McDonald's'a hoş geldiniz

113 14 59
                                    


🍟🍟🍟

Geçen yıl, Jungkook'un on sekizinci doğum günü için babası, ona Amerika'dan bir adam sayesinde ucuza getirttiği bir 1970 Fiat 124 Spider satın almıştı. Aynı zamanda arabayı okyanusu aşarak getirtebilmek için arabanın değerinin iki katını harcamak zorunda kalmıştı ve daha sonra arabayı parçalarına ayırıp yeniden inşa etmek için de biraz daha harcama yapması gerekmişti. Jungkook, sekiz ay sonra, kendi harçlığına eşdeğer bir miktar parayla, bitmek bilmeyen DIY* videoları ve parlak kırmızı renginde bir boyama işlemi ile, en sonunda arabayı eskisinden daha iyi bir şekilde yenilemişti. Dürüst olmak gerekirse, yeni satın alabilecek olduğu herhangi bir arabadan daha iyi görünüyordu. Bu yüzden arabasının kendi çocuğu olduğunu söylediğinde, bayağı ciddiydi aslında.

İşin aslında, Jungkook yüzde beş bin emindi ki, arabasına o kadar zamanı ve parayı, arabası sadece sarhoş olup duran en iyi iki arkadaşı için glorifiye edilmiş bir taksi olsun diye harcamamıştı.

Evet, kızgındı. ama dürüst olmak gerekirse, hakkıydı da. Çünkü Jungkook, nedense, Taehyung ve Jimin'in sürekli gitmekte oldukları üniversite partilerine katılmak için çok küçük duruyordu, ama görünüşe göre onların sarhoş kıçlarını şehir boyunca fast food dükkanı aramak için oradan oraya arabayla taşımak için çok küçük değildi. Bu yüzden oradaydı, gözbebeklerine kazınacak kadar parlak olan arkadan aydınlatmalı McDonald's Drive Thru menüsüne bakıyordu. Çift peynirli burger ile McDouble arasındaki farkın ne olduğunu merak etmişti o an çünkü lanet olasıca resimlerde ikisi de aynı şeymiş gibi duruyordu.

"McDonald's'a hoş geldiniz," hoş geldiniz kelimesi hariç her şeyi söylemek istermiş gibi duyulan monoton bir ses yankılandı McDonald's Drive Thru hoparlörlerinden. "Ne alırsınız?"
"Uhh," Taehyung, arabanın yan tarafından tehlikeli bir şekilde dışarı eğilerek, yüzünü hoparlöre mümkün olduğunca yakınlaştırmaya çalışırken, "siktiğimin bir McBur— ah kahretsin, elinizde olan en büyük McBurger'ı neyse onu istiyorum, adı her ne sikimse."

"Arka taraftaki muhtemelen sarhoş olan çocuk için bir adet büyük siktiğimin Mc-Burger'i," dedi hoparlörün arkasındaki ses, sahibinin yaşamdan zevk aldığına dair hiçbir neşe veya mutluluk belirtisi göstermeden. "Başka bir şey var mı?"

"Yumurta istiyorum" dedi Jimin yolcu koltuğundan, menüyü belli belirsiz işaret ederek.

"Egg McMuffin (yumurtalı sandviç) mi?"

"Hayır normal bir yumurta," hafifçe kıkırdayarak ekledi Jimin, "diyetteyim de."

Uzun bir duraklama oldu."Yanlış McDonald's'tasınız o zaman" dedi duyulan ses. Jungkook, her kelimeyle birlikte sesin sahibinin insanlığa olan tüm inancının kaybolmuş olduğunu duyabildiğinden oldukça emindi. Sesin tınısında, Jungkook'un sesin sahibinin nasıl hissettiğini anlayabildiği** bir acı vardı. Aynı türden olan ruhlar olabilirlermiş gibi hissettirmişti. "Bu arabada ayık olan birileri var mı yoksa polisi mi çağırmam gerekecek?"

"Evet, üzgünüm, sürücü benim." diye yanıtladı Jungkook. Jimin bir şey söylemek için eğildiğinde hemen onun ağzını kapattı ve yavaşça koltuğa doğru geri itti. "Üzgünüm. Arkadaşlarım biraz... şey..."

"Evet," diye homurdandı hoparlördeki ses, açıkça edilen özürden etkilenmemişti. Jungkook irkildi ama hoparlördeki ses yumuşak bir ses tonuyla devam etti: "Siz de bir şeyler istiyor musunuz, Sarhoşlar Şöförü bey? Maalesef, biz bu konuşmayı gerçekleştirirken elimizdeki yumurtalar tükendi."

Jungkook, bunun sesin sahibinin hayata karşı bariz bir şekilde sunduğu nefreti yerine özellikle alaycı bir mizah girişimi olduğunu umdu. "Onlara... sadece bir çizburger ve elinizdeki en sağlıklı salatayı verin."

"Pekala." Bir duraklama oldu ve Jungkook siparişlerin ekranda belirmesin izledi, sonra da toplam ücreti not etti. Hoparlörün ardındaki ses bu sorarken neredeyse nazikti: "Hiçbir şey istemediğinden emin misin? Bu gece kendine bir ödül bahşetmen gerek gibi görünüyor."

