna." dedi yaşlı sesiyle. O sabah bir şey daha öğrendim. Köleler hem uysal hem güzel kedileri seçiyordu almak için. "O zaman kendimi çirkinleştirirsem beni hiç kimse almaz değil mi?" dedim. Alaycı bir bakışla "Burada kalmak daha kötü bir seçenek. Eğer gidersen buradan fırsatını bulunca kaçabilirsin. Benim küçüklüğüme benziyorsun. Büyüyünce çok güzel bir kedi olacaksın." dedi. Sonra kıvrılıp uyudu. Gitmek kaçmak için bir fırsat, kalmak ise hapishane şartlarında yaşama tutunmaktı. Gelen küçük kedilerin bazıları ölüyordu. Sıcak olsaydı geceleri biraz belki onlar da yaşardı. Yeni küçük kediler geldi. Beni ellerine aldığında kesik atmaya çalışmıştım ama kalın eldivenleri vardı. Tırnaklarım geçmemişti. Köleler beni bulunduğum yerden çıkartıp boş bir yere koydu. Sanırım artık büyümüş ve onlardan ayrılmamın zamanı gelmişti. Artık kafeste yalnızdım ve kötü kokudan uzaklaşmıştım. Kendimi yalayarak temizlerken o yaşlı köle tekrar geldi. Direkt eski kafesime gidip baktı. Ama ben orada yoktum. Satıldığımı ve geç kaldığını düşünmüştü. Yandaki büyük yaşlı kediye baktı. Yaşlı kedi köleye kükredi. "Sıra sende, kendini göster ve bu köleyle buradan git." dedi bana. Alışmıştım sanki buraya bir düzenim vardı. Tekli kafese de geçmiştim. Tadını çıkaramadan gitmek iyi bir fikir miydi? Bunu annem söyleseydi yapardım diye düşünüp tatlı tatlı "Bana bak, buradayım." dedim. Sesimi duyar duymaz bana bakmıştı. Gerçekten beni arıyormuş. Plastik hapishane, kırmızı bir tasma, biraz mama ve kum aldı. Sonra eldivenli köle beni demir hapishaneden çıkarıp, plastik hapishaneye koydu. İlk defa kesik atmaya çalışmamıştım. Yaşlı köle plastik hapishaneye yaklaşıp bana baktı. Gözlüklerinin camından kendimi görmüştüm. Bir bütün olarak kendimi ilk defa görüyordum. Çok güzeldim. Güzel kokuyor olsam prensesler gibiydim derdim.
"Teşekkür ederim." diyebildim yaşlı kediye sadece. Her şey çok hızlı yaşanmıştı. Eski kölemizin arabasından çok daha büyük bir arabanın koltuğuna koydu beni. Kapıyı kapatıp yan koltuğa geçti. Plastik hapishanenin kapısını kendine çevirdi. "Tıra çiş yapmayacağını bilsem çıkarırdım seni. Bu arada benim ismim Mustafa. Mıstık dede, Musti falan derler bana genelde. Sana hemen isim koymayacağım. Türkiye'ye dönünce torunuma hediye olarak vermeyi düşünüyorum seni. Ben artık yaşlandım. Ölürsem en azından yanında bir arkadaş olur çok üzülmez. Sana ismini o verir artık." diye bir şeyler geveledi ağzında. Bu Mıstık Dede çok iyi bir insana benziyordu. Konuştuklarının çoğunu anlamadım. Sanırım sallantılı bir yolculuk daha yapacaktım. Zaten sekiz canım kalmıştı bir de bu yolculuk çıkmıştı. Ama sandığım gibi olmadı. Dans ediyor gibi yumuşak ve rahat bir yolculuktu. Sıcacık bir tırdı. Bol bol uyudum. Acıktığımı hiç hissetmedim. Ama yanımda duran mamanın kokusu beni dürtüp duruyordu. Dayanamayıp poşete bir kesik attım. Düşen bir parça mamayı kaptım hemen kıtır kıtır yedim. Acıktığımı fark edince Mıstık Dede mola verdi. Beni hapishaneden çıkartmak için elini içeri attı. İç güdülerim bir kesik atmamı söylüyordu. Ama nedense yapmadım. Beni aldı montunun içine koydu. Bir avuç mama aldı poşetten. Ahşap masaları olan bir kafeye girdik. Beni montundan çıkarıp, oturağa bıraktı. Önüme de bir avuç mamayı koydu. Sarışın mavi gözlü bir kız Mıstık Dede'ye bir şeyler sordu. Beni görünce başımı okşadı. Normalde kükrer ya da kesik atardım ama mama yemeye odaklanmıştım. Mıstık Dede'de yemeğini yedi. Planım hazırdı. Karnım toktu. Birazdan kapı tekrar açılınca fırlayıp kaçacaktım. İçeri birileri girdi. Fırsat bu fırsat deyip aşağı atlamaya yeltendim ama Mıstık Dede beni havada yakalayıp tekrar montunun içine koydu. Sonra doğru tıra gittik. İlk kaçış denemem tam bir fiyaskoydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOCHA
Teen FictionMocha ilk kölesini yeni kaybetmiş yaralı bir Sibirya kedisidir. Kaderinde ruh hali kendine benzeyen bir köleyle karşılaşmak vardır. Kendi hayatı az aksiyonluymuş gibi kölesi Ege onu birçok maceraya sürükler. Ege ile karşılaşıncaya kadar beş canını k...