Kitabı alıp tapınaktan çıktığımda, gizemli figürün bir el işaretiyle gözlerimi kapadım ve bir anda tekrar tanıdık olduğum bir yerde, o gizemli kadın tanrının yanında buldum kendimi. O, kudretli varlığın etrafında hala o gizemli ışık vardı ve bana doğru gülümsüyordu.
"Merak etme, savaşçım," dedi, "Seni her zaman izliyorum ve seninle birlikteyim."
Bir an için yaşadığım maceraları düşündüm ve ona olan minnetimi ifade ettim. Sonra, önümdeki savaşa doğru hazırlanmak üzere yola çıkmak için kendimi hazırlamaya başladım.
Savaş yolculuğum boyunca birçok macera yaşadım. Tehlikeli yaratıklarla mücadele ettim, gizemli yerler keşfettim ve yeni müttefikler edindim. Her bir macera, beni daha da güçlendirdi ve hazırlıklı kıldı.
Savaşa doğru ilerlerken, içimdeki kararlılık hiç azalmadı. Her bir adımı, hedefime doğru ilerlemek için bir fırsat olarak gördüm. Arkamdaki gizemli güçle birlikte, neyle karşılaşırsam karşılaşayım, hazır olduğumu hissediyordum. O güçle birlikte hiç olmadığım kadar cesaretliydim.
Nihayet, savaşın ortasına geldiğimde, içimdeki gücü tam anlamıyla hissettim. Burası daha önce hiç görmediğim işgal edilmesi gereken bir yerleşkeydi. Düşmanlarla karşı karşıya geldiğimde, cesaretim ve kararlılığım beni zaferin eşiğine taşıdı. Her bir düşmanı alt ettiğimde, içimdeki gücün daha da büyüdüğünü hissettim.
Yakıp yıkılan onca evin ardında son bir ev kalmıştı. Burada bu köyün rahibi olduğunu ve her bir kalkınmanın onun altından çıktığını biliyordum. Bunu benim halletmem gerekiyordu.
Evin kapısına geldiğimde bütün askerlerimi geri gönderdim. Kapıyı tek bir tekmeyle kırıp açtığımda içeriden onlarca ok üzerime yağdı. Kalkanımda beni korumak için her zaman açıktı.
Hepsini bir bir yere serdikten sonra şömine ateşin önünde oturan ışığın parlamasıyla gözlerimi kamaştıran son iki kişiyide kılıcımdan geçirdim.
O anda dizlerimin üzerine çöktüm. O son iki cesedin üzerinde kılıcıma kenetlenmiş ellerimi zar zor açarak gezdirdim. Bu olamazdı. Bu kadın benim yıllar önce birlikte yaşadığım, beni sırtımdan hançerleyen, o su testilerini taşıyan kadındı.
Yanındaki çocuk... Hayır hayır hayır hayır hayır hayır hayır hayıırr. Bu hamile kaldığı çocuk. Benim çocuğumdu. Bunu yaptığıma inanamıyorum. Sanki kalkıp benimle konuşacak gibi hala sıcak ve canlı duruyorlardı. Bu savaş benim gözümü nasıl bürüdü? Ben bunu nasıl yaptım. Kadınlara ve çocuklara dokunmamama rağmen dışarıda onca kadını ve çocuğu öldürmüştüm. Gözümü bürüyen bi hırs ve ateş yüzünden hiçbirini hatırlamıyorum.
Bunu bana o tanrı kadın yapmış olmalı. Birden şömine ateşinden oluşan bir silüet belirdi. O kadın. Benim ona ettiğim yeminimi hatırlattı. Beni buraya bilerek göndermiş.
"Artık karın ve çocuğun olmadığı bir dünyada önünde hiçbir şey duramaz benim küçük savaşçım. Seni sarayıma bekliyorum."
Ağzımı açıp tek bir kelime dahi edemedim. Olduğum yerde diz çökmüş bir şekilde hala cansız yatan karım ve çocuğuma bakıyordum. Bunun büyük bir acısı olucaktı.
İntikamımı alacaktım..!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneşin ışıltısı seninle olsun...
Genç KurguBir gök tanrının ölümlü bir savaşçıyla akıl almaz bir mücadelesi...