yokuş aşağı

11 2 2
                                    

Mesele aile olabilmek miydi yoksa aile kalabilmek miydi bilmiyorum ama bence biz ikisi de olmamıştık. Ne annem ne babam hiç mutlu olmamış ve bizi de mutlu bir aileyle büyüme fırsatı sunmamışlardı.

Kardeşim evden uzaklaşmış ve uyuşturucuya bulaşmış, ablam on sekiz olmadan babamın kopyası alkolik bir adama kaçmış ve öldürülmüş ve ben de on dördüm de kendi rızamla bir yatılı okula kaydımı yaptırmıştım.

Anne ve babamsa ne boşanmışlardı ne de birbirlerini aldatmaktan vazgeçmişlerdi. Sanırım bu durum onlar için fanteziye bile kaçıyor olabilirdi.

Düşünceler mide bulandırıcıydı ama bir o kadar da gerçekti. Ve benim hayatımdı.

Şimdi Diyarbakır'ın sıradan bir devlet lisesinden mezun oluyordum ve aileme dair kimse yanımda yoktu. Eve dönemezdim ama gidecek yerim de yoktu.

Elbette liseden arkadaşlarım hatta aileleri bile onların yanında bir süre kalmamı teklif etmişlerdi. En azından üniversite sonuçları açıklanana kadar idare etmem gerekiyordu. Sonuçlardan sonra bir şekilde yoluma bakardım.

Kaldığım lisenin yatılı parasını ödemişlerdi ama üniversitesi için tek kuruş vermeyeceklerini ve eğer gidersem de evlatlıktan reddedeceklerini söylemişlerdi.

Zaten evlatları mıydım ki?

Elimdeki kepi atabildiğim kadar gökyüzüne doğru attım. Mezun oluyordum ve iyi bir üniversite kazanacağıma emindim. Gidecektim ve dönmeyecektim.

Leyla'nın gülümseyerek ve kepini sallayarak bana doğru geldiğini gördüm. Bende aynı şekilde gülümsemesine karşılık verdiğimde artık kollarımız birbirine dolanmıştı.

Tüm grup birbirine sarıldığında hepinizde garip bir hüzün vardı ama mutluyduk. Çoğumuz istediğimiz bölümü kazanacağına inanıyordu. Mesela ben yazdığım tüm bölümleri bilgisayar mühendisliği ya da yazılım mühendisliği alanında yazmıştım. Bu yüzden için rahattı.

"O zaman son kez ne diyoruz?" diye düşüncelerimin arasına girdi Erdem. Hepimiz ellerimizi ortaya koyarak ve yüzümüzde kocaman gülümsemelerle.

"12-D" diye bağırdık anlamsızca ve bu anlamsızlığa kahkaha atmaya başladık. Aniden bir ses duyulduğunda yer de sesle birlikte sallandı. Deprem mi oluyordu? Hayır olmuyordu, bunlar kurşun sesiydi.

Olduğum yere çakılı kaldığımda bakışlarım çığlık çığlığa koşuşan arkadaşlarımdaydı. Leyla'yı aradı gözlerim ve aynı zamanda ayaklarım hareketlendi. Sanki kendimi korumaya almam gerektiğini ayaklarım bile biliyordu ama ben bilmiyordum.

Kulaklarım uğulduyordu. Yanımdan ve hatta çok yakınımdan geçen mermi sesleri beni korku yerine anlamsız bir boşluğa itiyordu. Sonunda Leyla'yı gördüm.

"Leyla!" Yeşil gözleri korkuyla büyümüştü. Beni gördüğünde "Buraya gel!" diye bağırdı çünkü okula doğru koşuyordu. Ona doğru koştum, elini uzattı ve beni bekledi. Elini tuttuğumda karşılıklı duduyorduk ve hareket etmeden önce onca mermi sesinin arasından başka bir ses duyuldu. Sanki ölümün sesi, sanki Leyla'nın çağrısı.

Keşke beklemeseydi beni.

Keşke seslenmeseydim Leyla'ya.

Keşke koşa koşa okula girseydi Leyla.

Önce onun sırtına 3 kurşun, ardından ondan seken, sırtından girip göğsünden çıkan lanet şeyler bana saplandı. İkimizde yere yığıldık.

Leyla öldü.

Ben yaşadım.

-

Bu benim ilk hikayem değil ve muhtemelen son da olmayacak. Bir çoğunu yazıp sildim ve daha önce iki hesap kapatıp açtım. Çünküsü yok, deliyim.

Bu hikayemi seveceğinize inanıyorum ve öpüyorum. En kısa süre de görüşmek üzere.

yokuş aşağı - aile kurgusu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin