Kazanmıştım, en kanlı şekilde. Beni izleyen insan demeye dilimin varmadığı bu canavarların hoşuna gitmişti. Ödülü-milyonlarca doları-elime verdiler. İnsan canının değeri bu kadardı işte. Birkaç dakika ve birkaç kağıt parçası...
Her zaman olduğu gibi her maçımı izleyen ve maçtan hemen sonra ortadan kaybolan kimliği belirsiz o adam ortadan kaybolmuştu. Onu bulmak için uğraşıyordum ama çok profesyoneldi. Bir türlü kimliğine ulaşamamıştım. Kimsin sen?
Daha fazla burada kalmak istemiyordum, eşyalarımı topladım ve hemen oradan ayrıldım. Bu maçta çok kazanç elde etmiştim, adımı dövüş dünyasında daha da duyurmuştum. Artık kafamı dinlemem gerekiyordu. Motoruma bindim ve uzaklaştım. Eve bu halde gidemezdim. Serdar abim beni sadece bir sporcu olarak biliyordu. Bir kafes canavarı olarak değil.
Kimsenin bilmediği sahil kenarında, ıssız bir yerde bulunan evime gittim. Saksının içine koyduğum anahtarı aldım ve kapıyı açtım. İçeri girer girmez kirli -kanla bulanmış- kıyafetlerimi makineye attım ve banyoya gittim. Güzel bir duş almam ve kan kokusundan kurtulmam gerekiyordu. Başımdan aşağı sular akarken yere oturdum, sırtımı duvara yasladım ve gözlerimi kapattım. Sıcak su vücudumu iyice gevşetmişti. Açık yaralarımı yakıyordu ama umrumda değildi. Neredeyse uykuya dalacaktım. Ancak uyumak istemediğimden hızlıca duşumu aldım ve saçımı bile taramadan sadece bornozumu giyip çıktım.
Yeni yıkanmış olan kıyafetlerimi sepete koydum ve asmak için dışarı çıktım.Asil:"İyi iş çıkardın."
Arkamı döndüğümde sağ omzunu kapıya yaslayarak beni izleyen Asil'i gördüm. Burada olmaması gerekiyordu. Burayı kimse bilmezdi. Beni takip etmişti.
"Sen beni mi takip ettin?!"
Elimi yumruk yaptım, kaşlarımı çattım. Oldukça sinirliydim. Asil'in yüzünü dağıtana kadar yumruklamak istiyordum.
Asil:"Evet."
"Neden?! Burayı kimse bilmiyor!"
Asil:"Artık ben biliyorum."
"Burası benim özel yerim anladın mı! Beni takip etmeye hakkın yok!"
Asil'in üstüne doğru yürüdüm. Ona adım attığımda asla geri adım atmıyordu. Bişeyler ters gidiyordu. Asil ile aramızda çok az bir mesafe kalmıştı. Sesimi kıstım ve tehtid edercesine konuştum.
"Bana bak! Burayı bilmiyorsun anladın mı?! Ve derhal buradan gidiyorsun!"
Asil:"Sakin ol, sadece iyi olup olmadığını merak ettim."
"Ciddi misin sen?"
Ses tonum alaycı bir şekilde çıkmıştı. Kimse nasıl olduğumu merak etmemişti bu güne kadar. Sıradışı bir şeydi benim için.
Asil:"Çok ciddiyim."
"Gördüğün gibi sapasağlamım. Paramparça olsam da bu seni alakadar etmez.
Asil:"Eder."
"Etmez."
Asil:"Geçmişte ortaklığımız oldu sonuçta."
"Oldu ve bitti. Kendi işine bak artık!"
Asil:"Neden benden kaçıyorsun?"
"Bunu nerenden uydurdun? Senden kaçmıyorum. Neden senden kaçacakmışım?"
Ondan kaçmıyordum. Yoksa kaçıyormuydum? Bana hiç kimseden duymadığım cümleleri kullanıyordu. Bana fazla gelmişti. Alışık değildim.
Asil:"En azından arkadaş olabiliriz. Beni sürekli terslemene ve başından savmaya çalışmana gerek yok."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikamın Fısıltısı
AcciónGözler kalbin aynasıdır derler... Kalbimde yanan ateşi, kalbimin kırıklarını, iyileşmeyen yaraları yansıtmaya yetermiydi göz? Yeter mi anlatmaya? Yetmez... İçimdeki intikam ateşi her geçen gün büyüyordu ama söndürecektim elbet. İntikam alınacaktı. A...