🍟🍟🍟
Jungkook rutinine aşinaydı artık: hoparlörün ardındaki sesle kısa ama arkadaşça şakalaş, sipariş ver, ödeme yap, yemeğini al ve git. Dolayısıyla birinci adımı gerçekleştirmeden ikinci ve üçüncü adıma geçtiklerinde ödeme yapmak için bir sonraki pencereye doğru süremiyordu.
"Bugün aklında bir şeyler mi var? Son derece... normal davranıyorsun."
"Buna çalışmak deniyor." diye belirtti ses. "Sana yabancı gelen bir kavram olabilir belki tabii, tek yaptığın şey beni rahatsız etmekmiş gibi görünüyor çünkü."
"Sen? Çalışmak?"
Karşı taraftan sinir olmuş bir homurtu duyuldu. "Bana birileri sayesinde işimi günün belirli saatlerinde yeterince verimli bir şekilde yapmadığım söylendi. Yani evet, çalışıyorum."
"Bayağı gergin görünüyorsun. Tek sinir olduğun şeyin bu olduğuna emin misin?"
"Beni kızarmış tavuk lokantasındaki ahjumma ile aldattığın gerçeği de var," dedi ses, klasik dandik hoparlöre rağmen huysuz ve monoton duyulmayı başararak.
"Havalı, klasik bir arabası olan çocuk hakkında konuşmayı bırakmıyor ve ne zaman gitsem iştahımı kaçırıyor. Ben de burada seninle aramızda özel bir şeyler olduğunu düşünmüştüm, meğer bu sokaktaki tüm fast food çalışanlarıyla arkadaş olmaya başlamışsın.""Ah, sen özelsin, tamam," demekten kendini alamadı Jungkook. Gerçi bir parçası hala sesin az önce dediklerini yavaş yavaş algılamaya çalışıyordu, çünkü bu onun Jungkook'a tek seferde söylediği en uzun şeydi. "...Bir dakika. Bu senin bana sürtük deme şeklin mi?
"Sen dedin, ben değil."
"Göründüğü gibi değil," dedi Jungkook. "Sadece sen tavsiye ettiğin için gittim, hepsi bu. Sadece bir seferlikti, yemin ederim."
"Ah, öyle mi? Sözünü tutacağın konusunda sana güvenmem gerektiğini düşündüren nedir?"
"Sen özelsin, bebeğim. Seni kızarmış tavukçudaki teyzecikle aldatmayı hayal bile edemezdim."
Dilinden dökülen kelimelerin kulağa ne kadar tuhaf geldiğini fark edip ürperirken, bu şakanın olmasını istediğinden biraz daha ileri gittiğini düşündü Jungkook. Bebeğim. Lanet olsun, delirmiş olmalıydı. Onu ne ele geçirmişti de böyle bir şey söylemişti?
"Eugh," diye mırıldandı ses, çok nazik bir şekilde öğürme sesi geldi sonrasında. "Lütfen bunu bir daha yapma. Çok tuhaf."
"Evet, kesinlikle."
***
Birkaç hafta sonra, ses ona alaycı bir şekilde "Her zamankinden mi?" diye sorduğunda ve Jungkook birkaç dakika sonra kendini bir elinde büyük bir Oreo McFlurry, diğer eliyle de araba sürerken bulduğunda, büyük bir sorunu olabileceğini fark etmişti.
Siktir.
Artık her zamankinden olan bir siparişi vardı.
Mcdonald's'ta her zamankinden olan bir siparişi vardı.
Kahretsin.
Oğlanın adını bile bilmiyordu.
"Adını bile bilmiyorum," dedi Jungkook kaçınılmaz olarak Drive Thru'ya yanaştığı bir seferde daha. "Nasıl göründüğün ya da kaç yaşında olduğun hakkında hiçbir fikrim yok. Fast food sevmiyorum bile ama sırf seninle konuşmak için buraya gelip duruyorum. Benim sorunum ne böyle?"
"Alınıyorum ama," dedi İsimsiz Ses, ancak sesinde kendini beğenmiş bir şeyler duyduğuna yemin edebilirdi Jungkook. "Bunu ben sanki bir tür sapıkmışım gibi söylüyorsun. Benimle konuşmak istemen son derece normal, Jeon Jungkook."
Jungkook cevap vermek için ağzını açmıştı ama bir dakika— "Adımı biliyorsun?"
"Elbette, Jungkook."
Buna pek etkili olmasa da gözlerini devirdi Jungkook. "Nereden biliyorsun adımı?"
"Kredi kartının üzerinde yazıyor, Jungkookie."
"Pekala, şu an bilerek sinir bozucu davranıyorsun. Bana adını söyleyecek misin? Eğer söylersen, kartımı nasıl ele geçirdiğini sormayacağım bile ya da hakkında uzaklaştırma kararı çıkarmayacağım."
"Sanmıyorum, Kookie."
Jungkook, bu ani gelen sevimli takma isme ya da bunun kalp atışlarının nasıl birazcık yerinden sıçramasına neden olduğuna takılıp kalmamaya karar verdi. Birazcık. "Bu senin daha az bir sapığa benzemeni sağlamıyor bu arada. Beni takip etmeyeceğini, öldürmeyeceğini ve derimden yapılmış bir maske takarak şehirde dolaşmaya devam etmeyeceğini nereden bileceğim?"
"Bilemezsin zaten Kook-ah. Belki de planım budur. Belki de bütün bu zaman boyunca seni gizlice takip etmeyi ve nerede yaşadığını öğrenmeyi amaçladım ki böylece seni öldürüp lüks arabana atlayıp ortadan kaybolabileyim."
"İyi, tamam, makul bir sebep. Sadece herhangi bir şey söyle lütfen. Bu haksızlık. " dedi Jungkook, bunun yalvarmaya benzer bir şey olduğunun acı bir şekilde farkında olarak. Ama siktir et, bu noktada gerçekten o derece çaresizdi. "İlk köpeğinin adı, sahip olduğun ilk araba, büyüdüğün sokak, annenin kızlık soyadı—"
"Bunlar klasik güvenlik soruları" dedi ses. "Gayet belli olan bir şekilde sadece kişisel bilgilerimi çalmayı planlıyorsan sana neden bir şey söyleyeyim ki? Başlamışken kimlik kartımı da ister misin?"
Jungkook ofladı. "İyi. Peki ya saçın ne renk? Herhangi bir hobin var mı? Favori kitabın?"
"Gri."
"...Gri? Gri'nin Elli Tonu* falan mı? Bu bayağı çılgınca."
"Saçım," diye açıkladı ses, bunu yapmaya bile isteksiz görünerek. "Saçım gri."
Griydi. Sesin sahibinin saçları griydi. Bu bilgiyle ne yapması gerekiyordu? "Son iki aydır altmış yaşında bir adamla mı flört ediyorum yani? Aman Tanrım, üstelik sana bebeğim bile dedim."
"Evet," dedi ses, tamamen aksini ima eden bir tonda. "Beni yakaladın. Foyam ortaya çıktı. Tebrikler, ödülün bedava bir McFlurry."
"Eh, bir McFlurry bir McFlurry'dir. Sanırım ödülü kabul ediyorum, ahjussi."Ses, boğazına bir sey takılmış gibi duyularak "Ahjussi?" diye tükürerek konuştu. Jungkook yan pencereye varana kadar sırıttı.
🍟🍟🍟
*erotik bir film
ps: bu bölüm jungkook'u bir saniye ciddiye almadı yoongi kahkaha atıyorum
ve gri saçlı yoongi çok özledim acil geri gel
ŞİMDİ OKUDUĞUN
you stir up a mcflurry in my heart | yoonkook
Fanfiction[minific] Jungkook, McDonald's Drive Thru hoparlörünün ardındaki sese aşık olur. • THIS IS A TRANSLATION. The original story belongs to user tau on Archive of Our Own. Bu hikaye bana ait olmayıp sadece bir çeviridir. Orijinal hikayeye Archive of O...