bölüm 11: yolunu bulsan, dayanabilsen; senin içinde seni arar.

136 7 2
                                    


Ahsen Cevher Arsen

Ona; sanki su molekülündeki hidrojenlerin arasındaki bağ açısı 104,5° değilmiş, İsviçreli bilim insanları tekrar ölçmüşler 120° olmuş demişim gibi; ya da 118. element aslında periyodik tablonun son elementi değilmiş, demişim gibi bakıyordu gözlerime. 

Şaşkındık. Bakın, şaşkınım ya da şaşkındı demiyorum. El birliğiyle, aynı anda ve hür irademizle şaşkındık. Kerem, ağzımdan çıkan her kelimeye şaşırırken; ben, bana aniden gelen bu ışıltıya ve şen hâle şaşırıyordum. Sanırım kafamın içinde "neden, neden, neden" diyen bir ses sustuğu için bu neşem. Kesinlikle, kesinlikle o yüzdendi. 

Cevabını beklemeden, tuttuğum elinden çekiştirerek Kerem'i normalde hastalarımı muayene ettiğim yatağa doğru sürükledim. Ama seçme şansı olmadığından, ama uykusuzluktan, ama anlamlandıramadığı bu neşemden bilinmez; sesini çıkarmadan onu yönlendirdiğim yere oturdu, ayakkabılarını çıkardı. Bana "emin misin" bakışları atarken; ben, çoktan bana Okan abimin hediyesi olan sarı kırmızılı battaniyemi onun üzerine sermek için hazırda bekliyordum. 

"Sen biraz kestir; ben hastama bakayım, ailesine bilgi vereyim. Kızları uyandırayım. Bizim kantinin kahvaltısı efsanedir. Özellikle de simitleri. Biliyor musun, kendi fırınları var en alt katta. Tazecik bir simite hayır diyemezsin. Muhtemelen diyetinizde yoktur ama Ahucuğum da bugünlük görmezden geliversin. Ben seni uyandırmaya gelirim. Evinde, yatağında uyuduğun kadar olmasa da hiç yoktan iyidir. Güzel gözlerin dinlensin biraz."

Üzümün üzüme baka baka karardığını son 24 saatte kesinlikle birden fazla kez deneyimledim. Ahusal anlamda kendimi; arka arkaya cümle sıralama konusunda uzman hissediyordum. Benim aralıksız cümlelerimin ve gözlerine olan hayranlığımın arasında o, bambaşka bir şeye takılmıştı. Elimdeki battaniyeye.

''Ahsen, bu ne Allah aşkına. Sen, sen gerçek bir fanatiksin. Ahu ve Sare az bile diyorlar!''

Gülümsemesi genişlerken ben battaniyeyi üzerine sermekle meşguldüm.

''Siz ben canla başla çalışırken benim dedikodumu mu yaptınız? Ayrıca ne varmış benim battaniyemde. Okancığımın hediyesi bu bana bir kere. Kıymetini bil bak, herkesle paylaşmam!''

Abimden bahsettiğimde koyulaşan elalarına baktım. Garip bir şey vardı bu adamın gözlerinde. Beni kendisine esir eden bir şey. İyi olduğunu, doğru olduğunu, gerçek olduğunu yüreğimle anladığım bir şey.

''Bu kadar kıymetli bir battaniyeyi benimle paylaştığın için teşekkür ederim ama al sen bunu geri. Okancığın rahatsız olmasın şimdi.''

Niye rahatsız olsun ki adam 7/24 vaktini seninle geçiyor, diyemediğimden hafif sitemli bir şekilde üzerinden attığı battaniyeyi geri üzerine bir anne edasıyla serdim.

''Hediye benim hediyem. İstediğimle paylaşırım. Hem inat etmez misin?! Yani lütfen? Uyu biraz. Gelirim ben birazdan.''

Yorgunluğu her hâlinden belli olan elalarını kapatmamak için ne kadar direndiğini görsem de bu şekilde uykusuz kalmasına içim razı gelmemişti. Arkamı dönüp yavaşça odadan çıkmak için hareketlendiğimde adımı duymamla olduğum yerde yeniden ona döndüm.

''Kerem. Bir şey mi isteyecektin?''

''Hayır. Sadece... Ahsen, ben-''

Derin bir nefes alıp gözlerini kapattı. Bir müddet bekledi. Benden sakındığı elalarını yeniden görebilmem için gözlerini açtığında onları bir kere daha görmenin verdiği neşe kapladı içimi.

''Senin yüzünden değil, senin için uyumadım. Belki bir şeye ihtiyacın olur diye yani... Hoş, senin gibi bir cerraha nasıl yardım edeceksem...''

İçimden olduğum yerde zıplamak, çığlıklar atmak, gidip yanaklarını mıncırmak filan geliyordu. Beni düşünüyordu. Bunu ikinciye söylemişti. Resmen o elaların arkasında ben vardım. Bu, bu başka bir şeydi.

''Uyu biraz. Ayrıca sen gayet yardımcı oldun bana. Beni buraya yetiştirdin. Sayende bir aile dağılmadı.''

Gözlerinin dağlandığını görmek içimi sızlattı. Beni, yaşadıklarımı, son aylarımı, abimi... Ne kadarını bildiğini bilmiyorum. Ama gözlerindeki sızıdan benim az önce anlattıklarımdan fazlasını bildiği bariz belli oluyordu. O an içimde onu güldürmek gibi bir istek peyda oldu bana bile sormadan.

''Hem öyle demeyin Kerem Bey, sizi ve trafikteki meziyetlerinizi gördük. İnanın bir ara ameliyathanede telefonlarımız susmadı, Formula 1 takımları mı dersiniz, Ralli takımları mı... Hızınızı duyan, Kerem Bey acaba bizim için yarışır mı, diye bizi arıyor.''

Gülsün ve gözlerinin içi parlasın istiyordum. Ahu'nun dün akşamki aptal neşesini anlamıştım. Sahi, Ahu demişken... Bu cadı ne karıştırıyor böyle? Ata'nın bile haberi olan ama benim bilmediğim sevgilisi kim bu kızın? Ayrıca Barış Alper'in koynunda uyumasının da bir açıklaması olmalı. Acaba Ata'nın bahsettiği sevgilisi Barış Alper mi? İyi de benim bundan neden haberim yok? Acaba ondan mı bahsediyordu geçen gün balkonda sohbet ettiğimizde? Hem Kerem de Barış'tan bahsetti... 

''Seni hastana yetiştiriyordum be kadın! Öldüm öldüm dirildim yetişemeyeceğiz diye ama sen benimle dalga geçiyorsun. Tıpta yeri olduğunu sanmıyorum bunun, sayın hocam. Ayrıca hatırlatın da uyanınca güleyim şakalarınıza.''

Ahu ve Barış hakkındaki teorilerimi Kerem'in söylenmesi böldü. Bu adam... Ah, bu adam...

''Sayın hocanla uyandığında tartışırsın tıpta neyin yerinin olduğunu. Uyu hadi. Gelirim ben birazdan.''

Arkamı dönüp odamdan yavaş adımlarla çıkarken yüzümde aptal bir gülümseme, aklımda Ahu ve Barış hakkındaki teorilerim, kalbimde ise abime bir minnet taşıyordum.

Çevremizdeki her insan en az bir şeyi yanlış biliyordu. Ben de dahildim buna. Yanlışım Levent'ti. Doğrumun ne olduğuna gelirsek, bildiğim en doğru şey bir çift eladan başka bir şey değildi.

vedi, vidi, amavi | kerem aktürkoğluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin