Dokuzuncu Kıvılcım.

149 13 3
                                    

Boğuluyor gibiydim. Yapayalnız, çaresizdim ve korkuyordum. Hayatımda birçok kez zor durumda kalmıştım ama bu en boktan olanıydı. Ellerim titriyordu, neden titrediğini bilmiyordum. Kendimi hep asi, korkusuz ve havalı biri olarak görürdüm. Nede olsa Pyrokinezim vardı değil mi ? Beni diğerlerinden farklı kılan bir şey, beni her durumda kurtarabilecek bir şey. Nasıl da bencil bir aptaldım. Ama sorun değil, etrafımı saran dünyanın en güzel şeyiydi. Şu kırmızının turuncuyla birleşimi, adeta benim için görsel bir şölendi. Dakikalardır, adeta hipnotize olmuşçasına alevlere bakıyordum. Etraftaki diğer herşey bulanıktı. Sonra bir ses duymaya başladım, kulağımda çınlıyordu.  Bu ses lanet olası adımı söylüyordu, hiç durmadan. ''Vera?'' Acaba kimdi ? ''Vera!!'' Bu sefer ses çok daha yüksekti. Birden irkildim ve girdiğim transtan çıktım. Aman tanrım. Oda tamamen yanıyordu. O aptal Devin, kazara her yeri yakmıştı ve söndüreceği yerde alevleri daha da büyütmüştü. Bu kadar gösteriş meraklısı olmasa bunarın hiçbiri olmazdı. Darren ise ortalıkta yoktu, muhtemelen korkup kaçmıştı. Bu iki aptal yüzünden böyle bir yerde ölecek miydim ? Muhtemelen. Sola doğru döndüğümde Devin'in endişeli suratını gördüm. Öksürmeye başlamıştı, bir yandan da bana bağırıyordu;

-Vera, arkan-daki ! Arkandaki yangın söndürücü !

Arkama baktığımda biraz ileride yangın söndürücü olduğunu gördüm, fakat önümde bana engel olan bir alev duvarı vardı. Oraya ulaşmam için bir yerlerimi yakmam gerekiyordu sanırım, ama bacaklarımın yanması, tamamen yanarak ölmekten iyiydi. İlk önce pyrokinezi ile alevleri dinginlemeye çalıştım, konstantre olmaya çalışsamda bu iğrenç duman kokusu bana engel oluyordu. Artık iyice sinirlenmiştim, son bir kere denedim alevler yavaş yavaş küçülmeye başlamıştı. Ama birden kontrolü kaybettim ve alev yeniden büyüdü, boyutu öncekinden iki kat daha büyüktü. S*ktir. Galiba başka çarem kalmamıştı, herşeyi boşverdim, ölmek umrumda değildi. Adrenalinim gittikçe yükseliyordu. Aleve doğru yürümeye başladım, yüzüm sıcaklığını hissediyordu. Şaşırtıcı bir şekilde, kendimi daha huzurlu hissediyordum. Alevlerin içinden geçmiştim. İnanamıyordum, kendimi kontrol ettim. Hiç bir yerimde yanık yoktu, saçlarım bile yanmamıştı. Yüzümde kendiliğinden bir gülümseme oluştu, ben kazanmıştım. Ama bunu düşünecek zaman olmadığından hemen önümdeki yangın söndürücüyü aldım. Lanet olası şey nasıl kullanılıyordu ? Evet, bunu bile bilmeyen kör cahilin tekiydim. Devin'e bağırdım;

-Hey, mahluk! Bu lanet şeyi nasıl kullanıyorsun ?

Devin kaşlarını çattı, koluyla ağzını ve burnunu kapatmıştı.

- Sadece hortumu aleve doğru tut ve mandalına bas yeter !

Devin'in dediğini yaptım ve Önümdeki alevleri söndürmeye başladım. Her yer bu beyaz madde içinde kalmıştı, ve bir kaç dakika sonra alevlerin çoğu sönmüştü. Etrafa baktım, ahşap duvarların eski canlı rengi gitmiş, siyaha bulanmıştı. Köşede asılı duran taşlara bir şey olmamıştı fakat masalar ve sandalyelerin bir kısmı kullanılmaz hale gelmiş gibi görünüyordu. Devin'in yanına koştum, yere yatmış ve hafif baygın bir şekilde duruyordu. Elimi tuttu, bir süre ona baktıktan sonra ayağa kalkmasına yardımcı oldum. Ağzını açtı ve bir kaç kısa öksürük nöbetinden sonra konuşmaya başladı,
- Vera, ben... üzgünüm.
Gözlerinde garip bir duygu yoğunluğu vardı, sanki gözleri doluyor gibiydi.Cümlesine kısık bir sesle devam etti, lanet herif halen elimi tutuyordu.
- Biliyorum, gösteriş meraklısı bir aptal gibi davrandım, dedi.
Lanet olsun, neredeyse ağlayacaktı. Ne yapacağımı bilemedim, o yüzden Devin'in suratına kuvvetlice bir tokat atmamla, yere düşüp bayılması bir oldu. Karşımdaki erkeğin zayıf bir şekilde  ağladığını görmektense böyle olması daha iyiydi. Hem insanlar ağladığında ne yapacağımı bilemezdim ben, ya onlara güler yada hiç ağlamıyormuş gibi davranırdım. Cidden, bazen insanların neden ağladığını anlayamıyorum bir türlü. Acaba sosyopat mıydım ? Bilemiyorum.
Arkamdaki merdivenden sesler gelmesiyle, başımı çevirdim. Gelen Darren'dı, merak dolu gözlerle odayı baştan aşağı süzdü. Köşede halen yanan alevleri görmesiyle yerinden sıçradı ve alevlerin yanına gitti. Ancak hiçbir şey yapmıyordu, sonra dikkatli bakınca gölgesinin oynadığını fark ettim. Gölgesi büyüdü ve alevlerin üstüne kapaklandı. Bir kaç dakika sonra yavaş yavaş sönmeye başladılar. Bana doğru döndü;
- En azından önemli eşyalara zarar gelmemiş, bir haftalık temizlikten sonra yine eski hali gibi olabilir.
Sonra parmağıyla Devin'i işaret etti ve;
- Peki onun durumu nasıl ? diye sordu.
- Durumu iyi, sadece biraz bayıldı, diye cevap verdim.
Bu adam bizim ölü yada sağ olmamızdan çok eşyalarla ilgilenmişti. Ne biçim biriydi böyle ? Devin kendine gelmeye başlamıştı, biraz doğruldu ve etrafa bakındı. Sonra bana döndü ve yine o eski kibirli ses tonuyla konuşmaya başladı;
- Pekala...ıhm... Sınavı başarıyla geçtin, Vera Chimera. Yangını senin kabiliyetlerini ölçmek için bilerek çıkarmıştım. Ve... Tebrikler ? Bu günkü kursu tamamlamış bulunuyoruz, dedi.
Duyduklarım karşısında şoka girmiştim, Bu aptal piç nasıl olurda buna inanacağımı sanıyordu ? Her durumda gösteriş budalası olmak için çaba gösteriyordu. Sinirlerim iyice tepeme çıkmıştı, Devin'e ikinci bir tokat atmamla yeniden yere yığıldı. Bunlar olurken Darren arkada kahkahalar atıyordu. Ona doğru yürüdüm ve tam çenesine iyi bir yumruk geçirecekken elimi yakaladı, lanet olsun. Halen sırıtıyordu;
- Sakin ol, dostum. Bu gidişle ikimizi de öldürebilirsin. Haydi, Devin'in dediği gibi bu günkü kurs bitti. Ama sana kendimizi affettirmek için bir kahve ısmarlamak isterim, hem sakinleşirsin. Ne diyorsun ? Diye sordu.