"Hayır, böyle iyiyim. Ben... ben de diyetteyim."

"Pekala." Çok üstelemedi. Ya Jungkook'un kendini besleyip beslemediğini umursamıyordu ya da Jungkook'un hayattındaki seçimlerini yargılamayı bırakmaya karar vermişti.

Muhtemelen önceki hayatındakini.

Bu iyi bir şeydi elbette, çünkü kendinin bir daha böyle bir duruma düşmesine izin vermeyecek gibi görünüyordu. Yine de son beş dakika içinde Jungkook, bu meçhul sese ısınmaya başlamıştı. Belki, ya da muhtemelen bu gece aynı kendisi kadar acı çekiyormuş gibi görünen bu seste teselli bulmaya başlamıştı. Ve belki de Jungkook'un bir parçası bu hoparlörlerin arkasında ne tür bir insanın olduğunu merak etmeye başlıyordu, çünkü belki — sadece belki — bu yabancının kaba ve sinirli olan çatlakları arasından sızmaya başlayan, gözüne gelen hoş bir şeyler görünmeye başlıyordu.

Maalesef, hoparlörün ardındanki ses tekrar kısa ve profesyonel olma eğilimine geri döndüğünde "Toplamınız ekranda. Lütfen ödemeyi pencereden yapın." demişti.

"Tabii, teşekkürler," diye cevap vermişti Jungkook, vitesi geri alarak. Az önce yaşananlar sona erdiği için şu ana kadar hiç hissettmediği kadar garip hissediyordu kendini. "Kusura bakma tekrardan."

Hoparlörler, birin ona doğru iç çekiyormuş gibi, karıncalanmıştı. "Ben işim bu."

Haklıydı. Çocuk, Jungkook'a özel bir muamele yapıyor değildi. Bu onun için muhtemelen normal bir gece vardiyasıydı. "Pekala, polisi aramadığın için teşekkürler o zaman?"

"Elbette, çocuk." aldığı tek yanıt oldu.

Jungkook pencereye yanaşıp parayı ödedikten sonra pencerenin arkasındaki hoşnutsuz görünen kadına fazladan para uzattı — "Bizimle ilgilenen adam için bir bahşiş" diye açıkladı — aklına sonradan gelen bu fikir, kadının daha da hoşnutsuz görünmesine neden olmuştu . Jungkook, kadının arkasını dönüp parayı gizlice cebine atmak yerine, gerçekten de hoparlörün ardındaki çocuğa vermesini umuyordu. Yolun geri kalanını, arabayı geri çevirip paranın çocuğa ulaşıp ulaşmadığını kontrol etmek için geri dönme dürtüsüyle savaşarak geçirdi.

Jimin ve Taehyung eve varmadan siparişlerini bitirmişlerdi. Yolculuk herhangi bir karışıklık olmadan geçmişti ve bu da Jungkook'tan çok Jimin ve Taehyung'un yararına olmuştu, çünkü en iyi arkadaşları olsun ya da olmasın, arabasına kusmuş olsalardı bir saniye bile düşünmeden onları canlı canlı yüzerdi Jungkook. Bir ara Jimin'in koltuğu ile kapı arasına tek bir parça marul düşmüştü ve bu noktada Jimin sarhoşluk ve her diyetteyken geçirdiği huysuzluk sebebiyle ağlamaya başlamıştı.

Ama genel olarak Jungkook, yolculuğun başarılıyla sonuçlandığını düşünüyordu.

Eve vardıktan sonra, kalan çöpleri atmaya gitti. Çantasında hâlâ bir ağırlık vardı; elini içine attığında, alt kısmında, aşırı miktarda peçeteyle sarılmış yuvarlak ve katı bir şey hissetti ve daha fazla incelediğinde bunun bir yumurta olduğu ortaya çıktı.

Bir yumurta. McDonald's'ın Drive Thru'sundan gelen gerçek bir yumurta.

Kabuğun üzerinde hafif bir kalem lekesi vardı ve bir dakika sonra bunun bir yazı olduğunu farketti Jungkook. Yumurtayı çevirdikten sonra şu manzarayla karşılaştı: Diyetin için. Bir dahaki sefere kendini ödüllendir.

Bu gerçek olamazdı, güldü, ve bir daha o McDonald's'a gitmemeye yemin etti.

🍟🍟🍟

*evde kendin yap videolari

**burada relate fiilini kullanmislar ve cevirmesi bence cok zor bir fiil. jungkook kendisi de aci ceken biri oldugu icin yoongi'nin sesinin aci ceker gibi duyuluyor olmasinin arkasindaki sebepler her neyse o da ayni seyleri yasiyor manasinda

ps: ilk bolumden selamlar, bu ficin taslakta hic cevirisi yok o yuzden ne zaman guncellerim hic bilmiyorum.
bir de ingilizcede sizli bizli dil olmadigi icin yoongi jungkook'la resmi mi konusuyor anlasilmadigi icin biraz kafam karisti. bu yuzden ilk tanistiklari kisimda sizli yazdim sonra jungkook'un onun yaslarinda biri oldugunu anlayinca senli konustugunu varsaydim bu da boyle bir aciklama
kendinize iyi bakin baybay

you stir up a mcflurry in my heart | yoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin