🍟🍟🍟
"Diyetine geri mi döndün?"
Ses biraz yorgun geliyordu bugün ama bu sefer Yoongi'ye ait olduğu kesindi. Jungkook bir yandan rahatlamış bir halde, diğer yandan ise bir çelişki içindeydi. Bunun ne olduğundan, ya da üç haftadan birazcık fazla bir süredir Yoongi'yle konuşmamasından mı kaynaklandığından pek emin değildi, ama bu gece bir şeyler gözüne farklı geliyordu ve bu konuda ne hissettiğinden tam emin değildi."Hayır, arkadaşlarım araya burunlarını soktular. Benim için artık geceleri McDonald's'a gezi düzenlemek yok."
"Ah." Pek olumlu değildi ama Yoongi'nin sesi biraz... hayal kırıklığına uğramış gibiydi. "Böylesi muhtemelen daha iyi; tüm bu shakelerle tip 2 diyabet için doğru yoldaydın."
"Arabamı alabilmek için shakelerin beni öldürmelerini beklemiyormuşsun gibi davranma."
Yoongi buna güldü ve Jungkook onunla ilk kez ses olarak değil de Yoongi olarak konuştuğunu fark etti. Aslında hiçbir şey değişmemiş olmasına rağmen sanki her şey değişmiş gibiydi ve saçma bir nedenden dolayı gergin hissediyordu Jungkook.
"Neyse, nasıl oldun? Yaralandığını duydum," dedi konuşkan bir tavırla, birdenbire ve acı verici bir şekilde bu soruyla işin nereye varmasını umduğundan emin olamayarak.
"Evet, bilirsin... iş kazası. Arada oluyor ama artık iyiyim." dedi Yoongi, sanki bu konuyu mümkün olduğu kadar çabuk kapatmaya çalışıyormuş gibi. Ve sonra daha da paniğe kapılmış bir şekilde ekledi: "Nereden biliyordun?"
"Diğer oğlan— adının Hoseok olduğunu söylemişti. O dedi."
"Hoseok." Hafif rahatsız olmuş bir inilti duyuldu. "Ne dedi?"
Sana çıkma teklif etmem gerektiğini cümlesi yankılandı hemen Jungkook'un zihninde, ardından da yanaklarını unutmaya çalıştığı o andan kaynaklanan bir sıcaklık kapladı. Yoongi'nin ses tonundan, zaten bundan şüphelendiği anlaşılıyordu ama Jungkook bunun sonuçlarıyla yüzleşmeye henüz hazır değildi.
"Sadece... incindiğini ve izin aldığını söyledi. Dürüst olmak gerekirse, ben sonunda bu ortamdan bıktığını düşünmüştüm."
"Keşke" dedi Yoongi somurtkan bir tavırla. "O zaman muhtemelen her gün burada senin gelmeni beklemeye çalışmaktan vazgeçebilirdim." Uzun bir duraklama oldu. "Siktir. Bunu demek istememiştim. Bunu duymamış gibi davran, kahretsin."
"Tabii. Elbette. Beni görmeyi dört gözle beklediğini itiraf etmiş olduğun gerçeğini öylesine unutacağım." Ki unutmayacaktı. Çünkü yapamazdı. Çünkü belki de içten içe bunca zamandır, Jungkook'un Yoongi'yle konuşmak için can attığı kadar Yoongi'nin de onunla konuşmak için can attığını umuyordu.
Tam olarak Yoongi'nin çok kısa ve öz bir şekilde ifade ettiği gibi: Siktir.
Jungkook'un arkasından kornaya basmıştı biri, ama birden aklına gelen ve görmezden gelemeyeceği kadar ısrarcı olan bir düşünce dikkatini dağıtıyordu onun. "Hoseok bu yüzden mi işe her zamankinden daha sık gelmen konusunda kafası karışmış görünüyordu?"
Bir sessizlik daha oldu. Jungkook'a, Yoongi'nin rastgele görevini ve onu tamamen terk etmeye karar vermiş olup olmadığını merak ettirecek kadar uzun sürdü.
"Biliyordum," diye sızlandı Yoongi sonunda. "Hoseok sana tuhaf bir şeyler söyledi."
"Doğru mu yani?" Jungkook devam etti. "Beni bekliyordun."
"Ben burada çalışıyorum. Sen gelmeseydin bile ben tam şu an olduğum yerde olurdum. Buraya bir tür yalaka gibi her gün gelen sensin." diye mırıldandı Yoongi. "Kendin söyledin: Fast food'u sevmiyorsun bile."
"Seni seviyorum" demişti Jungkook neredeyse. Ama bir şey onu daha yapamadan durdurmuştu. Belki de bu sözleri hiçbir zaman tam olarak söylememiş olduğunun ve söylediğini asla hayal edemediğinin farkına varmıştı. Tüm bu zaman boyunca, cevap her zaman gözünün önünde olmasına rağmen, tüm bunların tam olarak neyle ilgili olduğunu bile çözememişti.
"Sessizliğini, kocaman bir yalaka olduğun gerçeğini inkar etmediğine yoruyorum."
"Hoparlörlerin arkasına saklanmış, muhtemelen altmış yaşında bir adam olan kişinin sen olduğunu unuttuğumu sanma. Bana adını bile söylemedin." diye itiraz etti Jungkook.
Uzun, uzadıya bir iç çekiş duyuldu. "Altmış değil, yirmi dört yaşındayım. Mutlu musun şimdi?"
"Belki" dedi Jungkook. "Bu artık sana hyung demem gerektiği anlamına mı geliyor Yoongi?"
"Bekle, kaç yaşında—?" Yoongi kekeleyerek durdu. "Siktir. Sana adımı da mı söyledi?"
"Hmhm. Artık ödeştik Yoongi-yah."
"Serseri." diye hafifçe söylediğini duydu Jungkook onun. Sonra daha yüksek sesle: "Hyung yeterli. Bana tuhaf bir lakapla seslenirsen yumruğumu yersin."
"O dediğini bu hoparlörlerin arkasındayken yapmak oldukça zor olacak hyung."
"Öyle mi? Dene de gör. Mecbur kalırsam oraya kendim gelirim."
Jungkook sırıttı, aniden verilen sözden etkilenmişti. "Yakışıklı yüzümü tekrar görmek için bir bahane arıyorsun sadece."
Yoongi bir şeyler söylüyordu ama Jungkook kelimeleri tam çıkaramıyordu. Korna sesi bu kez daha yüksek sesle tekrar duyuldu. Bağıran birileri bile olabilirdi. "Ne dedin?" diye sordu."Hiç. Pişman olacağım bir şey."
Jungkook zaten cevabı bildiğini hissediyordu. "Bahaneye ihtiyacın yok, biliyorsun" diye ekledi. "Kaçta çıkıyorsun işten?"
Yoongi güldü.
🍟🍟🍟
ps: yoongi yanlislikla asik oldugun itiraf etti galiba
ŞİMDİ OKUDUĞUN
you stir up a mcflurry in my heart | yoonkook
Fanfiction[minific] Jungkook, McDonald's Drive Thru hoparlörünün ardındaki sese aşık olur. • THIS IS A TRANSLATION. The original story belongs to user tau on Archive of Our Own. Bu hikaye bana ait olmayıp sadece bir çeviridir. Orijinal hikayeye Archive of O...