Bu adamdan neredeyse nefret etmiş olmama rağmen, bedava yiyeceği asla kaçıramazdım. O yüzden kabul ettim ve alt kata indik. Devin'i ise kaldırma zahmetinde bulunmadık bile, senelerce orada çürüse üzülmezdim.
Pencerenin kenarındaki bir masaya oturdum ve Darren'ın kahve getirmesini bekledim. Etrafta hiçkimse yoktu, ya kafe henüz açılmamıştı yada insanlar sabahın bu erken saatinda bir kahve içmek için durmak istemiyordu. Başım ağrıyordu, dumandan etkilenmiş olmalıydım. Darren'da bir kaç tane hap vardı heralde, hatta daha iyisi belki de 'Ot'da vardı. Ama onun gibi bir pislikten bir şey istememeye karar vermiştim. Bir kaç dakika sonra elinde iki kahve fincanıyla geldi ve karşımdaki sandalyeye oturdu. Önümdeki kahveyi içmeye başladım, yumuşak ve garip bir aroması vardı.
- Özel kahvelerimizden biridir, başının ağrısını geçirebilir belki, dedi.
Gözlerim büyüdü, bu herif nereden bilmişti ?;
- Başımın ağrıdığını nereden bildin ? Diye sordum.
Küçük bir kahkaha attı;
- Hadi ama, o kadar dumana maruz kalan birinin başı tabiki de ağrır. Merak etme, zihnini filan okumuyorum, dedi.
Tabi ya, dumandan heralde beyin hücrelerimin yarısı da ölmüş olmalıydı. Sonra aklıma Sara geldi, buraya gelmemin asıl sebebi onun hakkında bilgi almaktı. Ama birden pat diye sormamalıydım heralde;
- Şey, Sara'yı biliyorsundur değil mi ?
Darren kaşlarını kaldırdı, biraz düşündükten sonra yanıtladı;
- Hım, Evet. Sara, şu küçük kız. Babası ünlü bir şirketin müdürü, ve nedeni bilinmez bir şekilde Kinetikler'e destek oluyor. Hatta yatırım yaptığını duydum, ama ne tür bir yatırım ve ne için hiç bir fikrim yok. Sara ise, şifa ile falan uğraşıyor, grubumuz için yeni insanlar arıyor. Yani elinden geldiğince yardım etmeye çalışıyor anlayacağın, dedi.
Sara'nın babası kısmı kafama takılmıştı. Buna rağmen daha fazla soru sormadım. Sonuçta beni pek ilgilendirmezdi, ben sadece yeteneklerimi geliştirmeye ve nöbetçiliğe odaklanmalıydım. O yüzden bu ''kurs'' hakkında bişeyler sormaya çalıştım;
- Peki üst kat yandığına göre, bundan sonra nerede çalışma yapacağız ?
Darren elini çenesine götürdü, bana baktı.
- Bir süre orası kullanılmayacak. Şey, aslında Zaher senin şu an gece nöbete gelmene izin vermez ama... Kafe kapandıktan sonra benimle birlikte nöbet tutabilirsin. Sadece diğerlerine bundan bahsetme yeter. Şu an kabiliyetlerine ve sana pek güvenmiyorlar. Hem nöbetten sonra, seninle kinezi çalışabiliriz belki ? Diye sordu.
Vay canına yani bana güvenmiyorlardı ha ? Sorun değil, bende onlara tamamen güvenmiyordum. Ama kendimi geliştirip, kanıtlayabilirdim belki ? Hatta belki onlardan daha iyi olurdum. Onlardan daha iyi olabileceğimi biliyordum;
- Pekala o zaman, her akşam buraya geliyorum ve Kafe kapandıktan sonra şu 'nöbet' yerlerine gidiyoruz o zaman ?
Darren'in yüzünde bir gülümseme oluştu.
- Bu akşam Kafenin önünde buluşalım o zaman, biliyorum yorgunsun ama göreceklerin seni daha çok çabalamak için motive edecek, dedi. Açık mavi gözlerinde ışık vardı. Yüzündeki gülümseme sinsi ve kibirli olmasına karşın sıcak gibi görünüyordu.


PyrokineticHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin