Zebaniler Hades'in geldiği hali daha önce hiç görmemişti. Tanrı, hep karanlık yüzüyle geziyor ve geceleri cehennem çukurunda içindeki alev topunu salıp kükremelerle Poseidon'u yakıyordu. Okyanus tanrısının zarar gördükten sonra iyileşmesi adeta laneti haline gelmişti. Tekrar tekrar yanıyor ve o yanıklardan iyileşiyordu. Acıyı ise hissediyordu.
Hades'in Sakin olduğu tek an odasında başının ucunda duran küredeki bebekle konuşurkendi. Zebaniler ona görünmemek için kuytu köşelerden dolansalar da yemeğini odasına götüren bir tanesi onun bebekle konuşmasına tanık olmuştu.
"Jennie'yi çağır." dedi üç gün sonra.
"Efendim, Tanrıça Pershephone'yi üst diyara yolladınız."
Taehyung iç çekti. "Öyle yaptım değil mi..." gözlerini yumup birkaç saniye duraksadı. "Git ve Jungkook'un derisini yüzmesi için zebanileri topla."
"Emredersiniz."
Zebani odadan çıktıktan sonra yanındaki küreye döndü. "Sanırım o da bir insanı tekrar yaratmanın yolunu bilmezdi... ben bile bilmiyorum."
Cenin, küresinin içinde öylece yüzmeye devam etti.
"Sen ne zaman büyüyeceksin? Burada büyümen hızlanmalıydı." Parmağını küreye dokundurdu.
Taehyung günlerdir Jimin'in ruhunun cennete düşmesini bekliyordu. Öldükten sonra ona gelirdi... ancak onu bir canavara dönüştürdükleri için insan ruhu tamamen kaybolmuş olabilir miydi? Hala umutsuzca onu bekliyordu.
O kopuşu hissettikten sonra dünyadaki eve gitmiş ve sular içinde kalan salonla karşılaşmıştı.
Salonda yavaş yavaş yürüdü. Kırılmış bir cam, darmadağın eşyalar... kapıdan çıktığında topraktaki kurumuş kanı gördü. Delirmemek için, onu bulmak için sakin olmalıydı. Belki, sadece belki onun kanı değildi. Sonra o tepeciği fark etti. Köşedeki toprak kazılmış ve yükseltilmişti. Oraya yürüyüp elinin tek hareketiyle toprağı yolundan çekti. Kazılmış olan çukur bariz olduğundan sonradan konulan toprak etrafa saçılmıştı... ve onu gördü. Beyaz ipekler içindeki narin beden... hiç ait olmadığı o yerde, toprağın altında yatıyordu. Başı olmadan. Taehyung'un tam o anda ipleri koptu. Gözlerinin önündeki manzara gerçek olamazdı. Düşünmeden çukurun içine atlayıp sevgilisinin bedenine yapıştı ve onu çekti. "Hayır, hayır hayır." bedeni ellerinde silkeledi. Uyandırmak mıydı amacı? Ölümün katılığı onu çoktan ele geçirmişti. Buz gibi teni ve morarmış rengi her şeyi açıklıyordu zaten. Tanrı, asırlardır bulunduğu hayatında ilk defa titredi. Titredi ve titremesi devam etti. Ölü bedeni kollarının arasına alıp ona sıkıca sarıldı ve gözlerinden yaşlar dökülmeye başladı. Düşünmüyor, sadece vücudunun emrine uyuyordu. Dizlerinin üzerine çöküp ona daha da sıkı sardı, sanki içine sokup orada saklamak ister gibi.
Sessiz iç çekişler hıçkırışlara ve haykırışlara dönüştü. Bağırarak ağladı sevgilisi için. Onu koruyamadığı, onlara yem ettiği için. O mezara içindeki bütün vicdanı, sevgiyi ve aşkı dökene kadar ağladı.
Taehyung bulunduğu ana geri döndüğünde parmağını bebeğin küresine dokundurdu. O görüntünün hafızasında olmamasını çok isterdi.
"Sen bu küreden hiç çıkacak mısın merak ediyorum..." diye mırıldandı zamanı kesenin içinde dondurmuş bebeği incelemeye devam ederek. Kalbi atmıyordu ancak cansız da değildi.
Köşedeki kavanozda duran rahme baktı sonra. Yoongi'den bunu alması ona iyi bir ceza olmuştu. Artık o çok istediği çocuğa asla kavuşamayacaktı. Kavanozun yanındaki Jungkook'un toplarıyla beraber burada mutlu mesut yaşayıp gidebilirdi. Zaten yıllardır ilk defa bu kadar yakın bulunduklarına emindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Medusa
FantasyEfsanelerde çokça anlatılan yılan saçlı varlığın hikayesi... Jimin Tanrılar katında bile en değersiz halde yaratılmıştı. Bütün ailesinin içinde ölümlü olan sadece oydu Taehyung'un istediği gibi. dillere destan güzelliği ve ışıltısı ise bütün tanrı v...