Dördüncü Bölüm

6 2 2
                                    

aynalar

Kedimin sıcak nefesini ayaklarımda hissederek uyandım.  Alarmın çalmasına daha 20 dakika vardı. Uyandığımı gören Pistan da yatakta gerilerek doğruldu. Anne kız gibiydik. Gülümseyerek başını okşadım. Pelüş terliklerimi giyerek kedimin arkamdan tintin gelişine aldırış etmeden lavaboya doğru yürüdüm. Yüzümü yıkadım ve aynada kendimi seyrettim bir müddet. Değişik bir huzur hali ile "bu deri elbisenin altında başka biri var" diye aklımdan geçirerek aynadaki ben'e gülümseyerek göz kırptım.

Mutfak dolabının üzerindeki günlük notlarıma baktım:

"doktor randevusu 15:00"

"akşam sporu Lee ile 18:00 Kent Ormanı"

Lee kelimesi beni gülümsetse de doktor mevzusu biraz tedirginleştirmişti. "Aman canım nolcak" deyip dolaptan süt ve keçi peynirini çıkartarak bir yandan sütlü kahvemi hazırlıyordum diğer yandan tostumu. Eskimeyen radyomu açtım:

"Günaydın Anadolu toprakları. 20. Yüzyıldan hepinize selam olsun. Tarihi kazılarda bizi yine şaşırtan gelişmeler oldu. Bir erkeğe ait olduğu ve 12000 yıllık olduğu tespit edilen insan bedeninin kemiklerine rastlandı. Bilimadamları DNA testine göre tek bir adem'in varlığını şüphelendirecek bilgilere ulaştıklarını söylediler." Frekansı değiştirdim ve başını kaçırmama rağmen anladığım kadarıyla David Helfgott Rachmaninov concertosu çalıyordu. En sevdiğim klasiklerdendi. 7 dakika içerisinde kahvaltımı yapmıştım. Mutfağı toplayıp odama geçtim. Pencereden bakınca yazın son demlerini yaşıyoruz gibiydi. Siyah kotumu ve beyaz gömleğimi giyip saçlarımı düzelttim. Kulağıma gelen ufak tıkırtıların sebebinin göz ucuyla araştırmamla Pistan'ın mamasını yiyişi oluşunu farketmem uzun sürmedi. Çantamı, evraklarımı ve defterimi alarak spor ayakkabılarımı giydim. Aracın ve evin anahtarlarını alıp çıktım.

Yine aynı güzergah yine aynı koşuşturmaca. Radyoyu açmadım. Mavi gezegeni dinledim, gözlemledim. Rotasında monotonlaşan yapacaklar listem harfiyen yerine geliyordu. Aracı parkedişim, verilen -2/5N zarfı, kapının açılışı, aynı simalar, aynı sıra... Hatırlayamadığım yüzlerce anı. Zihnimde cevapsız sorular. Dersi dinlemek bile istemiyordum.

İçeriye kendisinden önce enerjisini gönderen sarışın, minyon tipli, zeytin gözlü bir bayan girdi. Gülüşünde can vardı. Zihnim dağınıklığını toparlamaya başladı. 

- Evet gençler, dersimizin adı sadece National değil. National and Stars. Yıldızsız millet düşünülemez. İster mecaz yorumlayın ister gerçek. Gökyüzü tüm hikayelerin yuvasıdır aslında.

Aklımdan binlerce hikayenin fragmanı geçti. Gökyüzünün şahitliği benim için de inkar edilemezdi. Can kulağıyla dinlemeye devam ettim.

- Size küçük bir örnek vereyim: Kuyruklu yıldızlar buz, gaz ve yıldız tozlarından oluşur ve güneşin yörüngesinden ayrılırlar. Bazen kuyruklu yıldızların kayboldukları sanılır. Fakat onlar yörüngelerine geri dönerler. Bilim adamlarının hesaplamaları sonrasında hiçbir şeyin kaybolmadığı öğrenildi.

O kadar mutlu olmuştum ki. Ağzım kulaklarıma vardı adeta. Arundati bileğimi tuttu ve bana gülümsedi. Aklımı mı okuyordu. Göz göze baktık ve o birkaç saniye bereketlendi. "Hiçbir şey kayıp değil, her şey yerli yerinde Sultan."

Tuba Hanım idolüm olmuştu. Ders adeta bir çocuğun hayal dünyası kadar renkli ve anlamlıydı. Hiç bitmesin istiyordum ama iki saat geçmişti. Çıkışta İngiliz medeniyeti yorumlanıyordu aramızda. Ve benim gözlerimin içi gülüyordu. Arundati havamı bozmak istemediğinden hiçbir şey sormadı. Edebiyat dersinin ahenkli temalarını da işledik iki saat. Ve Kişisel Gelişim dersi ile bilinmeyen yönlerimizi keşfe çıktık. Aldığım tüm derslerin ne kadar anlamlı olduğunu fark ettim. Ders aralarında içtiğim çayın tadını alabiliyordum. Heyecanım zirvedeydi. Çok az katıldım arkadaşlarımın muhabbetine. Bir an önce randevuma gitmek istiyordum. Dersler sona erdi. Hemen yola koyuldum. Yol da hafızamdaydı. Bir kreşin önünde ışıklarda durdum. Çocukların sesi, oynayışı beni cezbediyordu. Neydi beni hüzünlendiren çocuklara bakınca, bir türlü anlamlandıramıyordum. Sola döndüm ve otoparka parkettim. İsmine dikkat etmediğim bir işhanının 2. Katındaki tabelada: Nöroloji - Akıl ve Beyin Sağlığı Bülent YANG yazıyordu. Kapıya geldim zili ararken gözlerim, benim yaşlarımda sarışın bir bayan açtı kapıyı. Bana yol verdi. Bayan ağlıyordu. Teşekkür ettim. Hızlıca geçti yanımdan. Ne olmuştu acaba. Karşımda asansör vardı. Binmek istemedim. Merdivenleri tırmandım. Heyecanlıydım. Dört kapı vardı. Okumak istemedim hiçbirini. Ayaklarımın götürdüğü kapının önünde durdum. Zile bastım. Orta yaşlı kendinden emin zenci bir bayan açtı kapıyı. Saçları uzun ve örgülüydü.

SANRIWhere stories live. Discover now