Felix koynunda uyuyan Hyunjin'i izledi. Acaba bebekleri olmasaydı tekrar bu halde olurlar mıydı? Hyunjin'in hislerini öğrenebilir miydi? Birbirlerine olan aşklarının farkında olabilirler miydi?
Belki de Hyunjin'in dediği gibi bebekleri, birleşmeleri için onlara bahşedilen bir mucizeydi. Bunun farkındaydı.
Ama bugün Felix başka bir şeyin daha farkına varmıştı. Ne olursa olsun, ne kadar direnirse dirensin, ne kadar çabalarsa çabalasın... Felix Hyunjin'den ayrı kalamıyordu. Hyunjin'de ondan. O kadar bağlılardı ki birbirlerine, kalplerini vazgeçiremiyorlardı bu sevgiden.
Ayrılmalarının nedeni sadakatsizlikle ilgili değildi. Olamazdı zaten.
Hyunjin Felix'in tek bir göz damlası için dünyayı yakardı, eşine bakan gözleri oyardı, ona dokunanın canını alırdı biliyordu Felix. Sadakatinden hiçbir zaman kuşku etmemişti. Ama Hyunjin'in ondan kuşku etmesi... İşte buydu onu en çok üzen en çok kıran. Söylenen sözlerin anlamı kalmamıştı bile yanında.Uğruna canını verecek adam güven verememişti. Hyunjin ona güvenmemişti.
Haftalardır beynini kemiren düşünceler bunlardı. Oysa ki boş kuruntulardan başka bir şey değildi. Hyunjin Felix'ten kuşku etmemişti hiç, o adamdan kuşku etmişti. Onun olana başka gözle bakan birine tahammülü yoktu. O kadar kıskanmıştı o kadar öfkelenmişti ki sinir küpüne dönmüştü. Kim sanıyordu kendini? Felix'e nasıl yaklaşabiliyordu? Felix Hyunjin'indi. Kuşkusuz, gerçek buydu. Her zerresi onundu. Bunu bilen Felix'in inadına o çocukla arkadaş olduğunu düşünmesi ise bardağı taşıran son damla olmuştu. Sonrası ise cehennemdi...
Şimdi bütün bu olanları umursamadan uyuyordu sevgilisinin koynunda.
Bu sıcaklık ve koku sonu ölüm olan dermansız bir hastalığın tek ilacıydı, acı vadeden bir zehirin panzehiriydi, ateşler ortasında kalan bir adamın yardımına yetişen yağmurdu, intihar etmek üzere olan bir canın yardımına gelen ölüm meleğiydi, yeryüzünde Hyunjin için bağımlılık yapan tek şeydi...
❁
Felix sözünü tuttu. Gece boyu asla aşık olduğu adamın saçlarını okşamayı bırakmadı. Başı düştü okşadı, gözleri acıdı okşadı, uykusuzluğa dayanamaz hale geldi okşadı...
Ama bu uzun süreli yorgunluk 4 aylık bebeklerinin biraz huysuzlanmasına sebep olmuştu tabi. Sinirli bebeğin attığı tekmesiyle uyumak üzere olan Felix'in sıçraması bir olmuştu. Hyunjin birden hareketlenen Felix'le uyandı. Gözlerini ovuşturarak başını kaldırdı. "Felix?" Ses gelmedi. "Felix? Birşey mi oldu?" Felix parlak gözlerle Hyunjin'e baktı. "Hyunjin... Tekme attı." Anlamazca baktı. "Ne?" Felix gülümsedi. "Bebeğim tekme attı." Hyunjin şok olduğunu son derece belli eden bir ifadeyle baktı Felix'e. "Ne? Na-nasıl? Kötü birşey değil dimi? Yani nasıl-" Panik olan sevgilisinin koluna tutundu. "Hyunjin sakin olur musun, kötü birşey değil, iyi birşey bu. Bebeğimiz hareketlenmeye başlamış." Felix'in mutlulukla dolu gözlerinden inci gibi bir yaş süzüldüğünde Hyunjin de gülümsedi.
Fakat bu gülümseme uzun süre sürmedi. Hyunjin'in bakışları Felix'in gözlerine ilişti. Yorgun olduğu o kadar belliydi ki, uykusuzluktan minicik kalmışlardı. Elini sevgilisinin yüzüne götürdü, başparmağıyla yavaşça sevdi gözlerinin altını. "Felix..." yutkunup devam etti. "Uyumadın mı hiç?" Felix gülümsemesini bozmadı, ama buruklaşmasına da engel olamadı. Ona masum masum bakan adam çok sevimli duruyordu çünkü. "Neden uyumadın ki? Rahatsız mı ettim seni anlamadan?" Felix'in cevap vermeden burukça bakmasını yanlış anlamıştı. Felix yatakta dizlerinin üstünde duran Hyunjin'i elinden tutarak kendine çekti. Hyunjin onu zorlamadı. Üstüne hafifçe yaslanan Hyunjin'in ensesini okşadı, yüzünü yüzüne yaklaştırdı. Elini saçlarına daldırırken alnını da alnına yasladı. Hyunjin sarhoş olmuş bir şekilde Felix'in hareketlerini izledi, elleriyle ince beli okşadı. Serin nefesini Hyunjin'in dudaklarına verdi.
Siyah saçları daha çok doladı parmaklarına, Hyunjin'in kıvranışlarına rağmen dudaklarını hala birleştirmemişti. Kendine daha çok çekti. Hyunjin dudaklarını onun dudaklarına değdirmek istiyordu ama donmuş gibiydi. Çare de yine Felix'ten geldi. Sonunda dudaklarını değdirdi Hyunjin'in alt dudağını emdi nazikçe. Dudaklarının arasına aldığı alt dudağı daha çok sıkıştırdı, saçlarını çekti. Hyunjin'in artık zerre sabrı kalmamıştı. Tutunduğu ince beli kendine çekerek hızla kucağına aldı. Kucağında olduğundan yükselen yüze ulaşmak için kafasını yukarı doğru kaldırdı. Felix de yüzünü aşağı eğerek deminkinden daha hızlı emmeye başladı. Kalp şeklindeki üst dudağı öptü siyah saçlı.
Hyunjin sanki içine sokmak ister gibi sıkı sıkı sarıldı. Felix dudaklardan ayrılıp burnunu Hyunjin'in burnuna sürttü. Dudaklarını tahrik edici biçimde kulağına yaklaştırdı. Hyunjin'in gözleri kapalıydı, sanki büyülenmişti. "Seni... Seni izledim." Fısıltıyla konuştuğunda kalçalarına inen eli hissetti. Durmadı. "Saçlarını okşadım..." Kemikli el sıklaştı. "Tüm gece boyunca... Hiç uzaklaşmadım senden Hyunjin." Dudaklarını kulağından aşağı kaydırdı ve yüzünü yan yatırarak Hyunjin'in dudaklarına sürttü. Dudakları altında aciz kalan beden çok hoşuna gidiyordu. Kıvranışları görmek aşşırı zevkliydi. "Hyunjin?" Titrekçe bir ses yükseldi. "Hm...?"
"Biliyor musun sen bana git dediğinde ben çok üzüldüm, çok ağladım. Sen ağladın mı çok?" Hyunjin'den yine sadece onaylar anlamda mırıltılar gelmişti zira şuan üzerindeki Felix etkisi onu hipnoz etmiş gibiydi. "Ve çok özledim seni... her şeyini... kokunu, tenini, dokunuşlarını." Saçlarınaki ellerini kaydırarak aşağı indirip sırt kaslarını okşadı. "Sen özlemedin mi?" Hyunjin gözlerini açtığında, dudağını ısırmış onu izleyen bebeğini gördü. "Hırsını benden böyle çıkarma Felix... Zaafım olduğunu çok iyi biliyorsun." Felix sırıtışını zar zor engelledi.
"Özlemedin mi?" Hyunjin dolgun kalçaları daha çok sıktı. "Çok özledim seni. Çok çok çok özledim." Dudaklarını yeniden birleştirdi, dönüşü olmayan bir yola girmişlerdi bile. Felix tüm düşüncelerini siktir etti, zaten eşini yeterince kıvrandırmıştı. Daha fazla beklemeye ne lüzum vardı ne de gücü.