7.BÖLÜM

7 1 0
                                    

Hayat bitti dediğin yerden yeniden başlar.

                                ACI KAHVE

     Hani bazen yorulur ya insan. İş yapmaktan, çalışmaktan, yürümekten, gezmekten... Bunların hepsi bir eylem, yorar insanı. Peki insanı sadece yoran şey eylemler midir? İnsan sevmekten, sevilmekten, aşık olmaktan, duygularını yaşamaktan yorulur mu? Evet yorulur. İnsan yaşamak isteyip yaşayamadığı tüm duygulardan yorulur. Bunları kahvemi yudumlarken daha iyi anladım. Her zaman güzel gelen yorgunluğumu alan bu kahve artık güzel gelmiyor, daha da yoruyordu. Artık bu kahvenin bendeki adı değişmişti. Keyif kahvesi, sabah kahvesi değildi. Bunun adı artık acı kahveydi. Kahveyi acılaştıran şey neydi peki? Tabiki ona eşlik eden acı duygular. Duygular kahveyi acıtır mı? Her zaman acıtmaz. Mutluysan, keyifliysen, neşeliysen o kahveden zevk alırsın ama ya tam tersi ise. Nasıl zevk alacaksın. O kahve sana zehir gibi gelir. Balkonda açık havada, sehpanın üzerinde duran kahve fincanını yere fırlattım. İçimde bastırdığım bu duygular sanki kahve fıncanının kırılması ile ortaya çıktı. Zaten ağlamak için bir bahane olur ya her zaman. Bu da o bahaneydi şimdi. Sinirlerim alt üst olmuş, kafam darmadağındı. Kısa sürede bana bu kadar duyguyu acı acı yaşatan kişi, her şey güzel ilerlese kim bilir kendimi nasıl hissetmeme sebep olurdu.
     Kafamı balkonun camlarına vurmaya devam ettim. Kendime gelmek istemiyordum. Uzun zamandır bu kadar dolup, mahvolmamıştım. Neydi beni bu kadar üzen, kırıp döken şey emin değildim. Ben baya baya ilk görüşte aşk denilen şeyi mi yaşıyordum. Olanları düşündükçe sevinsemde yaşayamadığım şeyler için üzülüyordum. Onun o kabine girişi, ne kadar sinir bozucu olsa da şimdi düşününce hoşuma gidiyordu. Kendini beğenmiş, çok bilmiş halleri. Nikah masasında gözlerime bakarak hayır deyişi. Beni çok fazla etkisi altına almıştı. Ben kör kütük aşık olmuştum bay ukalaya. Belki Nilay hamile olmasaydı olabilirdi ama ondan önce bütün basına itiraf eden bendim. Madem seviyordum niye bozdum her şeyi. Şimdi tüm suç Nilay'ın mıydı? Of of, kendi kazdığım kuyuya kendim düştüm der gibi bir köşeye kalkıp oturdum. Yerde duran fincan kırıkları tek tek elime ayağıma battı ama hiç aldırmadım. Bütün gün burada oturup düşünsem de bir şeyleri değistiremezdim. Kendime gelmeli, toparlanmalı ve ayağa kalkmalıydım. O günden sonra başlamadan biten bir kariyerim vardı. Olanlar yüzünden beni işe kabul etmediler. O yüzden yeni iş arama zamanı gelmişti. Evde iki kişi yaşıyorduk. Bu evin kirası, faturası, suyu, masrafları daha akla gelebilecek bir sürü şeyi vardı. Tek başına Begüm'e yüklenemezdim. Asla lafını yapmazdı ama bunu kullanamazdım. Şimdi hiçbir şey yaşamamış, kafayı dağıtmamışım gibi evden çıkma zamanıydı, istemsizcede olsa.

     Havanın güzelliğinden faydalanmak için bisiklet turu yapmayı düşündüm. Etrafıma bakındım ve dışarıda herkesin kullanıp faydalanabileceği bisikletlere gözüm ilişti. En azından trafikte sorun yaşamazdım. Hemde bu güzel havayı rahatça içime çekerdim. Gezdiğim her yerden, çiçek açmış ağaçların dallarından bir dal kopardım. Hepsi rengarenk, hoş kokuluydu. Bana ve duygularıma iyi geliyorlardı. Hayatta güzel şeyler olmaya devam ediyordu. İş arayan çoğu yere başvurdum. Mesleğimle alakalı olsun olmasın, şuan seçme gibi bir lüksüm yoktu.
     Eve dönüş yolunda yürümeyi tercih ettim. Sahil kenarından geçerken bankın birinde oturan Nilay'ı gördüm. Yanındaki kişiyi daha önce hiç görmemiştim. Sanki tartışır gibi bir halleri vardı. Biraz daha oyalanıp onları izlemeyi istedim. Bu adam kimdi, neyin nesiydi anlamaya çalıştım. Sesleri biraz daha yükseldi. Etrafta gezinen kişiler bile yanlarından geçerken bir kez daha onlara dönüp bakıyorlardı. Kim olduğunu bilmediğim adam Nilay'ın kolundan tutup onu sürükleyerek arabaya bindirmeye çalıştı. Bu gördüğüm manzaraya seyirci kalamazdım. Daha fazla dayanamadım.
     "Hayırdır kardeşim. Kadını zorla arabaya bindirmek ne, kimsin sen?"
     "Sen."
Nilay beni görünce şok olmuş gibi kaldı. Beni görmeyi beklemediği belliydi. Karşısındaki adamın elleri arasından kurtulmak için çok çabaladı ama kurtulamadı. Nilay'ı kurtarmak için araya girdim ve etraftaki insanlardan yardım istedim ama kimse bakmadı bile. Benim de gücüm bir yere kadar yetti ve onu daha fazla tutamadım. Polisi arasam ne diyecektim. En iyisi müstakbel kocasını aramaktı. Ateş kendi numarasını telefonuma daha önce kaydetmişti. Açtığında ne diyecektim, bu heyecanla nasıl konuşacaktım bilemedim. Aramaktan başka çarem yoktu. Elimi numarasının üstünde gezdirdikten sonra bastım ve çalmasını bekledim. Defalarca çaldı, tam kapatacaktım ki son anda içimi titreten sesi kulaklarımda çınladı. 
     "Serin."
Sesini duyunca biraz duraksadım. Onunla konuşmayı planlamıyordum. Bu yüzden aniden arayınca afalladım.
     "Serin, iyi misin? Orada mısın?"
     "Şey, galiba Nilay'ı kaçırıyorlar zorla."
     "Sen neredesin Serin, neredesiniz bana onu söyle."
Telefonu kapatıp konum attım. Nilay'ı kaçıran arabayı bir taksi bulup takip etmeye karar verdim. Oradan geçen taksiyi durdurup, hemen atladım. Önümüzde ilerleyen arabanın peşinden gitmeye başladık. Onlar durduğunda bizde durduk ve taksiden indim. Başka bir adam Nilay'ı kucaklamış depo olduğunu düşündüğüm harabe bir yere götürdü. Arkalarından bende girmeye çalıştım ama kapı suratıma kapandı. Daha beni fark etmediklerini düşündüm. Kendime girecek yer bulmak için deponun etrafında gizlice dolaştım. Telefonu sessize alıp, yoluma devam ettim. Aradım, bakındım. İçeriye girebilmek için sadece küçük bir tuvalet camı buldum. Etraftaki taşları, tuğlaları ayağımın altına basamak yaparak cama doğru tırmandım. Büyük bir taşla camı kırdım ve sıkışa sıkışa camdan içeri girdim. İçim ürpermeye başlamıştı ama kaçırılan kadın hamileydi. Her ne olursa olsun, ona zarar gelmesini istemezdim. Kaçıran adamlar kimdi, ne istiyorlardı bunu anlamak için sessizce içeriye doğru ilerlemeye devam ettim. Yandaki odada bir kaç kişinin sesi geliyordu. Ne konuştukları duyulmadığı için biraz daha yaklaşmak istedim. Odanın kapısına geldiğimde hafifçe eğilerek oradaki insanlara baktım. Biri Nilay'ı kaçıran adamdı. Diğerlerini daha önce hiç görmemiştim. Konuştukları şeylere kulağımı kabarttım.
     "Bunu kaçırarak iyi mi yaptık, ne işimize yarayacak?"
     "Nilay o adamdan hamile. Onu kaçırmak en iyi fikirdi."
     "Ateş, karnındaki çocuğa dayanamaz. Kurtarmaya gelir, arayınca. Bizde bu şekilde onu alıkoyarız."
     "Kadını napacağız?"
     "Onun da icabına bakarız. Dert etme."
Bu eşkiyalar kadın, çocuk demeden neredeyse öldürmekten bahsediyorlardı. Buna izin veremezdim. Hem de Ateş'i alıkoyacaklardı. Bunu bile bile susup, olanları izleyecek değildim. Hemen Ateş'e haber vermeli, onu korumalıydım. Tam arkamı döndüm ve telefonu çıkardım ki ortalık karardı, başım döndü. Şimdi bunun hiç zamanı değildi. Oracıkta yığılıp kaldım.

PARFÜMÜN DANSIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin