Bir anda kedimin sesiyle irkiliyorum. Salona gitmek için odadan çıkıyorum. Ev büyüdükçe büyüyor, duvarlar şeffaflaşıp ardını göstermeye başlıyor. Salonla balkonu ayıran camın ardında görüyorum kedimi. Fakat balkonda üç kedi daha var ve camı aşamıyorlar. İkisi birbiriyle oynuyor üçüncüsü cama patilerini vuruyor. Ve Pistan 'ben burdayım' dercesine salonda miyavlayarak etrafımda dolanıyor. Bir yandan Selim abi "tebrik ederim" diyerek beni kutluyor diğer yandan Suna ile Nusret ne kadar mutlu olduklarını dile getiriyorlar. Ben balkonu göstermeye çalışıyorum fakat onlar sadece bana odaklı hareket ediyorlar. Selim abi "üç oldu. Zaten bu sondu. Bu kadar genç yaşta bitirmen büyük mucize. Gördüklerini çok merak ediyorum. Unutma seni özleyeceğiz." dedi. Değişik bir duygu belirdi içimde. Oldukça tedirginim. Hem Selim abilere bakıyorum hem balkondaki kedilere. Nihayet telefon belirdi elimde ve bir anda zihnimden geçirdiğim kişiyle konuşmaya başladım : "Yavuz, derhal buraya gelmelisin." Fakat yardıma onu çağırmak için yeterince geciktiğimi arkamı döndüğümde anladım...
Kapı zilinin çalması beni mutlu etmişti. Odamdan mavi sırt çantamı, kol saatimi ve anahtarı alıp spor ayakkabılarımı giyerek kapıyı açtım. Tample Kargo şirketinden bir eleman duruyordu karşımda. "Merhabalar. Bu adrese isimsiz gönderilen bir kargo var. Normalde iki taraftan birinin ismi muhakkak bildirilirdi ama tekrar aradık şirketi sadece adresin bildirildiği gönderenin de adresinin bildirilmediğini söylediler. Bu adreste oturan biriyseniz ve kargoyu almak istemezseniz gönderilen kargo şubesine iade edebiliriz." Elemanı inceledim. Üzerinde sekiz yıldız amblemi olan kırmızı-beyaz ceketi, beyaz barış güvercini sembolü ile kırmızı şapkası, yandan taktığı yeşil evrak çantası, ceketiyle uyumlu bordo kot pantolonu ve beyaz spor ayakkabısı ile işini düzgün yaptığının ifadesini takınan ciddi yüz ifadesiyle karşımda mavi gözlü sarışın yirmili yaşlarda bir genç duruyordu. Tample Kargo'nun en iyi kargo şirketi olduğunu bilmesem birilerinin benimle dalga geçtiğini düşünürdüm. Elemanın ceketinin sol tarafındaki ismini fark ediyorum: "Ali AYMAZ". Bir an duraksadım.
- Efendim, kargoyu almak istemiyorsanız gönderilen kargo şubesine iade edebiliriz.
- Hayır, alabilirim.
Buyurun isminizi yazarak imzalayın lütfen.
- Peki.
Gerçek ismimi mi yazmalıyım? Hayır, tedbir almalıyım...
- Teşekkür ederiz Sultan Hanım. İyi günler.
Asansörün meşgul olduğunu fark eden kargo elemanının merdivenlere yönelip inmesini izliyorum. Pistan'ın ayakkabımın bağcıklarıyla oynadığını fark edince onu sevip kargo paketini de çantama koyarak evden çıkmaya hazırlandım. Tam kapıyı kapatırken evin sessizliğinden tüylerim diken diken oldu. Kapımı kitleyip katımda duran asansöre şaşkınlıkla bakarak sanki biri çıkacakmış gibi önünde bekledim. Fakat kimse yok. Asansöre binip aynada kendimi seyrettim.
Pek de bakımlı sayılmayan omuzlarımdan dökülen kestane rengi saçlarım, kumral tenim, siyah gözlerim, v yaka mavi tişörtüm, siyah deri ceketim, gri kot pantolonum, lacivert spor ayakkabımla ben. Ben buyum...
Otomatikleşen ayaklarımı takip ediyordum. Siyah Nissan Qashqai arabama binip CD çalara düzenli dinlememiz gereken CD'yi yerleştirdim.
"Yuuzukiyo kaodasuku ki eteku kodomo no koe/Tooku tooku kono sora no dokoka ni kimi wa irundarou..."
Nasıl bu kadar rahatım, neden Japonca dinliyorum, ne zaman öğrendim Japoncayı? Şarkı sözlerini çevirmeye başlıyor zihnim:
"Ayışığı akşam yüzünü gösteriyor/Ve bir çocuğun sesi yok oluyor/ Uzaklarda, uzaklarda sanırım gökyüzünde bir yerlerdesin/Yazın sonunda, bulduğumuz bu parktan gizlice ayrıldık/Bu takımyıldızını bi şekilde hatırlıyor musun?/Seninle buluşmasam da anılarımı takip ediyorum..."
YOU ARE READING
SANRI
Science Fictionroman Sultan karakterinin kendi kimliğini bulma çabalarını anlatmaktadır. bilim-kurgu, fantastik, gizem, aşk, paralel evrenler konularını barındırmaktadır.